ABD ve dünya için yeni bir dönem başladı. Donald Trump dönemi. Trump’ın Cumhuriyetçi Parti adaylığını kazanması sürpriz olmuştu. Başkanlık seçimlerini kazanması ikinci sürpriz oldu. Seçim çalışmalarının başlarında fazla ciddiye alınmayan Trump şimdi ABD başkanı. The New York Review of Books’ta, Ekim ayında, Michael Tomasky’nin “Can the unthinkable happen?” (Düşünülemeyen gerçekleşebilir mi?) başlıklı bir yazısı yayımlanmıştı. Sonuçta “düşünülemeyen” gerçekleşti. Kazanması beklenen Hillary Clinton kaybetti, Trump kazandı. İngiltere’de AB referandumu öncesinde The Guardian gazetesinde bir yazar varsayıma dayalı bir soru sormuştu. “İngiltere halkının Brexit kararı vermesi ile Trump’ın seçimleri kazanması arasında tercih yapacak olsanız hangisini seçerdiniz?” İkisinin de gerçekleşebileceği düşünülmüyordu ama sonuçta gerçekleşti. İngiltere Brexit kararı verdi. ABD’de de Donald Trump başkan oldu.
George Bush başkanlığındaki son Cumhuriyetçi Parti iktidarı döneminde Amerikan ekonomisi derin mali krize girmiş, ülke Irak ve Afganistan savaşlarında bataklığa saplanmıştı. Obama döneminde ekonomi düzelme yoluna girdi, sağlık sigortası hayata geçirildi, dış maceralardan uzak duruldu. Buna rağmen seçmenler Cumhuriyetçi Parti’yi ve Donald Trump’ı iktidara getirdiler. İlginç ve üzerinde kafa yorulması, analiz edilmesi gereken bir durum.
Trump’ın seçimleri kazanabileceğini öngörenler vardı elbette. Burada esas çıkış noktası İngiltere örneğiydi. Batı’da popülizmin yükselişte olduğu ve bunun muhafazakar, yabancı düşmanı politikacılara yaradığı bilinen bir şeydi. Batı siyasal yaşamında “dipten gelen bir dalga” sözkonusu. 2008 mali krizinin ağır sonuçlarını, küreselleşen ekonominin kendileri için oluşturduğu olumsuzlukları iliklerinde hisseden ve bunun sorumluluğunu sisteme, yabancılara, mültecilere çıkaran alt kesimlerin bir protestosu sözkonusu. Bu protesto sisteme ve onu temsil eden politikacılara, partilere yöneliktir. Solun zayıflığı nedeniyle aşırı sağcı politikacılar halkın bu protestosunu sömürerek oya çeviriyorlar. Donald Trump da bunu yaptı. “Meksika ile aramıza duvar çekeceğim”, “Müslümanların ülkeye girişini yasaklayacağım”, “Amerikayı yeniden güçlü yapacağım” dedi. Belli ki bu görüşler seçmen arasında destek buldu. Trump’la ilgili bir çok olumsuzluk seçmeni caydırmadı. Hillary Clinton ise kampanya boyunca emailleri konusu ile boğuştu. Seçimlere bir hafta kala FBI’ın konuyu yeniden gündeme getirmesi ona çok pahalıya mal oldu. Yüzde 10 öndeyken aradaki fark yüzde 1’e düştü. Bir hafta boyunca basın bu konuyu işledi ve Trump’ın sorunları geri planda kaldı. Seçimlere bir gün kala FBI’dan gelen “kriminal soruşturma için neden yok” açıklaması çok geçti. Bayan Clinton’un seçimleri kaybetmesinin tek nedeni bu değildi elbette ama FBI’ın müdahalesi hep tartışma konusu olacak.
Amerikan seçmenlerinin kararına saygı göstermek herkesin görevi. Peki, Donald Trump dönemi nasıl bir dönem olacak? Neler beklemeliyiz? Bu konuda öngörüde bulunmak çok zor. Donald Trump bir “bilinmeyen”. Yeni bir aktör. Onu izlememiz, çözmeye çalışmamız gerekecek. Bayan Clinton seçimleri kazansaydı öngörüde bulunmak daha kolay olurdu. Senatör ve Dışişleri Bakanı olarak bilinen bir aktördü. Trump koltuğa oturduktan sonra büyük olasılıkla söylemlerini yumuşatacak. Ama ABD siyasetinin daha tutucu bir döneme girmekte olduğu tartışma götürmez. Trump’ın içte izleyeceği politikalar ona oy veren alt kesimlere faydalı olacak mı? Sanmıyorum. Brexit, ona oy verenlere ne kadar faydalı olacaksa Trump da kendine oy veren alt kesimlere o kadar faydalı olacak. ABD’de zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul olmaya devam edecek. Her alanda tutuculuk ön plana çıkacak. Obama’nın ilerici politikaları geride kalacak. Sonuçta hem Brexit’e, hem de Donald Trump’a destek verenlerin önemli kısmı pişmanlık duyacak ama çok geç olmuş olacak.
ABD dışında olan bizler, dünya için en önemli konu Trump’ın nasıl bir dış politika izleyeceğidir. Bu konuda öngörüde bulunmak da zor. Obama, müttefiklerle diyalog ve işbirliği, uluslararası kuruluşlarla işbirliği temelli bir dış politika yürütmüştü. Trump ne yapacak? Bush döneminin tek yanlı kararlar alma politikalarına dönüş yapacak mı? Daha içine kapanık bir ABD görebiliriz. Bush yönetimi de başlarda böylesi bir politika izlemiş, 11 Eylül saldırıları ile durum değişmişti. ABD süper güç olarak sırtını tamamen dünyaya dönemez. Hegemonyasını korumak zorunda. Trump, Çin ve Rusya ile nasıl ilişkiler geliştirecek? Avrupa’ya bakışı ne olacak? Ortadoğu politikası şimdiki ABD politikasından farklı olacak mı? Küresel ısınma gibi global sorunlara yaklaşımı ne olacak? İzleyip göreceğiz.