İngiltere Başbakanı David Cameron, geçtiğimiz günlerde, ülkesinin AB üyeliği konusunda referanduma gideceğini açıkladı. Cameron, İngiltere’nin AB üyeliğinin koşullarını yeniden müzakere edeceğini, anlaşmaya varılamaması halinde, gelecek seçimleri kazanırsa, 2017 sonundan önce referandum düzenleyeceğini söyledi. Referandumdan “Hayır” cevabı çıkarsa İngiltere AB üyeliğinden ayrılacak. Böylesi bir gelişme hem İngiltere, hem de AB için yepyeni bir durum oluşturur. ABD, İngiltere’nin AB’den çıkmasını istemiyor. AB-İngiltere ilişkileri ve yapılacak pazarlıkların sonuçları önümüzdeki dönemin önemli gündem maddeleri arasında yer alacak. (Bu konu, AB pasaportu ile İngiltere’de çalışan veya öğrenim gören Kıbrıslı Türkleri de yakından ilgilendirir.)
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde, AB üyeliğine alternatif olarak Türkiye’nin “Şanghay İşbirliği Örgütü” (ŞİO) üyesi olmasını gündeme getirdi. “Şanghay İşbirliği Örgütü” (ŞİO) Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dan oluşuyor. Örgütü önemli kılan Çin ve Rusya’nın üyeliği. Türkiye’nin ŞİO’ya ilgisi yeni değil. Bu örgütte “diyalog ortağı” statüsüne sahip. Yeni olan, Başbakan Erdoğan’ın, “Şanghay Beşlisi daha iyi, daha güçlü” diyerek tercih değişikliği mesajı vermesi. Şimdi Türkiye Başbakanın bu açıklamasını tartışıyor. ABD, Türkiye’nin AB’ye üyelik hedefinden vazgeçmesini istemiyor.
İngiltere uzun zamandan beri AB tam üyesi. Türkiye ise AB tam üyesi olmaya çalışan ama bir türlü bu hedefe ulaşamayan aday ülke. Statüleri farklı olsa da, bu iki önemli ülkenin AB stratejilerinde köklü değişiklik sinyali vermeleri yeni bir durum oluşturuyor. İki ülkenin strateji değiştirme niyetlerinin nedenleri farklı olsa da, sonuçları her ikisini de yakından ilgilendiriyor. İngiltere AB üyeliğinden çıkarsa, Türkiye AB içindeki en önemli destekçisini yitirmiş olacak. Türkiye, “Şanghay İşbirliği Örgütü” (ŞİO) üyesi olursa Batı ile ittifakı zayıflayacak. NATO üyeliği sorgulanacak. Hem ŞİO, hem NATO üyesi olmak mümkün değil. Türkiye’nin Batı’dan kopması İngiltere’nin işine gelmez.
İngiltere’nin AB üyeliğinden çıkması ve Türkiye’nin Batı ile 1945’ten beri devam eden ittifakı terkederek Asya’ya yönelmesi kolay olacak işler değil. ABD’nin her iki konudaki tavrı önemli. Ancak, iki ülkenin en üst düzey yetkilileri bu olasılığı dile getirdiklerine göre konuyu gözardı edemeyiz. Dünyada güçler dengesi Asya’ya kayarken ve süper güç ABD dış politikasını Asya-Pasifik eksenine oturturken, İngiltere ve Türkiye gibi önemli aktörlerin oluşmakta olan yeni dengelere kendilerini uydurma ihtiyacını hesaba katmak gerek.
İngiltere Başbakanı Cameron, AB’deki ortaklarına “Ya bizim istediklerimi verirsiniz, ya da üyelikten çıkarız” mesajını, Başbakan Erdoğan ise, AB’ye “Bizi AB üyeliğine kabul etmeye niyetiniz yok. Beklemekten usandık. Alternatifsiz değiliz” mesajını vermiş oldu. Her iki açıklama AB’ye rest çekme olarak nitelenebilir. Hatta AB içinde bu açıklamaları şantaj olarak görenler de olacak. Nasıl nitelenirse nitelensin, AB’nin İngiltere ve Türkiye konularında tavır belirlemesi gerekecek. İngiltere’nin taleplerini kabul edecek mi? Türkiye ile müzakerelerde ilerleme olacak mı? Ekonomik krizle boğuşmakta olan AB’nin bu konularda ne yapacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz.
AB’nin Türkiye ile üyelik müzakereleri 8 yıl önce başlamıştı. Şimdiye dek 33 başlıktan sadece 13 başlık açıldı. 36 aydan beri tek bir başlık dahi açılmadı. Bu durum Türkiye-AB ilişkilerini zorluyor. Türkiye’ye tam üyelik vaad edilmişti. AB bu vaadini yerine getirme niyetinde değil. Türkiye’ye tam üyeliğin altında bir statü vermek istiyorlar. Bu noktada, İngiltere’nin AB ile pazarlıkları önem kazanıyor. Center for European Reform (CER) Müdür Yardımcısı Katinka Barysch, “Can Turkey and the UK learn from each other’s EU strategies?” başlıklı ilginç makalesinde, İngiltere’nin AB içinde daha esnek bir üyelik modeli oluşturmayı başarmasının Türkiye içinde de yararlı olabileceği umudunun Türkler arasında var olduğunu yazdı. Tabii, önce AB’nin böyle bir modeli kabul etmesi gerek. Bu zayıf bir olasılık. AB, entegrasyonu zayıflatma değil, güçlendirme yönünde ilerliyor.
Türkiye, kuruluşundan beri yüzünü Batı’ya çevirmiş, 1945 sonrasında Batı ittifakına katılmıştı. Bunun nedeni sadece ekonomik ve güvenlik faktörleri değildi. Özellikle 1946’da başlayan çok partili demokrasi serüveni ile Batı’nın demokrasi, çoğulculuk, özgürlükler, insan hakları, hukuk devleti değerleri lehine yapılmış stratejik bir tercihti. AB üyeliği, bu değerlere tam olarak sahip olmayı taçlandıracaktı. AB standartlarına uyma yönünde önemli bazı adımlar atıldı. Şanghay İşbirliği Örgütü üyelerinin tümü otoriter rejimlere sahip. Bazıları diktatörlük. Çin’in ekonomik dinamizmi ile Batı’nın değerlerini biraraya getiren bir model Türkiye için daha yararlı olur. Türkiye, ŞİO ile işbirliği geliştirmeli. Ama, bu işbirliği AB standartlarından vazgeçme ve Batı ittifakını terketme pahasına olmamalı.