Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela sağ olsaydı dün 100. doğum yıldönümünü kutlayacaktı. Mandela, 20. yüzyıla damgasını vuran önemli liderlerden biri. Örnek alınması gereken bir şahsiyet. Hayatını özgürlük, eşitlik mücadelesine adamış, bu uğurda çok uzun süre hapishanelerde çile çekmiş bir kişi. Güney Afrika’daki ırkçı rejime karşı mücadelenin simgesi olmuştu. Sonuçta ırkçı azınlık rejiminden demokratik rejime geçiş sürecinin mimarı oldu. Hoşgörü ve uzlaşı temelinde zor ve tehlikeli bir geçiş sürecini yönetti ve Güney Afrika’nın demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş ilk siyah cumhurbaşkanı oldu. Beş yıl iktidarda kaldı. İsteseydi hayatının sonuna kadar iktidarda kalabilirdi ama bunu yapmayarak da örnek oldu, gençlere yol açtı. 18 Temmuz, Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Mandela Günü” ilan edildi. Doğumunun 100. yıldönümü olması nedeniyle bu yıl Uluslararası Mandela Günü’nün önemi daha da büyüktü. Bu çerçevede Güney Afrika’da Mandela’ya yaraşır, çok büyük bir tören yapıldı ve törende ABD eski Başkanı Barack Obama güzel bir konuşma yaptı. Günümüz koşullarında Mandela’yı anmanın ne anlama geldiği konusunda önemli bir konuşmaydı. Merak edenler Youtube’ta bulup izleyebilirler.
Mandela 18 Temmuz 1918’de doğdu ve 5 Aralık 2013’te vefat etti. 27 yıl hapishanelerde kalmış bir kişi olarak uzun bir ömrü oldu ve ölünceye dek ülkesine ve dünyaya eşitlik, özgürlük, hukuk, adalet mesajları vermek için çaba harcadı. Ölümünden beş yıl sonra, doğumunun 100. yıldönümünde Madela’yı anarken neler düşünmeliyiz? Mandela’nın tüm hayatını adadığı ve uğrunda mücadele verdiği ilkeler için şimdi daha zor koşullarda mücadele vermemiz gerekiyor. Obama’nın konuşmasında vurguladığı gibi dünyamızda ayrımcılık devam ediyor. Evet, Güney Afrika’da ırkçı rejim yıkıldı ama bu ülkenin önünde hala çok ciddi sorunlar var. Mandela’nın vefat ettiği 2013’ten günümüze dünyanın gidişatı kötüleşti. Irkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük, bağnazlık tırmanışa geçti. Gelişmiş ülkelerde bile aşırı sağ, popülist hareketler güçlendi. Demokrasi gerilerken otoriterlik, tek adam rejimleri ön plana çıktı. İngiltere’de Brexit kararı, ABD’de Donald Trump’ın seçimleri kazanması, bazı Avrupa ülkelerinde popülist, aşırı sağ partilerin elde ettiği seçim başarıları durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Mandela dünyanın bu durumunu görse herhalde çok üzülürdü ve mücadele yolları arardı. Dolayısıyla günümüzde Mandela’yı, onun mücadelesini, fikirlerini anmak dünyamızdaki kötü gidişata karşı mücadele etmek anlamına gelmelidir. Şimdi dünyamızın Mandela’nın fikirlerine daha fazla ihtiyacı vardır.
Mandela hayatı boyunca eşitlik için mücadele verdi. Irkçı rejim nedeniyle ülkesindeki beyazlarla siyahların eşit haklara sahip olmalarını istiyordu. Ama onun eşitlik talebi sadece ırkçılığa karşı bir talep değildi. Sosyal eşitliği de içeriyordu. Toplumdaki derin uçurumları azaltmayı hedefliyordu. Maalesef günümüzde eşitsizlik dünyanın en önemli sorunlarından biri haline geldi. Gelişmiş ülkelerde sosyal eşitsizlik hızla artıyor. Obama konuşmasında bu konuya parmak basarak zenginlere “Daha ne kadar çok zenginlik istiyorsunuz? Milyarlarınız yetmiyor mu? Diğer insanlara yardım elini uzatmayı niçin düşünmüyorsunuz?” sorularını yöneltti. Çeşitli temellerde ayrımcılık ve eşitsizlik karşımızda duruyor. Bunlara karşı tıpkı Mandela gibi mücadele vermeliyiz.
Mandela özgürlük için mücadele etti. Günümüzde neredeyse her yerde özgürlükler saldırı altında. Popülist, otoriter yöneticiler bireylerin hak ve özgürlüklerini budama yarışı içinde. Özgür basını hedef alıyorlar. İnsan hakları ve özgürlükler daraltılıyor. Dolayısıyla özgürlük için mücadele de önemini koruyor. İnsanı insan yapan özgür olmasıdır. Nelson Mandela ırkçı rejime karşı mücadele verirken hoşgörüyü hiç elden bırakmadı. Beyazlara karşı hoşgörülü oldu. Nefret yaklaşımlarına karşı çıktı. Uzlaşılar aradı. Bu şekilde ülkesine büyük hizmet verdi. İnsanlar arasındaki farklar ne olursa olsun hoşgörünün, birlikte var olmanın, dışlamalardan kaçınmanın temel ilkeler olması gerekir. Ne yazık ki dünyamızda gidişat hoşgörü yönünde değil, hoşgörüsüzlük yönünde. Avrupa’da yabancılara karşı giderek artan düşmanca tavırlar, kendi grubundan olmayanları düşman görme, dışlama, aşağılama eğilimi ön planda. Popülistler bu işin başını çekiyorlar. Halbuki insanlık olarak, tek tek toplumlar olarak sorunlarımızı hoşgörü temelinde çözümleyebiliriz. Savaş, çatışma, kan dökme çıkış yolu değildir. Farklı olanı dışlamak, kovmak da çıkış yolu değildir. Sorunlara hoşgörü temelinde çözümler üretme konusunda Mandela’dan öğreneceğimiz çok şey var.
Büyük özgürlük mücadelecisi Nelson Mandela’yı doğumunun 100. yıldönümünde saygıyla anarız. İyi ki doğdun Madiba. Senin ilkelerin doğrultusunda mücadeleye devam edeceğiz.