Joseph Stiglitz, “asimetrik enformasyon teorisi” ile 2001’de Nobel İktisat Ödülü almış Amerikalı bir iktisatçı. Klasik ekonomik modelin varsayımlarını sorgulamakla tanınıyor. Clinton yönetiminin Ekonomi Danışmanları Konseyi’nde görev yapmış, daha sonra Dünya Bankası’nda üst düzey görevde bulunmuştu. “Globalization and Its Discontents” isimli kitabında Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın gelişmekte olan ülkelere dayattığı kalkınma modelini yerden yere vurmuştu. Stiglitz, “The Price of Inequality” (Eşitsizliğin Faturası) isimli son kitabında devam etmekte olan ekonomik kriz ışığında ABD’de eşitsizlik konusunu inceliyor.
ABD, gelişmiş ülkeler arasında eşitsizliğin en güçlü olduğu ülke. ABD siyasi sistemi eşitsizliği artırıcı ve fırsat eşitliğini ortadan kaldırıcı bir rol oynuyor. Toplumun yüzde 1’i inanılmaz zenginlik yığarken, yüzde 99 “Amerikan Rüyasını” sadece rüyada görüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan hızlı ekonomik büyümede yüzde 1 hep pastanın aslan payını alıyordu. Ancak, son dönemlerde bu pay çok daha büyüdü. 2007’ye doğru giden 5 yılda yüzde 1 ABD ulusal gelirinin yüzde 65’ini aldı. 2010’da bu oran yüzde 93’e ulaştı. Son 30 yılda alttaki yüzde 90’ın ücretleri ortalama yüzde 15 oranında artarken, üstteki yüzde 1’in elde ettiği artış yüzde 150 oldu. Korkunç bir eşitsizlik. Büyük bir uçurum. Stiglitz’e göre eşitsizlikte varılan nokta artık tahammül sınırlarını aştı.
Stiglitz, yüzde 1’in önemli bölümünün zenginliğini üretimden değil ranttan, tekel konumundan elde ettiğine işaret ediyor. Yani asalak bir yapı. Piyasa üsttekilerin avantajına çalışıyor. ABD’nin “fırsatlar ülkesi” olduğu büyük oranda bir masal. Fakir olarak doğanların ezici çoğunluğu fakir olarak yaşıyor ve ölüyor. Bu gerçeğe rağmen her 10 Amerikalıdan 7’si yukarıya tırmanma imkanının var olduğuna inanıyor. Bu da halkı uyutma mekanizmasının ne kadar iyi çalıştığını gösteriyor. Stiglitz, bu durumu sigara firmalarının insanları sigara içmenin zararlı olmadığına inandırma başarısına benzetiyor.
Joseph Stiglitz, neo-liberal reçetelere karşı çıkıyor. Bu reçetelerin başarısızlığını ve ağır faturasını ortaya koyuyor. “Washington Konsensüsü” diye bilinen ve tüm dünyaya dayatılan bu reçeteler belirli kesimleri zengin etti. Eşitsizliği artırdı. Devam etmekte olan global krizi tetikledi. Bunun faturasını yüzde 99 ödüyor. İşsizlik, gelirlerdeki azalma alttakileri eziyor. Krize karşı uygulanan politikalar hem talebi, hem de istihdamı daraltıyor. Stiglitz, Avrupa’da uygulanmakta olan kemer sıkma politikalarına sert eleştiriler yöneltiyor. Kısacası eşitsizliğin faturasını alttakiler ödüyor. Eşitsizlik ekonomiye, kurumlara ve politikaya zarar veriyor. İnsan kaynakları heba ediliyor. Adalet parası olanların adaleti, eğitim parası olanların eğitimi, sağlık parası olanların sağlığı oluyor.
Stiglitz, devletin ekonomide rolü olmasını, özel sektör için daha az değil daha çok kural (regulation) olması gerektiğini, altyapıya, sağlığa, eğitime, teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını savunuyor. (Halen devam etmekte olan ekonomik kriz, ABD’de mali sektör üzerindeki denetimin gevşetilmesi sonucu patlak vermişti.) Tekelciliğe karşı yasal önlemler alınmasını, süper zenginlerin vergi ödememesine olanak sağlayan yasal boşlukların doldurulmasını öneriyor.
John Maynard Keynes, piyasanın tek başına optimum dengeye ulaşamayacağını ortaya koymuş, devletin rolüne işaret etmişti. Stiglitz, “asimetrik enformasyon teorisi” ile Keynes’in teorisini ileri götürdü. Piyasa, sadece arz-talep temelinde çalışmaz. Aktörlerin sahip olduğu veya olmadığı enformasyon, elde edilecek sonuçta büyük rol oynar. Eşit bir oyun alanı ve gerçek rekabet oluşturmada hukuk sistemi, kurallar, denetim önemli rol oynar.
Kapitalizmin doğasında eşitsizlik var. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da sosyal demokratların katkısı ile tüm toplumu kucaklayan sosyal devlet modeli hayata geçirilmişti. Kapitalizmin aşırı yönleri törpülenmiş, alttakilere eğitim, sağlık, işsizlik ödeneği gibi haklar verilmişti. Neo-liberal model sosyal devleti ortadan kaldırdı. İdeolojik bir yaklaşımı hayata geçirdi. Bunun sonucunda toplumda eşitsizlik arttı. Bu şekli ile kapitalizm yoluna devam edebilir mi? Sosyal patlamaları önleyebilir mi? Dünyada kapitalizme olan güvenin ne kadar azaldığını daha önce yazmıştım. Stiglitz, kapitalizmin kendisine karşı çıkmıyor. Avrupalı sosyal demokratları hatırlatırcasına kapitalizmin aşırılıklarının giderilmesini istiyor. “Şimdiki durumun devamı yüzde 1’in de çıkarına değil, gidişat değişmezse, sonuçta onlar da kaybedecek” diyor.
Bayan Thatcher, “Toplum yok, birey var” demişti. Neo-liberalizmi özetleyen bu anlayış şimdiki durumu doğurdu. Stiglitz, bu durumun sürdürülebilir olmadığına vurgu yapıyor. Bireyler kendi çıkarlarını düşünürken, toplumdaki diğer bireylerin çıkarlarını da hesaba katmak durumundadır. Atalarımız ne demişti? “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” ABD’yi yönetenler Stiglitz’in kitabında yapılan önerilere kulak asacak mı? Sanmıyorum.
Eşitsizlik konusu ile ilgilenenlere Stiglitz’in kitabını tavsiye ederim.