İngiltere Başbakanı Theresa May’in önümüzdeki birkaç gün içerisinde ülkesinin Avrupa Birliği’nden ayrılması sürecini resmen başlatacak Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesini tetiklemesi bekleniyor. İngiltere’nin AB üyeliğine ilişkin tarihi referandum 23 Haziran 2016’da yapılmış ve beklentilerin aksine referandumu Brexit yanlıları kazanmıştı. O günden şimdiye dek geçen yaklaşık 9 ay süresince bu konuda yasal ve siyasi hazırlıklar yapıldı. Şimdi iş 50. maddeyi harekete geçirerek pazarlıkları başlatma noktasına geldi. AB Antlaşmaları uyarınca ayrılma pazarlıklarının en az 2 yıl sürmesi bekleniyor. Boşanma sürecinin zor ve karmaşık bir süreç olacağını herkes kabul ediyor. Entegre olmuş yapıları birbirinden ayırmak, bunu yaparken çıkarları dengelemeye çalışmak kolay değil. İngiltere nasıl bir boşanma istediğine karar vermek durumunda. “Hard Brexit” yani ilişkileri tamamen koparma opsiyonu var. Bu durumda İngiltere ortak pazarın dışında kalır. Böylesi bir şey İngiltere’nin çıkarına olur mu?
Müzakerelerde çeşitli konular ele alınacak ama kuşkusuz en önemli konu ticaret konusu olacak. Financial Times gazetesi yazarı Martin Wolf, ticaret pazarlığında eli güçlü olanın AB olduğunu, İngiltere’nin elinin zayıf olduğunu hatırlatmıştı. Martin Wolf’un makalesinin başlığı ilginçti: “İngiltere Brexit konusunda ateşle oynuyor.” Bu çerçevede Theresa May liderliğindeki İngiltere hükümetinin müzakerelere nasıl yaklaşacağı çok önemli. Hard Brexit mi, soft Brexit mi isteyecek? Martin Wolf, eski Başbakanlardan John Major’ın ortaya koyduğu ve müzakerelerde uzlaşı bulmayı hedef alan yaklaşımın desteklenmesini istiyor. Amaç müzakereleri “iyi bir anlaşma” ile sonuçlandırmak olmalı. Ancak Theresa May hükümeti insanların serbest dolaşımı ve Avrupa hukuku, Avrupa Adalet Divanı’nın rolü konularında taviz vermeyeceğini belirterek “hard Brexit’ten” yana olduğu mesajını verdi. İngiltere ayrılma kararı ile AB üzerindeki nüfuzunu yitirdi. Müzakerelerde AB’nin takınacağı tavır çok önemli olacak. İngilere’ye bazı tavizler verilmesi zor görünüyor. İki yıllık müzakere süreci belli ki tarafları epey zorlayacak. İngiltere-AB ilişkileri belirsizliklerle dolu bir döneme giriyor. Uluslararası ortam bu belirsizliği güçlendirici faktör olacak. AB’nin kendi geleceğinin belirsiz olması, Donald Trump iktidarının oluşturduğu uluslararası belirsizlik hesaba katılmalıdır. Brexit’in uzun vadeli ekonomik, siyasi, stratejik sonuçlarının ne olacağını öngörmek zor.
Brexit sonrası İngiltere-AB ilişkileri konusunda farklı modellerden söz ediliyor. Oluşacak model boşanma sonrasında tarafların varacağı uzun vadeli anlaşmaya bağlı olacak. İngiltere’nin ortak pazar içinde kalıp gümrük birliği ve tarım-balıkçılık politikaları dışında olması (EEA üyeliği) “Norveç modeli” olarak isimlendiriliyor. EEA üyeliği yerine EFTA üyeliği “İsviçre modeli” olarak biliniyor. Serbest ticaret anlaşması imzalanması “Kanada modelini” oluşturuyor. Gümrük birliği içinde olması ise “Türkiye modeli” olarak biliniyor. Son olarak Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurallarına dayalı ticaret modeli “Tayvan modelini” oluşturuyor. Bakalım Theresa May hükümeti hangi modeli tercih edecek. Martin Wolf, Financial Times’daki makalesinde iki yıllık müzakere sonunda Londra’nın beklediği sonucu alamaması halinde “Biz Brexit’ten vazgeçtik. AB’de kalıyoruz” demesi olasılığını da hatırlatıyor ama bunu çok zayıf bir olasılık olarak niteliyor. Böyle bir şey Muhafazakar Parti’nin birliğini tehlikeye sokar. Ayrıca AB üyesi ülkelerin bunu kabul etmesi zor. İki yıllık zorlu müzakerelerden sonra hiç bir şey olmamış gibi yola devam etmek mümkün olur mu? Çok zor.
Brexit’in Birleşik Krallık’ın birliği açısından ciddi sorunlar doğuracağı malum. Kuzey İrlanda bağlamında zorluklar yaşanacak. Good Friday Antlaşması zorlanacak. İskoçya’nın Birleşik Krallık içinde kalması zorlaşacak. İskoç Ulusal Partisi (SNP) lideri Nicola Sturgeon, Birleşik Krallık’tan ayrılmak için gelecek yıl sonbaharda ikinci kez referandum yapılabileceğini açıkladı. Böylesi bir referandumda büyük olasılıkla İskoçlar ayrılmadan yana oy kullanacak çünkü AB içinde olmak istiyorlar. İngiltere bu sorunlarla nasıl baş edecek? Belli değil.
Genellikle Brexit konusu ekonomi ağırlıklı olarak ele alınır. Ancak İngiltere’nin AB’den ayrılmasının güvenlik ve savunma boyutu da çok önemlidir. Brexit Avrupa’nın savunması açısından ne gibi sonuçlar doğuracak? RAND düşünce kuruluşu bu konuda “Brexit sonrası savunma ve güvenlik” (Defence and security after Brexit) başlıklı bir rapor hazırladı. 200 sayfalık raporda konu detaylı olarak inceleniyor. İngiltere AB savunmasına net katkı yapan bir ülkedir. Güvenlik ve savunma konuları NATO ile bağlantılı konular olsa da İngiltere’nin AB’den ayrılması hem İngiltere, hem de AB için önemli sonuçlar doğuracak. AB, savunma konusunda ciddi bazı adımlar atmak zorunda kalacak.
Zorlu ve uzun Brexit süreci büyük olasılıkla Salı günü başlayacak.