Özgürlükçü demokrasinin beşiği Batı ülkeleridir. Avrupa’dan, ABD’den dünyaya yayıldı. Winston Churchill’e atfedilen meşhur söze göre demokrasi var olan diğer hükümet şekillerine göre daha iyidir. Dolayısıyla mükemmel olan bir sistemden değil, insanlığın şimdiye dek yaratıp denediği sistemler arasında en iyi olanından söz ediyoruz. Gelecekte daha iyi bir sistem bulabilir miyiz? Belki, ama şimdilik elimizde demokrasi var. Özgürlükçü demokrasi hayatın bir çok alanında Batı ülkelerine ve demokrasiyi benimseyen diğer ülkelere önemli avantajlar sağladı, sağlıyor. Batı’nın en çekici yanlarından biri özgürlükçü siyasi sistemidir. Yumuşak gücünün temeli buradadır. Otoriter rejimler tarafından yönetilen, diktatörlük altında olan insanlar hep gün gele özgürlükçü demokrasiye ulaşma özlemi ile yaşarlar. İnsanlar özgür olmak isterler. Baskı, kontrol altında yaşamak istemezler. Bu güçlü istek onları demokrasiye doğru iter. Şimdi demokrasinin beşiği olan Batı ülkelerinde ve dünyada özgürlükçü demokrasi saldırı altında. Bu ülkelerde sistem kriz içinde. Brexit referandumu ve ABD başkanlık seçimleri bunun en bariz göstergeleriydi. Popülist diye nitelenen güçler özgürlükçü demokrasiye karşı ciddi kazanımlar elde ettiler. Özgürlükçü demokrasi önemli meydan okumalarla karşı karşıya.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra özgürlükçü demokrasi dünyada önemli ilerlemeler sağlamıştı. Şimdi dünya düzeyinde durum çok farklı. 2007 mali krizinden sonra durum hızla değişti. Özgürlükçü demokrasinin karşısına dikilen popülistler demokrasinin önemli yönlerinden biri olan seçimleri, referandumları reddetmiyorlar. Özgürlükçü demokrasinin iktidara sınırlamalar getirmesini reddediyorlar. Halbuki Batı demokrasilerinin en önemli özelliklerinden biri devletin gücü karşısında bireyin özgürlüklerinin, haklarının hukuk temelinde korunmasıdır. Yani demokrasi sadece seçimleri kazanarak iktidar olmak değildir. Kuvvetler ayrılığıdır, hukuk devletidir, yargı bağımsızlığıdır, basın özgürlüğüdür, kişi hak ve özgürlükleridir, sivil toplumun özgürce var olup çalışma yapabilmesidir. Popülistler seçimle iş başına gelen iktidara sınırlama getirilmesinden nefret ederler. Onlar için seçimleri kazanmış olmak yeterlidir. Herkes seçimleri kazanana tabi olmalıdır. İktidar milli iradeyi temsil eder ve hiç bir şey onu sınırlamamalıdır. Bu yaklaşımdan hareketle popülistler özgürlükçü demokrasinin özgürlükçü kısmına savaş açarlar. Sadece seçimler, çoğunluk iktidarı kısmına sahip çıkarlar.
Popülist iktidarların ilk hedeflerinden biri basın özgürlüğüdür. Çok sesli basın, medya istemezler. Kendilerini eleştirenleri, farklı şeyler söyleyenleri susturmak için çeşitli yollara başvururlar. Amaç medyayı büyük oranda hükümet denetimi altına alarak iktidarın propaganda aracı haline getirmektir. Popülistler tek sesli medyadan utanıp sıkılmazlar. Rusya, Macaristan, Türkiye gibi ülkelerde bu büyük oranda başarıldı. Donald Trump da aynı şeyi yapmak istiyor. Tabii ABD’de bunu başarmak kolay değil. Özgürlükçü demokrasinin savunulmasında basın özgürlüğü birinci savunma hattı içinde olmalıdır. Basın özgürlüğünün olmadığı, medyanın büyük oranda iktidarın propaganda aracı haline geldiği yerlerde seçmenlerin sağlıklı bilgiye dayalı karar verme olanağı sınırlanmış olur. Gazetelerin ezici çoğunluğunun her gün ön sayfada liderin resimlerini, haberlerini yayınladığı, övdüğü, televizyonların liderin her konuşmasını canlı yayınladığı ülkelerde demokrasi ciddi yara almıştır. Seçimlerin adil olmasına gölge düşmüştür.
Özgürlükçü demokrasiyi korumada yargı bağımsızlığı da birinci savunma hattıdır. Popülistler yargıyı kendi denetimleri altına almak için çaba harcarlar. Bir ülkede yargıç iktidara selam duruyorsa orada demokrasi yara almıştır. Tüm popülist iktidarlar yargıyı kontrol altına alma çabası içindedirler. Türkiye dahil bazı ülkelerde bu başarıldı. Hukuk devleti, sivil toplumun özgürce çalışabilmesi demokrasinin olmazsa olmazları arasındadır. Popülistler kendi denetimleri altında olmayan örgütlere savaş açarlar. Karalarlar. Rusya’da sivil toplum konusunda Putin’in yaptıklarına bakmak yeterli.
İçine girdiğimiz dönemin bir diğer özelliği iktidarın kişiselleşmesidir. Putin, Trump, Erdoğan, Orban, Duerte merkezdedir. Amaç yetkilerin tek kişinin elinde toplanmasıdır. Trump’ın bunu başarması yine zor ama Rusya, Türkiye, Macaristan gibi ülkelerde her şey lidere bağlı. Bu ülkelerde liderin siyasi partisinin lidere hizmet etme dışında bir özelliği kalmıyor. Parti lider için vardır. Trump’la Cumhuriyetçi Parti’deki değişime, Türkiye’de bir program ve kadro partisi olarak yola çıkan AKP’nin geldiği noktaya bakmak yeter.
Demokrasi sadece seçimler değildir. Özgürlükçü demokrasiyi korumak için mücadele verme zamanı. Yılgınlığa yer yok.