kıbrıs ingiltere londra lefkoşa
DOLAR
32,4753
EURO
34,9656
STERLIN
40,7448
BITCOIN
$64.607
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
LONDRA
Orta şiddetli yağmur
12°C
LONDRA
12°C
Orta şiddetli yağmur
Cuma Kapalı
11°C
Cumartesi Hafif yağmur
="http://www.w3.org/2000/svg" viewBox="0 0 300 300" enable-background="new 0 0 300 300">
12°C
Pazar Hafif yağmur
="http://www.w3.org/2000/svg" viewBox="0 0 300 300" enable-background="new 0 0 300 300">
15°C
Pazartesi kapalı
="http://www.w3.org/2000/svg" viewBox="0 0 300 300" enable-background="new 0 0 300 300">
17°C

Ortadoğu değişirken Türkiye

01.08.2012
0
A+
A-

    Bildiğimiz şekli ile Ortadoğu 1918’de bölgeyi Osmanlı’dan alan İngiltere ve Fransa tarafından şekillendirildi. Şekillendirme İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tamamlandı. Fransızlar geride cumhuriyet rejimleri bırakırken, İngilizler monarşi bıraktı. Mısır’daki monarşi 1952’de, Irak’taki monarşi 1958’de askeri darbe ile yıkıldı. 1969’da Kaddafi Libya’da monarşiyi darbe ile yıktı. “Arap Baharı”na kadar Ortadoğu’da ya monarşiler, ya da ordu destekli diktatörlükler vardı. Tunus, Mısır ve Libya’da yıkılan bu diktatörlükler oldu. Suriye’deki diktatörlük yıkılma sürecinde. Monarşiler ise dimdik ayakta. Bahreyn’deki monarşiye karşı büyük bir ayaklanma oldu ama kanlı bir şekilde bastırıldı. Bunun dışında “Arap Baharı” cumhuriyet rejimlerinden oluşan ülkelerle sınırlı kaldı. Arap ülkelerinin çoğunda henüz değişim yok. Değişim olan ülkelerin geleceği ise netlik kazanmış değil. Ortadoğu’da yaşanmakta olan süreçleri dış güçlerin komplosuna indirgemek ne kadar yanlış ise, aşırı iyimser beklentiler içinde olmak da o kadar yanlış. İhtiyatlı bir iyimserlik daha gerçekçi olur.

    “Arap Baharı’nın kapsamı beklendiği kadar geniş olmasa da Türkiye açısından önemli sonuçlar doğuruyor. Irak, Amerikan işgali sonucu yeniden şekillenmişti. Şimdi Suriye çok kritik bir süreçte. Irak ve Suriye, Türkiye’nin önemli komşuları ve Ortadoğu’ya açılan kapıları. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun görüşlerini Salı günü Milliyet gazetesinde Fikret Bila aktardı. Davutoğlu durumu şöyle özetliyor: “Arap Baharı’yla birlikte bölgede yüzyılın tasfiyesi, değişimi yaşanıyor”. “Ortadoğu’daki sınırlar yanlış örülmüş bir duvara benziyor. Bir taşı çekseniz tüm duvar çöküyor. Ortadoğu’da hiçbir millet gökten zembille inmedi. Hiçbirini tehdit olarak görmüyoruz.” Hiç bir halkı tehdit olarak görmeme noktasının altını çizmek gerek. 

    Bölgedeki alt üst oluşlar karşısında Türkiye’nin uzun vadeli bir strateji, bir vizyon oluşturması ve kendi içinde demokratikleşme sürecini tamamlaması gerekiyor. Doğru strateji oluşturulursa, Türkiye’nin bölgede saygınlığı ve etkisi artacak, bölgenin insan hakları ve çoğulculuğa dayalı, tüm etnik grup ve mezheplerin haklarının güvence altına alındığı, çatışmanın değil işbirliğinin ön plana çıktığı bir bölgeye dönüşmesine katkıda bulunacak. Davutoğlu’nun  söyledikleri umut verici. Doğru bir vizyonun öğelerini içeriyor. “Yüzyılın en büyük tasfiyesini, değişimini yaşıyoruz, bu değişimi hep beraber anlamaya çalışalım. Bu değişimi günlük krizlere hapsetmeyelim” diyor.

