Uluslararası diplomaside iki önemli zirve toplantısı yaşıyoruz. Bunların birincisi dün sona eren dünyanın en zengin 7 ülkesinin Kanada’da yapılan kırk dördüncü yıllık G7 zirvesiydi. İkincisi ise 12 Haziran’da yapılacak ABD-Kuzey Kore zirvesi. Dünyanın gidişatı açısından bu zirveler son derece önemli. ABD’de Trump gibi bir başkan varken bu tür zirvelerden nasıl sonuçlar çıkacağını öngörmek çok zor. Trump’ın ne yapacağı belli olmaz.
G7 zirvesine damgasını vuran ABD Başkanı Donald Trump’ın diğer 6 ülke ile çelişki içinde olmasıydı. Bu nedenle zirve Fransa hükümeti tarafından G6+1 zirvesi olarak nitelendi. Trump ABD’nin müttefikleri ile ticaret, İran, iklim değişikliği, Rusya gibi konularda görüş ayrılığı içinde. Trump’ın Rusya’nın G7’ye geri alınması gerektiği yönündeki açıklaması müttefiklerle görüş ayrılıklarının simgesi oldu. Rusya, Kırım’ı ilhak ettiği için G8’den çıkarılmış ve geriye G7 kalmıştı. Trump, müttefiklere danışmadan, Rusya’nın tavrında bir değişiklik olmadan “Rusya’yı geri alalım” diyor. Bu açıklama müttefiklerin kaşlarının çatılmasına neden oldu. Böylesi önemli bir konuda ABD’nin tek başına görüş açıklaması, müttefiklere danışma ihtiyacı hissetmemesi Trump dış politikasının (böyle bir dış politika varsa) sakatlığını gösteriyor. Rusya konusunda Trump’a tek destek İtalya’nın yeni popülist hükümetinden geldi. Belli ki Avrupalı popülistlerinin otoriter rejimlere sempatileri var. İtalya’nın AB resmi pozisyonuna bağlı kalmaması önümüzdeki dönemde AB içinde yaşanacak zorlukların habercisi. Zengin ülkeler arasında ticaret açısından en büyük sorun Donald Trump’ın yürürlüğe koyduğu yeni gümrük vergileridir. AB, Kanada gibi aktörler bundan çok rahatsız. “Ticaret savaşlarının” başlaması hiç kimsenin yararına olmaz ama Trump işleri o yöne itiyor. Bu politikalar ABD’ye de zarar veriyor. Bu satırlar yazıldığı sırada G7 zirvesi sonuçları henüz açıklanmamıştı. Önemli konularda Trump ile uzlaşıya varılması çok zor.
G7 zirvesinden sonra tüm dünyanın dikkatleri 12 Haziran’da yapılacak ABD-Kuzey Kore zirvesine yönelecek. Hatırlanacağı gibi Donald Trump zirveyi iptal etmiş, sonra Güney Kore’nin de yoğun diplomatik çabaları ile 12 Haziran’da Singapur’da Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-un ile görüşmeyi kabul etmişti. Zirvenin yapılacak olması olumlu bir gelişme. Kuzey Kore’nin nükleer programından kaynaklanan sorunlara askeri yöntemlerle değil diplomasi ile çözüm bulunması gerekir. Dünyada her şeyin kötüye gittiği bir dönemde Trump-Kim zirvesi iyimserlik yaratan bir olay. Umarız taraflar kalıcı bir nükleer uzlaşıya varır ve Kore Yarımadası savaş tehlikesinden uzaklaşarak normalleşme yoluna girer. Kimse iki Kore’nin hemen birleşmesini beklemesin. Kıbrıs’ta bazı çevreler bu konuda aşırı beklentiler yaratmıştı. Konu o kadar basit değil. Trump ve Kim nükleer silahlar konusunda anlaşmaya varabilirse daha olumlu bir perspektif oluşacak. En azından iki Kore barış içinde yan yana yaşayacak. Anlaşmaya varılamazsa gerginlik hemen tırmanacak. Savaş tehlikesi geri gelecek. Burada sözü edilen savaş nükleer bir savaş olabilir. Trump hep bu tehditleri savuruyor. Nükleer savaştan söz etmek bile çılgınlık.
İran’la varılan nükleer anlaşmadan çekilen Donald Trump’ın Kuzey Kore ile daha iyi bir anlaşma elde etmesi gerekir. İran konusunda ciddi hata yapan Trump Kuzey Kore sınavında ne elde edecek? Kuzey Kore ona her istediğini verecek mi? Bekleyip göreceğiz. Zirve için iyi hazırlık çalışması yapılmadığını biliyoruz. Aceleye getirilmiş bir zirve. Peki tarafların pozisyonu ne? ABD, Kuzey Kore’nin kapsamlı bir şekilde nükleer silahlardan arındırılmasını, bu ülkenin Güney Kore, Japonya gibi müttefikler için nükleer tehdit olmaktan çıkmasını, kıtalararası balistik füze kapasitesinden vazgeçmesini ve nükleer silahların yayılmasını yasaklayan anlaşmalara uymasını istiyor. Kuzey Kore’nin derdi ise dıştan gelecek rejim değişikliği çabalarının önüne geçmek, bu konuda garantiler elde etmek, ABD’nin kendisine karşı düşmanca tavrını terketmesini sağlamaktır. Bu bir birine çok zıt pozisyonları uzlaştırmak kolay değil. Şimdiye dek bu konuda yapılan çalışmalar sonuçsuz kalmıştı. Şimdi farklı olabilir mi? Kuzey Kore de facto nükleer bir güçtür. Bu avantajla masaya oturacak. Bu nedenle Kim Jong-un’u tehdit etmek kolay değil. Trump’ın diplomatik becerilerini kullanması gerekecek. Böylesi becerileri olduğunu hiç görmedik.
12 Haziran zirvesinin başarılı olabilmesi için Çin, Güney Kore, Japonya gibi bölgesel aktörlerin de katkısı gerekecek. Sonuçta Kore Yarımadası’nın sorunları çok taraflı sorunlardır. Çok taraflı çabalar gerektirir. Olumlu sonuç alınması umudu ile nefesimizi tutup Trump-Kim zirvesini izleyeceğiz.