kıbrıs ingiltere londra lefkoşa
DOLAR
32,2134
EURO
35,1271
STERLIN
40,9078
BITCOIN
$66.131
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
LONDRA
Hafif yağmur
21°C
LONDRA
21°C
Hafif yağmur
Cuma Kapalı
19°C
Cumartesi Orta şiddetli yağmur
="http://www.w3.org/2000/svg" viewBox="0 0 300 300" enable-background="new 0 0 300 300">
17°C
Pazar Hafif yağmur
="http://www.w3.org/2000/svg" viewBox="0 0 300 300" enable-background="new 0 0 300 300">
18°C
Pazartesi hafif yağmur
="http://www.w3.org/2000/svg" viewBox="0 0 300 300" enable-background="new 0 0 300 300">
19°C

Basın özgürlüğü

09.03.2016
0
A+
A-

Türkiye basını, medyası giderek Rusya basını ve medyasına benziyor. Ne yazık ki gidişat iyi değil. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukuk devleti açısından basın özgürlüğü ekmek, su gibi ihtiyaçtır.

Türkiye’nin içte ve dışta bir çok sorunu olduğunu biliyoruz. Bu sorunlar önemli. “En önemli sorun nedir?” diye sorarsanız kanımca basın özgürlüğünün giderek yok edilmesidir. Basın özgürlüğünün ülkeler, demokrasiler, halklar için önemini tekrarlamaya gerek yok. Bunlar çok yazıldı, konuşuldu. Belli ki “Dikensiz gül bahçesi” peşinde koşanlar için bunların önemi, anlamı yok. “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” sözünün söylendiği ülkede şimdi de “Şu muhalif basın olmasaydı ülkeyi ne güzel idare ederdim” anlayışı hakim. Üstelik bu anlayış adım adım hayata geçiriliyor. Basın özgürlüğünü savunan sesler giderek cılızlaşıyor. Artık geniş kitlelere ulaşacak şekilde karşı çıkacak, eleştiri yapacak ses kalmadı gibi. Hiç yok demiyorum ama oldukça zayıf. Türkiye basını, medyası giderek Rusya basını ve medyasına benziyor. Ne yazık ki gidişat iyi değil.

Zaman gazetesini hiç bir zaman beğenmedim, tutmadım. (Bazı köşe yazarlarını önemser, okurdum.) Tam aksine temsil ettikleri anlayışı, uzun süre hayata geçirdikleri “cadı avlarını” hep eleştirdim. Hukukun çiğnenmesi temelinde açılan davaları, yürütülen karalama kampanyalarını mide bulantısı ile karşıladım. Geniş kesimlerin “Ergenekon”, “Balyoz” davaları ile yatıp kalktığı dönemde bu davaların hukuki yönden bir çok zaaflar içerdiğini, gün gele Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden geri döneceğini yazdım. O dönemin meşhur savcılarını “temiz eller savcısı” diye niteleyenlere katılmadım. Ama şimdi Voltaire’in ünlü “Sizin görüşlerinize katılmıyorum. Ancak o görüşleri söyleme hakkınızı sonuna dek savunacağım” sözünü hatırlama ve hatırlatma zamanı. Avrupa’yı ileri götüren bu ilkeydi. Gülen cemaatinin “cadı avının” kurbanlarından gazeteci Ahmet Şık’ın “Zaman’da yaşananlara sevinemem…. Basın özgürlüğüne sahip çıkmak olmalı durduğumuz yer” açıklaması demokrat tutuma örnektir.

Şimdilerde Fetullah Gülen hareketinin Türkiye’ye verdiği zararları sıralamak moda oldu. Bu hareket iktidarın ortağı iken bunlar yazılsaydı değerli olurdu. Üstelik Gülen hareketinin Türkiye demokrasisine, hukuk sistemine verdiği zararları sıralayanlar bunların iktidarın işbirliği ile yapıldığını eklemeyi unutuyorlar. İktidarı eleştirmenin “riskli” olduğu dönemde kaybeden tarafa birdirmek kolay. Fetullah Gülen hareketinin ve ona bağlı kuruluşların yaptıkları yanlıştı. Dün “avcı”ydılar, şimdi “avlanan” oldular. Müttefiki oldukları iktidarın yaptıkları da yanlıştı. Şimdi yapılanlar da yanlış. İki yanlış bir doğru etmez. Hürriyet gazetesinde İsmet Berkan’ın yazdığı gibi “Bu mücadeleyi cemaatin zamanında kullandığı yöntemlerle, hukuku ve hukuk güvenliğini askıya almak pahasına yapamayız, yapmamalıyız….Türkiye’nin bir daha bu veya başka bir cemaatin benzer saldırılarına maruz kalmamasını istiyorsak, suçladığımız cemaat mensupları da dahil herkesi hukuk güvencesi içinde tutmalı, hukuk devleti sınırlarının dışına çıkmamalıyız.” İktidarın böylesi görüşlere itibar etmediğini, dünkü müttefiki, şimdiki düşmanını yenmek için her yolu mübah saydığını izliyoruz. Böyle olunca “Hukuk devleti kaldı mı?” sorusu gündeme geliyor. Yargı bağımsızlığının ciddi yaralar aldığı yerde hukuk devleti olur mu? Kim suç işlemişse yargı önünde hesap vermelidir. Ama önce hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı olmalıdır.

Türkiye’de iktidarla uyumlu olmayan basına (ve diğer kurumlara, kişilere) yönelik sistemli baskılar yeni başlamadı. Uzun zamandır devam ediyor. Çok iyi bildiğimiz, severek okuduğumuz köşe yazarları, gazeteciler bir bir işten kovuldu. Onların yerine iktidara “uygun” kişiler getirildi. İktidarı eleştiren gazetelerin bazıları “terbiye” edilip hizaya getirildi. (Ve okunmaz oldular.) Bazıları kapatıldı. Tamamen ele geçirilemeyenler oto sansür yaparak ayakta durmaya çalışıyorlar. Bunu yapmayanlar devamlı baskı altında. Sonuçta medyanın büyük kısmı “hizaya getirilmiş” gibi. Basın özgürlüğü, demokrasi açısından üzüntü verici bir tablo. Tarih, basın özgürlüğü olmayan ülkelerin başına neler gelebileceğinin örnekleri ile doludur. Basın özgürlüğü olmaması aslında en fazla ülkeyi yönetenleri korkutmalıdır.

The Guardian gazetesinde Yavuz Baydar’ın “This is the end of journalism in Turkey” (Bu, Türkiye’de gazeteciliğin sonu) başlıklı bir yazısı çıktı. Baydar, Zaman gazetesi ile ilgili gelişmeler bağlamında basın özgürlüğü, gazetecilik açısından varılan durumu yorumluyor. Ancak Türkiye ile mülteci pazarlığı yapmakta olan AB’den fazla ses çıkmıyor. Bu konuda dış dünyanın sesini yükseltmesi iyi olur ama esas olan Türkiye içinde verilecek mücadeledir. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukuk devleti açısından basın özgürlüğü ekmek, su gibi ihtiyaçtır. Buna sahip çıkmak öncelikle ülke insanının görevidir.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Ali Beki says:

    Turkiye gibi küfür ve hakaret etmeyi muhalefet zanneden ülkelerde hükümetlerin böyle davranmasi cok dogaldir. Sonucta rahmetli Aziz Nesin bizim 60% imizin aptal oldugunu mahkeme karari ile ispat etmistir. Bizler türkiye olarak eger biryerlere geldiysek bu bizim basarimizla olmamistir. Biz dünyaya kahve ve lokumdan baska hicbir sey vermedik.