Azizim Downer, Kıbrıs’ta liderleri yemekte bir araya getiriyormuşsun. Bu adada arabuluculuk yapmanın Avusturalya Dışişleri Bakanlığı yapmaya benzemediğini herhalde şimdiye dek iyice kavradın. Kıbrıs, süper diplomat Holbrooke, eli defterli Alvaro de Soto gibi nice aslan diplomatları eskitmiştir. Gözünü aç. Liderlerle yemek öncesinde sana birkaç tavsiyede bulunmaya karar verdim. Umarım işine yarar.
BM olarak Anastasiadis’e “sosyal içerikli yemek” sözü verdiğinizi bir an bile aklından çıkarma. Zaten sana çok kızgın. Kalkıp yemekten kaçarsa zorda kalırsın. Havadan sudan bir şeyler söylemelerini sağla. Yemeğin lezzeti hakkında fikir alış verişinde bulunabilirler. Ama Eroğlu’nun Kıbrıs sorununa dokunmasına sakın fırsat verme. O leb demeden sen leblebiyi anla. Kıbrıs sorununa giriş taksimi yapmaya kalkarsa hemen “Bahçenizdeki çiçekler nasıl? diye soruyu yapıştır. Israr etmesi ihtimaline karşı “Torunlarınız nasıl?” sorusunu yedekte tut. Torunlarını anlatınca hava durumuna geç. Böyle bir soru listeciği hazırla. Sohbet tehlikeli mecraya girdiği an kullanırsın. Olmazsa, “Avusturalya’da kangurularımız var” deyip sohbetin yönünü değiştir. Yemeğin sosyal niteliğini göz bebeğin gibi koru.
Menü demişken bu konuda bir uyarı yapayım. Sakın menüye Kıbrıs sorununu hatırlatacak bir şey katma. Mesela, masada hellim olmamalı. “Hellimin tescil hakkı bize aittir” tartışmasına başlarlarsa yanarsın. Yemek sosyal olmaktan çıkar. Zorda kalırsın. Zaten görevden alınman için yoğun kampanya yürütenler, kelleni isteyenler var. Onlara malzeme verme. Menüyü dikkatli seç. Balıksa Akdeniz balığı olmamasına dikkat et. Ne olur ne olmaz.
Yemekte tercüman olmayacağı yönünde haberler var, doğru mu? Doğruysa harika bir fikir. Yemeğin sosyal niteliği garantilenmiş demektir. Tercümansız konuşamayacaklarına göre birbirlerine gülümsemekle yetinirler. Derin konulara giremezler. Tercüman olacaksa onu mümkün olduğunca uzakta tutmaya bak.
Seni üzmek istemiyorum ama bir konuda eleştirmeden geçemeyeceğim. Nasıl olur da liderlerin yemeği için 29 Mayıs tarihini seçersin? Senden böyle acemilik beklemezdim. 560 yıl önce meydana gelen bir olay Batı’da diplomasi için engel sayılmayabilir ama burası Kıbrıs. Kıbrıs’ta arabuluculuk yapıyorsan üzerinde çalışacağın ilk konu iki tarafın haleti ruhiyesi olmalıydı. Belli ki ev ödevini yapmadın. Bak, Kıbrıslı Türkler için yemeğin tarihi hiç önemli değil. Yeter ki yemek olsun. Bırak 560 yıl önce ne olduğunu, bir hafta önceyi hatırlamazlar. Biliyorsun iki tür bellek vardır. Kısa süreli ve uzun süreli. Kıbrıslı Türkler kısa süreli bellekle, Kıbrıslı Rumlar ise uzun süreli bellekle çalışır. Aradaki bu önemli farkı sakın unutma. Bunu anlamazsan Kıbrıs sorununu anlayamazsın. 29 Mayıs’ta yemek olur mu? Bu tür hatalara düşmemek için yılın hangi günlerinde görüşme yapılamayacağı konusunda bir araştırma başlat. Uzmanlarını devreye sok. Kritik tarihleri sapta ve sakın bu tarihlerde yemek veya görüşme ayarlama. Yoksa şimdi olduğu gibi tarihi değiştirmek ve değişikliği izah etmek için inandırıcı olmayan gerekçeler üretmek zorunda kalırsın. Örneğin 26 Ağustos’a yemek veya görüşme koyma. 26 Ağustos 1071’de ne olduğunu araştırırsan ne demek istediğimi anlarsın. Diğer hassas tarihleri tespit etmeyi uzmanlarına bırakıyorum. “Tarih tartışmaları Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunmaz” türü açıklamalarla durumu idare edeceğini sanıyorsan yanılıyorsun.
Tarih meselelerinde olduğu gibi iç işlerine müdahale meselesinde de iki taraf arasındaki farkı unutma. Kıbrıslı Türklerin iç işlerine karışman başına bela açmaz. Zaten bunu yaptın. Seçim kampanyası bile yürüttün. Desteklediğin aday lehine kulis yaptın. Ha bir de muhalefet partileri aracılığı ile Eroğlu’nu baskı altına almaya çalışmıştın. Yakın çevrendekiler “Şunu kabul etmezseniz tarafınız suçlanacak ha!” diye fısıldadığı zaman muhalefet bunu yüksek sesle tekrarlamaya başlamıştı. Bunlar Kıbrıslı Türklerin umurunda değil. Ama iş Kıbrıslı Rumlara gelince durumun farklı olduğunu bilmeliydin. Bunu bildiğini sanmıştım. Yanılmışım. Çalışma arkadaşlarından biri Kasulidis’e “Acaba yemeğe müzakereciniz de katılacak mı?” diye sorma cüretini göstermiş. Büyük hata. Size ne kardeşim? İster müzakereci ile gelir, ister gelmez. Böyle soru sorulur mu? İtibar zedeliyorsunuz. Adamlar size “Yemek sosyal nitelikli olacak. Müzakereler için sonbahara kadar bizi rahatsız etmeyin” demedi mi? Söz dinleyin! Ayrıca Rum tarafının Maraş önerisini kendi önerin gibi benimseyip savunmamışsın. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkelerin büyükelçileri ile yanlış yerde görüşmüşsün. Müzakerelerin 2014 yılı başlarında tamamlanması gerektiğini ima ettiğin yönünde iddialar var. Kuzey’de görüşmemen gereken kişilerle görüşmüşsün. Bu akşamki yemek bağlamında Kıbrıs sorununda hareketlilik olduğu imajını yaratmaya çalışmışsın. 77 sayfalık belge konusuna hiç girmiyorum. Liste kabarık. Kısacası Anastasiadis’in Ban Ki-moon’a gönderdiği gürleyen mektubu hak ettin. Geçen gün “Belgeyi iki tarafa da 30 Nisan’da gönderdim” diye açıklama yaparak Anastasiadis’i zor durumda bırakman ise hiç de nazik bir tavır değildi. Politis’in dünkü manşetini görmüşsündür: “Downer’le dostluk bitti.”
Azizim Downer, şimdilik bu kadar. Enseyi karartma. Good luck. Bon appétit.