Demografi, yani nüfus bilimi adından da anlaşılacağı gibi bir bilimdir ve o şekilde ele alınmalıdır. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre demografi, amacı insan nüfusunu incelemek olan ve bu nüfusun boyutlarını, yapısını ve çeşitli niteliklerini sayısal açıdan irdeleyen bir bilimdir. Demografi, nüfusun yenilenme veya yenilenememesini inceler. Dolayısıyla doğumlar, ölümler, evlilikler, göçler üzerinde durur. Bu çalışmalar öncelikle devletlerin sınırları içinde yaşayan insanlar açısında yapılır. Her ülkenin kendine özgü demografik eğilimleri vardır. Demografi bilimi ayrıca dünyanın çeşitli bölgelerinin, örneğin Avrupa’nın ve dünyanın tümünün nüfusu konusunda da incelemeler yapar, veriler ortaya koyar. Demografi konusunda en önemli çalışmalar BM tarafından yürütülüyor. “World Population Prospects, The 2015 Revision” bu konuda en yeni verileri içeriyor.
Din, doğum, ölüm, evlilik gibi konularla ilgilense de nüfusun incelenmesini, bu konudaki politikaları din temelinde değil, demografi biliminin verileri ışığında yapmak gerekir. Nüfus konusu ülkelerin gücü, geleceği, uluslararası ilişkileri ile yakından bağlantılıdır ve doğru sonuçlara sadece bilimsel yaklaşımlarla varılabilir. Tüm ülkeler için genel geçerli formüller yoktur. Bazı ülkelerin sorunu nüfusun hızla artmasıdır. Bazı ülke ve bölgelerin sorunu ise nüfusun artmaması, azalmasıdır. Ülkede yaşayan insanların dininin ne olduğu bu gerçeği değiştirmez. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bazı ülkelerin bu açıdan durumu farklı değildir. Kimi ülkelerin nüfus planlaması yapması, kimi ülkelerinse nüfusu artırıcı tedbirler alması gerekir. Taha Akyol’un “Nüfus sorunu” başlıklı yazısında belirttiği gibi konu dini bir konu değildir, genelleme yapılacak bir konu da değildir. Farklı ihtiyaçlara göre politika geliştirmek gerek.
Bu yazının esas konusu Avrupa’daki nüfus eğilimleridir. Doğum ve göç konuları açısından Avrupa’yı incelemek, şu anda Avrupa toplumlarında ağırlık kazanan görüşlerin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Yabancı düşmanlığı, göçmen korkusu ile Avrupa’nın demografik gerçekleri uyuşmuyor. BM’nin “World Population Prospects, The 2015 Revision” raporundaki verilere kısaca göz atalım. 2015 yılının ortalarında dünya nüfusu 7.3 milyara ulaştı. Dünya nüfusunun yüzde 10’u (738 milyon) Avrupa’da yaşıyor. 2050’de Avrupa’nın nüfusu 707 milyon, 2100’de 646 milyon olacak. Yani Avrupa’nın nüfusu azalacak. Tüm Avrupa ülkelerinde doğum oranı nüfusu aynı düzeyde tutmak için gerekli olan 2.1 oranının altındadır. Kimi Avrupa ülkelerinde onyıllardan beri bu oran 2.1’in altındadır. Avrupa’da doğum oranı halen kadın başına 1.6 çocuktur. BM verilerine göre 2045-50’de bu oran 1.8 olacak. Bu oran toplam nüfusun azalmasını engellemeyecek. 2050’de bazı Avrupa ülkelerinin nüfusu yüzde 15 azalacak. Bu ülkeler Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, Bosna Hersek, Romanya, Sırbistan, Ukrayna, Latvia, Litvanya ve Moldova’dır.
Avrupa’nın nüfusu azalmakla kalmıyor yaşlanıyor. 2015’te dünya nüfusunun yüzde 12’si (901 milyon) 60 yaşın üzerindeydi. Avrupa’da 60 yaşın üzerinde olanların oranı yüzde 24. Halen dünyanın en yaşlı nüfusu Avrupa’da. 2015’te dünyada 80 yaşın üzerinde olanların yüzde 28’i Avrupa’da yaşıyor. Nüfus yaşlanmasında önemli gösterge ortalama yaştır. Dünyada ortalama yaş 30 iken Avrupa’da 42’dir ve 2050’de 46 olacak. Almanya’da 2015’te ortalama yaş 46.2’dir, 2050’de 51.4 olacak.
Nüfusu azalmakta/yaşlanmakta olan Avrupa’da insan açığı dıştan gelen göçle kapatılabilir veya hafifletilebilir. 2015’le 2050 arasında gelir düzeyi yüksek ülkelerde nüfus artışının yüzde 82’si dıştan göçle sağlanacak. 1950-2015 döneminde Avrupa, ABD ve Avustralya/Yeni Zelanda net göç alan bölgeler, Asya, Afrika, Latin Amerika, Karaibler göç veren bölgeler olmuştur. Uluslararası göç önümüzdeki dönemde de devam edecek. 2015’le 2050 arasında yılda 100 binden fazla göç alacak ülkeler arasında Almanya, İngiltere, İtalya da yer alıyor. Yüksek göç alacak diğer ülkeler ABD, Kanada, Avustralya, Rusya gibi ülkeler. Avrupa’ya göçün büyük kısmı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan oluyor.
Avrupalıların demografik gerçekler karşısında uzun vadeli bir strateji oluşturmaları gerekiyor. Nüfus konusu yaşamın tüm alanlarını etkiler. Avrupa ülkeleri nüfuslarını artırmak için tedbirler alırken nüfus açığının esas olarak dıştan gelen göçle kapatılabileceğini hesaba katmalı ve bunu insanlarına izah etmelidirler. Şu anda göçmelere karşı sergilenen yaklaşımlar “bindiği dalı kesme” diye nitelenebilir.