Dış politikada gerçekçi, rasyonel değerlendirmeler yapmak çok önemlidir. Aksi takdirde hatalar yapılır ve faturası ağır olur. Dış politika ve güvenlik konuları başka konulara benzemez. Bu alanda abartmalara, kendini dev aynasında görmeye, kendi arzularını gerçek sanmaya, hissiyata, ideolojik yaklaşımlara yer olmaması gerekir. Türkiye’nin Ortadoğu politikalarının duvara toslaması, bölgede yalnız kalarak önemli bir bedel ödemesi buna örnek. Türkiye-Rusya ilişkilerini analiz ederken bunu göz önünde bulundurmak lazım. Maalesef Salı günü gerçekleşen Erdoğan-Putin görüşmesi bağlamında medyada çok abartılı analizler okuyor, dinliyoruz. “Yeni dünya kuruluyor. Türkiye bunun merkezinde yerini alır.” İç politika konusunda yapılmakta olan analiz türünün dış politikaya da yayılması tehlikelidir. Ayakları yere basmak, herşeyi iyi tartmak, doğru hesaplamak gerekir. Umarız iktidarda olanlar gerçekçi analizler yaparlar.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini normalleştirmeye, geliştirmeye çalışması doğrudur. Keşke geçmişte var olan iyi ilişkiler hiç krize girmeseydi. Şimdi amaçlanan ilişkileri normalleştirmek, eski seviyeye dönmek ve mümkünse daha ileri gitmek. Bu hemen değil adım adım olacak. Rus uçağının düşürülmesi ile savaşın eşiğine geldiği düşünülen iki ülkenin ilişkilerini normalleştirmeye çalışmasını aklı başında herkes olumlu karşılar. Batı dünyası da olumlu karşılar. Batı’nın bundan korkuya kapıldığı hüsnü kuruntudur. Batı’nın kaygıya kapılması için Türkiye’nin Batı ittifakından ayrılarak Rusya ile ittifak içine girmesi gerekir. Eminim Putin bile böyle bir şey beklemiyor. Türkiye’de bazı çevrelerin dillendirdiği “yeni dünya kurulur” söylemi gerçekleri yansıtmıyor. Bu yaklaşıma göre Türkiye yüzünü Rusya’ya dönecek, Avrasyacılığa yönelecek ve çok önemli bir ülke haline gelecek. Türkiye isterse Batı’dan kopup Rusya’nın yanına gidebilir. Bunun sonucuna da katlanır. Türkiye’yi yönetenlerin böyle bir niyeti olduğunu hiç sanmıyorum. Türkiye’nin “Batı vizyonu” tarihsel ve bütünsel bir vizyondur. Sadece güvenlikle sınırlı değildir. “Nasıl bir Türkiye istiyoruz?” sorusuna cevap verir. Taha Akyol, “Türkiye’nin yeri” başlıklı yazısında şu doğru tespiti yaptı. “Tarihimiz Türkiye için doğru dış politikayı yüz elli yıl içinde her türlü tecrübe ile belirlemiştir: Batı ile müttefik, Batılı kurumlar içinde üye, Batılı demokratik ve hukuki değerlere bağlı ve aynı zamanda Rusya ile Asya ve Afrika ile çok iyi ilişkilere sahip bir Türkiye.” Aklı başında analizler de yapıldığını görmek sevindirici.
Türkiye ve Rusya’nın ilişkilerini normalleştirmek istemesinde kendilerine göre nedenleri vardır. Her iki ülke de uluslararası arenada oldukça yalnız. Her iki ülke de sorunlarının sorumluluğunu “dış güçlere” havale ediyor. Putin, Batı ile sürdürdüğü kavgada Türkiye’nin yanında görünmesinin iyi olacağını düşünüyor. Bu nedenle Türkiye konusunda yaptığı zehir zemberek açıklamaları, suçlamaları bir kenara bırakarak yumuşamayı tercih etti. Türkiye, Rusya’nın uyguladığı ambargoların etkisini hissetti. Turizme verilen zarar ortada. Aslında Türkiye uçak krizinin hemen sonrasında Moskova ile ilişkileri düzeltmek istiyordu. Şimdi bu gerçekleşti. Erdoğan-Putin görüşmesi Rusya-Türkiye ilişkilerinin hangi alanlarda gelişebileceğinin mesajlarını verdi. Birinci alan enerjidir. Hem doğal gaz, hem nükleer enerji alanında işbirliği geliştirilecek. Ticaret, karşılıklı yatırımlar ve turizm diğer önemli alanlar.
Rusya’nın kendi ciddi sorunları var. Ruslar da kendilerini dev aynasında görüyorlar ama siyasal-sosyal yapıları sağlam temellere oturmuyor. Sistem çürük. Şimdiki durum Sovyetler Birliği döneminden kötü. Olimpiyatlara katılacak Rus sporcuların bir çoğunun dopingli oldukarının tespit edilmesi bir şeyler anlatmıyor mu? Rusya ile ilişkileri geliştirirken bu ülkeyi iyi incelemek, güçlü ve zayıf yanlarını iyi bilmek gerekir. Türkiye’nin de ciddi sorunları var. Yumuşak gücünü yitirmiş durumda. Dıştan bakıldığında tablo iyi görünmüyor. Rusya ve Türkiye müttefik olsalar da “yeni dünya” kuramazlar. Uluslararası arenada ABD ve Avrupa dışında önemli olan aktör Çin’dir. Brexit’i örnek göstererek AB’nin, Batı’nın çökmekte olduğu analizleri Mark Twain’in deyimiyle fazla abartılmıştır. Ayrıca Çin, Rusya, İran gibi ülkeler otoriter siyasal modeli temsil ediyor. Türkiye’de “demokrasi, demokrasi” diye bağıranlar otoriter modeli mi tercih ediyorlar? Türkiye halkına yaraşan Avrupa standartlarında demokrasi ve özgürlükler mi yoksa Rusya standartları mı?
Salı günü gerçekleşen Erdoğan-Putin görüşmesi Türkiye-Rusya ilişkilerinde yeni ve olumlu bir dönemin başlangıcıdır. İki ülke enerji, ekonomi, turizm ve diğer alanlarda işbirliğini geliştirirken jeo-politik rekabete devam edecekler. Kafkaslar’da, Karadeniz’de, Ukrayna’da, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Suriye’de çıkarlar örtüşmemeye, çelişmeye devam edecek. İşbirliği ve rekabet birlikte yürüyecek. Durumun özeti bu.