    Davutoğlu’nun söylediklerinin tümünü okumakta yarar var. Önemli bulduğum bazı noktaları aktarayım. “Sınırları Propaganda filmine benzetiyorum. (Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu Kemal Sunal ve Metin Akpınar’ı başrolleri paylaştığı film) Kamışlı ile Musul birbirinden ayrı düşer. Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Saygı duyalım. Ama Avrupa’daki sınırlar gibi önemsiz kılalım. Ekonomik ve kültürel sınırlar doğallaşmalı.” Bu tespitten sonra bölge için ortaya konan vizyon şu: “Daha küçük ölçeklere bölünmek değil de daha büyük ölçeklerde bir araya gelelim.” Yani, bölgesel entegrasyon ve işbirliği. Entegrasyon ve işbirliğinin ön plana çıkması için ortak değerler gerekli. Bu değerler, evrensel insan hakları  olabilir. Bir grubun diğer grubu itip kakmadığı, ezmediği, tehdit etmediği, herkesin haklarının hukuken güvence altın alındığı bir yapı ile daha büyük ölçeklerde bir araya gelmek mümkün olabilir.

   Bölgede tarihi bir değişim yaşanırken tavır ortaya koymak şart. “Bekle, gör” politikası doğru olmaz. Davutoğlu “Türkiye ya bütün bu halklarla birlikte yeni bir yola yürüyecek. Ya da kaos olacak” tespitinde haklı. Peki, Türkiye’nin öncelikleri ne? “Bizim için önemli olan şu; öncelikle insanlığın vicdanından kopmayacaksınız. İkincisi bölgedeki dinamikler itibarıyla tarihin akışına uygun, doğru tarafta yer alıyor muyuz? Bin Ali, Kaddafi, Mübarek, Salih ve şimdi Esad. Üçüncüsü de Türkiye’nin çıkarları.”

    Türkiye, komşusu Suriye’nin kaosa sürüklenip parçalanmasını istemez. Davutoğlu, Suriye’nin Lübnanlaşması tehlikesine işaret ediyor ve bu konuda önlemler alındığını söylüyor. “Hiçbir güvenlik tedbiri de ne Kürtler, ne de Nusayriler için olmaz.” “Herhangi bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına izin vermeyiz. Meşru müdafaa sebebi sayılır. Her türlü tedbiri almak bizim hakkımız. Zinhar bunu Kürt kardeşlerimizle ilgili bir politika olarak yansıtmamak lazım. Kürtler orada asırlardır yaşıyorlar, asırlarca da yaşayacaklar. Onlar oraların asli unsurlarıdır” sözleri ile son günlerdeki tartışmalara akılcı bir yaklaşım getiriyor. “Türkiye kendi Kürt meselesini kendi içinde çözer ve rayına oturtur. Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’nin kaderini değiştireceğini düşünenler Türkiye’ye güvenmiyor” tespitinin de altını çizmek gerek. Türkiye, kendi sorunlarını çözümlemede vakit kaybetmemeli. Suriye’de nasıl bir siyasi yapı oluşacağına Suriye’deki gruplar karar verecek. “İdari yapıya gelince, aylardır süren müzakereler bunun için. Ama de facto bir emri vaki yapılırsa bizim tarafımızdan da Suriye’nin diğer unsurları tarafından da kabul edilmez. Otururlar kendi geleceklerini tayin ederler. Biz de ona çıkıp ‘bu bizim kırmızı çizgimizdir’ demeyiz.”

    Ortadoğu’da “yüzyılın tasfiyesi” yaşanırken, Türkiye bölge halklarının, onların özgürlüklerinin, haklarının savunucusu olmalı. Kendi içindeki sorunları çözümlediği oranda bu konuda daha rahat ve etkili olabilecek.

 

 

 

 

 

 

 

  

   

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.