İnsanlığın ve gezegenimizin geleceğinin enerji konusunda ne yapacağımıza bağlı olduğu bir dönemdeyiz. Ya hızla fosil enerji kaynaklarından vazgeçip yenilenebilir enerji kaynakları kullanımına geçeceğiz, ya da felaketler yaşayacağız. Bu felaketleri yaşamaya başladık bile. Peki, insanlık olarak doğru adımları atacak mıyız? Bu konuda kısa süre önce açıklanan Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) raporuna bakmakta yarar var. Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı’nın müdürü Fatih Birol. Enerji konusunda fikir sahibi olmak isteyenlerin Uluslararası Enerji Ajansı^nın yıllık raporlarını mutlaka izlemeleri, incelemeleri gerekir. “World Energy Outlook 2019” başlıklı rapora kısaca bir göz atalım.
Fatih Birol, raporu sunarken global emisyonları hızla aşağıya çekme ihtiyacına vurgu yaptı ve hükümetlerin, yatırımcıların, şirketlerin, iklim değişikliği ile mücadeleye katılan herkesin bu konuda görevleri olduğunu söyledi. Raporda öncelikle enerji alanında var olan çelişkiler hatırlatılıyor. “Herkese enerji” vaadi ile gerçek durum arasında derin uçurum var. Halen dünyada 850 milyon civarında insanın elektriği yok. Bir diğer çelişki sera gazı emisyonlarını aşağıya çekme ihtiyacı ve bu konuda teknolojilerin gelişmesi ile 2018 yılında emisyonların artmaya devam etmesi gerçeği arasındaki çelişkidir. Sera gazı emisyonlarının aşağıya çekilmesi konusunda raporun öngörüleri iyimser değil. Rapor, petrol tüketimi ve karbon emisyonlarının 2040’ta maksimuma varacağını öngörüyor. Halbuki gezegenemizi ve kendimizi kurtarmak için bu kadar vaktimiz yok. Rapor, elektrikli araçların devreye girmesi ve enerji tasarruf eden teknolojilerin gelişmesi sonucu önümüzdeki onyılda petrol talebinde azalma olacağını kabul ediyor. Buna rağmen petrol talebi en üst noktasına ulaşmayacak. Petrol talebi artan havacılık, gemicilik, petrokimya gibi sektörler var. Bu konuda rapora yönelik eleştiriler var. Yenilenebilir enerji alanındaki hızlı gelişmeleri tam olarak hesaba katmadığını söyleyenler var. Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek. Sera gazı emisyonlarının aşağıya çekilmesi konusunda en büyük sorumluluk hükümetlere aittir. Fatih Birol, raporu sunuş konuşmasında hükümetlerin sorumluluklarına büyük vurgu yaptı. Güçlü liderliğe ihtiyaç olduğunu söyledi. Konu karmaşıktır ve basit çözümler yoktur.
Yenilenebilir enerji ve dijital teknolojilerdeki hızlı gelişmeler enerji alanında yeni perspektifler oluşturuyor. Elektrik büyük önem kazanıyor. Rüzgar ve güneş enerjisi gelecek için büyük umutlar içeriyor. Denizlerdeki rüzgar enerjisi teknolojilerinin tüm dünyanın elektrik ihtiyacını karşılayabileceği hesaplanıyor. Bu alanda Kuzey Denizi’nde elde edilen deneyimler var. 2040’ta elektrik üretiminin önemli bir kısmı rüzgar ve güneş kaynaklı olacak. Akülerin maliyetinde düşüş bekleniyor. Bu konuda hükümetlerin teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmeleri, gerekli değişiklikleri yapmaları önemli. Tabii özel sektörün de geleceğe yönelik planlamalarını yapması gerekiyor. Önümüzdeki dönemde enerji güvenliği konusunda elektriğin önemi artacak. Bugün alınacak kararların gelecek enerji sistemlerinin şekillenmesinde büyük rolü olacak.
Rapor petrol konusunda neler olduğuna da bakıyor. Bu alanda en önemli olay ABD’deki “kaya petrolü devrimi”. ABD’de bu alandaki üretim tahmin edilenden daha uzun süre üst noktalarda kalacak. ABD’nin bu konumu dünya piyasalarını şekillendiriyor. 2030 yılına kadar ABD dünya petrol üretimindeki artışın yüzde 85’ine ve doğal gaz üretimndeki artışın yüzde 30’una sahip olacak. ABD’nin payının artması OPEC üyesi ülkeler ve Rusya’nın payının azalması anlamına geliyor. Rapora göre petrol üretimi konusunda gelecek dönemde de Ortadoğu’nun önemli rolü devam edecek. Bunun doğurduğu, doğuracağı jeopolitik sonuçları iyi hesaplamak gerek.
Önümüzdeki dönemde enerji güvenliği hepimiz ve özellikle hükümetler için önemli olmaya devam edecek. Özellikle sibergüvenlik ve iklim koşullarındaki değişiklikler nedeniyle oluşan tehditler ön plana çıkacak. Tabii enerji güvenliği konusundaki geleneksel riskler varlığını koruyacak. Dünyanın enerji ihtiyacını karşılamak, bunu yaparken iklim değişikliğinin oluşturduğu tehlikeleri göz önünde bulundurarak gerekli önlemleri almak, sera gazı emisyonlarını azaltmak önümüzde bir görev olarak duruyor. Güneş ve rüzgar enerjileri büyük umutlar vaad ediyor. Bu perspektifleri pratiğe uygulamak öncelikle hükümetlerin görevi. Kaybedecek vaktimiz yok. Uluslararası Enerji Ajansı’nın son raporu bize bu alandaki gelişmeleri ve perspektifleri aktarıyor.