Dünkü Karar gazetesi sitesinde “Türkiye Akdeniz’de tek başına” başlıklı bir haber vardı. Son zamanlarda bu tür analizlerin sayısı arttı. Independent Türkçe sitesinde yer alan “Doğu Akdeniz’de ‘anti-Türkiye’ cephesi” başlıklı yazısında Sinan Baykent “Bugün Doğu Akdeniz’de yalnızız” tespitinde bulunuyordu. Zeynel Lüle “Doğalgaz arama krizi büyürken, Türkiye bölgede giderek yalnızlaşıyor” tespitini yapıyordu. Yunanistan eski başbakanı Tsipras da “Türkiye Akdeniz’de yalnız” demişti. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle ilgili yazılarda “yalnızlık” tespitine sık sık rastlamak mümkün. Zaten ABD, Rusya, AB gibi büyük uluslararası aktörlerin Doğu Akdeniz konusunda yaptıkları açıklamalara ve bölgedeki tabloya bakıldığında Türkiye’nin yalnız olduğunu görmek zor değil. Durum ortada. Tek başına kalmak iyi bir şey değil. Uluslararası ilişkilerde devletler “tek başına kalmamak” için uğraşırlar.
Burada önemli olan Türkiye’nin yalnız kaldığından çok niçin yalnız kaldığını analiz etmektir. Bu yalnızlık yeni oluşmadı. Uzunca bir süreden beri devam ediyor. Zaman içinde pekişti. Türkiye’yi yönetenler, Türkiye diplomasisi nerelerde hata yaptı ki bölgede yalnız kaldı? Esas tartışılması gereken konu budur. Sizi yalnızlığa iten rakiplerinizi eleştirmenin, suçlamanın fazla bir faydası olmaz. Genellikle Türkiye’ye karşı ittifak kuranlara sert eleştiriler yapılırken “iğneyi kendine batırma” eksik kalıyor. Halbuki bölgede kendi aralarında işbirliği yapan Türkiye’nin rakipleri “Türkiye’nin hatalarından yararlandık” diyorlar. Elbette bazı yazılarda Türkiye’nin niçin yalnız kaldığı ortaya konuyor. Örneğin Yurt gazetesinde Esin Gedik 15 Haziran 2019 tarihli “Türkiye Doğu Akdeniz’de neden yalnız kaldı?” başlıklı yazısında “Kısaca Akdeniz’de bizi destekleyecek tek bir ülke bırakmadığımız için bu sorunda yalnız başına kaldık” diye yazmıştı. Meselenin özü bu.
Bulunan, bulunması beklenen enerji kaynakları ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki gelişmeler nedeniyle Doğu Akdeniz’in stratejik öneminin bayağı arttığı ortada. Hem bölgesel, hem uluslararası aktörler bölgede konumlarını güçlendirme çabası içinde. Bölgeye kıyıdaş ülkeler kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışıyorlar. İttifaklar politikası bunu sağlamalarında bir araç. Özellikle küçük aktörler ittifaklar kurmadan istedikleri sonuçları elde edemezler. Karşılarındaki büyük gücü “dengelemek” için diğer aktörlerle işbirliği yapmaları zorunludur. Şu an itibarıyla bölgede Türkiye’yi dışlayan ve açık olarak söylenmese de onu “dengelemeyi” amaçlayan geniş bir ittifaklar sistemi var. Bu ittifaklar bir günde oluşmadı. Uzun çalışmaların sonucu. 2009’da dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “one minute” demesi ile başlayan bir gelişmeler zinciri. İsrail’le kavgaya tutuşmanın nedeni neydi? Siyasal İslamcı düşünce yapısı ve bunun dış politikaya yansıtılması. Arap ülkeleri Türkiye’nin yanına çekilecekti. Bugün Türkiye’nin yanında kaç Arap ülkesi var? Katar ve Hamas dışında bir şey yok. Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın Türkiye-İsrail kavgasından yararlanmaya çalışmaları çok doğal. Karşılarına fırsat çıktı ve değerlendirdiler. Mısır, Arap dünyasının en önemli ülkesi. Mursi’ye yapılan darbeden sonra Türkiye Mısır’la konuşmuyor. Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan bunu da değerlendirdi. Niçin değerlendirmesin? Türkiye, Ortadoğu dış politikasını “Müslüman Kardeşler’le dayanışma” zeminine oturtunca. Müslüman Kardeşlerle kavgalı tüm Arap rejimleri Türkiye ile de kavgalı oldular. Demek ki yalnızlığın temel nedeni Müslüman Kardeşler eksenli dış politikadır. S-400 füzeleri konusunda ABD ve Batı ile yaşanan gerginlik durumu daha da zorlaştırıyor. Üstelik S-400’leri satacak olan Rusya Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’nin yanında değil.
Peki, tek başına ittifaklar istenen sonucu verir mi? İttifak yapanların hedefi rakibin kendi istekleri doğrultusunda karar almasını sağlamaktır. Bunu başarmak çok zor. Daha gerçekçi olan hedef rakibin ödeyeceği bedeli artırarak onu caydırmaya çalışmaktır. Türkiye yalnız ama Doğu Akdeniz’de rakiplerinin istediği doğrultuda karar almaz. Sonuçta büyük ve güçlü bir ülke. Ödeyeceği bedelin artması da onu kolay kolay caydırmaz. Dolayısıyla gerginlik tırmanmaya devam edebilir. Gerginliği durdurmanın yolu çıkarların dengelenmesidir. Herkesin çıkarlarını göz önünde bulunduran, kimseyi dışlamayan bir denge kurulması, paylaşımın bu temelde yapılması gerekir. Bu kolay değil. DW’nin “Doğu Akdeniz’de doğal gaz gerilimi” başlıklı yazısında aktarılan Yunanlı uluslararası ilişkiler uzmanı Thanos Tokos’un şu değerlendirmesi ile yazıyı bitirelim: “Doğu Akdeniz’den çıkacak doğal gazın miktarı ve ticari değeri söylendiği gibi gerçekten büyükse, bu ya -Kıbrıs sorunun çözümü dahil- ihtilaflı tarafların uzlaşması için yeni bir fırsat doğuracak, ya da büyük bir savaşın çıkmasına neden olacak.”