Bir yılı daha geride bıraktık. Zaman içindeki bu yolculukta insanlık olarak vardığımız aşamanın en önemli özelliklerinden biri teknolojideki başdöndürücü ilerlemedir. Bunun çok önemli sonuçlarından biri devletin, büyük şirketlerin ve büyüklü küçüklü başka kurum ve kişilerin bizi izleme kapasitesinin hızla artması. İnsanların, özellikle de kurum ve örgütlerin başkalarını izlemesi, onlar hakkında bilgi toplaması ve bu bilgileri kendi çıkarına göre kullanması (veya kullanmaması) yeni bir şey değil. Bu hep vardı. Şimdi farklı olan şey teknolojinin bu konuda sunduğu geniş olanaklardır. Yakın gelecekte teknoloji çok daha ileri noktalara varacak. Hem devletler, hem de büyük şirketler bu alana büyük yatırımlar yapıyor, araştırma programlarını finanse ediyorlar. Devletler, vatandaşlarının güvenliği için bunu yaptıklarını söylüyorlar. Büyük şirketlerse gelirlerini artırma peşinde. Bunun sonucunda bireylerin mahremiyeti yok olma noktasına doğru ilerliyor. Farkında olalım veya olmayalım birileri bizi izliyor ve bizim hakkımızda bilgi topluyor. Bu bilgileri kullanıyor. İnsan hak ve özgürlükleri açısından bunun tartışılması devam ediyor. George Orwell’in “1984” isimli romanında tarif ettiği toplum haline mi geliyoruz?
Yüzyıllar boyunca devletlerin kendi nüfusları ile ilgili temel amacı vergi ve asker toplamaktı. Nüfus hakkında bilgi toplamanın önemli iki nedeni buydu. Ancak, devletlerin sosyal kontrol kapasitesi sınırlıydı. Bu kapasite, Avrupa’da 19. yüzyılın ortalarında, dünyanın geriye kalan bölgelerinde 20. yüzyıl içinde gelişti. Yaklaşık 100-150 yıllık yeni bir olgu. 21. yüzyılda devletler vatandaşları hakkında muazzam bilgi deposuna sahip. Bu kapasite hızla artıyor. (Devletlerin bir birleri hakkında bilgi toplama kapasitesi de çok gelişti.) Buna ek olarak, en az devletler kadar, hatta dünyadaki bir çok devletten daha güçlü ve zengin şirketler (Google, Facebook, Amazon v.s.) internet kullanan herkes hakkında bilgi topluyor. Bu durumda “Nereye gidiyoruz?” sorusunu sorma zamanı geldi, geçiyor. Batı’da, insanların mahremiyet (privacy) hakkı ile ilgili tartışmalar giderek yoğunlaşıyor.
Batı basınında bu konuda sık sık yazılar okumak mümkün. Dün, Financial gazetesinde, Google, Facebook gibi özel şirketlerin internet kullananlar hakkında bilgi toplamasını inceleyen “A secret world of web surveillance” başlıklı ilginç bir başyazı vardı. Yazıda internet kullanıcılarının hakları gündeme getiriliyor. İnternette dolaşırken hakkımızda devamlı bilgi toplandığını, zevklerimiz, tercihlerimiz, alışkanlıklarımızın kayıt altına alındığını ve kullanıldığını sanırım yeni yeni anlamaya başladık. Financial ’a göre dünyada internet kullanan 2.5 milyar insanın çoğu kendileri hakkında ne gibi bilgiler toplandığını ve bu bilgilerin nasıl kullanıldığını bilmiyor. Teknoloji, konu ile ilgili yasal düzenlemelerden daha hızlı ilerliyor. Buna örnek olarak son birkaç yıl içinde yüz tanıma teknolojisindeki gelişme veriliyor. Bu teknoloji dev şirketlere büyük ticari fırsatlar sağlayabilir. Başyazıda, internet kullanıcılarının temel haklarının yasal güvence altına alınması gereği vurgulanıyor. Ne zaman izlendiğini bilmediği için devamlı korku içinde yaşayan Orwell toplumundan çok uzak olmadığımız, birey haklarını korumak için harekete geçmemiz gerektiği vurgulanıyor.
İngiltere’de yayınlanan The Independent gazetesi ise dün, devletin vatandaşlarını izleme konusunda kapasitesinin ne kadar arttığını aktaran bir habere yer verdi. Rob Hastings imzalı haberde, Southamton Üniversitesi’nde izleme teknolojileri konusunda araştırma yapan Prof. Mark Nixon’un görüşleri ve çalışmaları aktarılıyor. Prof. Nixon, devletin vatandaşlarını bu kadar yakından izlemesinin birey özgürlüklerini tehlikeye sokmadığını, suçluların yakalanmasını sağladığını savunuyor. Araştırma programlarını ABD ve İngiltere Savunma Bakanlıkları finanse ediyormuş. İnsanların kimliğini tespit etme konusunda yapılan çalışmalar o kadar ilerlemiş ki, yürüyüş ve vücut şeklinden kimlik tespiti yapılabiliyor. CCTV ile yarım mil uzaktan, kalabalık içinde bir kişinin yüzünü tanımak mümkünmüş. İris tanıma teknolojisi çok gelişti. İnsanın kalbinin atışı bile kimliğini tesbitte kullanılabiliyor. Yapay zeka teknolojileri ile henüz suç işlememiş, şüpheli davranış sergileyen şahıslar belirlenebilecekmiş. Sosyal iletişim ağlarında iki farklı isim kullanan kişinin aynı kişi olduğu kelime tercihleri ile tespit edilebiliyor. Prof. Nixon, bu teknolojiler kullanılarak bazı suçluların yakalanmasını örnek veriyor. Yakalananlardan biri İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh’in katili. Bu teknolojilerin suçlular ve terörizmle mücadelede önemli rol oynadıklarına kuşku yok. Ancak, bireyin özgürlüklerini koruyacak, “Big Brother” senaryosunun önüne geçecek hukuki düzenlemelere ihtiyaç var.
Thomas Hobbes’un devletin olmadığı durum için kullandığı “insanın yaşamı yalnız, fakir, mutsuz ve kısadır” seçeneği ile George Orwell’in 1984 romanında tarif ettiği devletin her şeyi izlediği toplum iki zıt modeli oluşturur. Önemli olan özgürlüklerle, toplum ve devlet içinde yaşamamız nedeniyle özgürlüklere getirilen sınırlamalar arasında doğru hukuki dengeleri kurabilmek.