Farklı kimlikleri barındıran ülkelerde birlikte yaşamanın kalıcı olması için federal sistem çözüm olarak önerilir. Federal bir sistem çerçevesinde farklı kimlikler hem belirli özerkliğe, kendi kendini yönetme hakkına kavuşur, hem de ülkenin bütünlüğü korunur. Dünyada farklı federasyon modelleri vardır. Örneğin Almanya, farklı kimlikler nedeniyle değil, tarihi nedenlerle federal bir sisteme sahiptir. Dolayısıyla federal sistemden söz ederken genellemelerden kaçınıp somut örneklere bakmak gerekir.
Federal sistemlerin genelde farklı kimlikleri birarada tutma aracı olarak düşünüldüğü tartışma götürmez. Bazı federal sistemler bu görevi daha başarılı olarak yerine getirirken, bazılarının ciddi tıkanıklıklar yaşadığını görüyoruz. Belçika, federal bir sisteme sahip ama ciddi zorluklar yaşıyor. İki bağımsız devlete dönüşmesi olasılığı güçlü. Federal bir yapıdan çıkıp bağımsızlığa kavuşma perspektifi en güçlü yer ise İskoçya. Gelecek yıl 18 Eylül’de İskoçya halkı bağımsız devlet olup olmama konusunda oy kullanacak. “İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mı?” sorusuna “Evet” veya “Hayır” diyecek. Referandumdan “Evet” çıkması durumunda İskoçya, Birleşik Krallık’tan ayrılarak bağımsız bir ülke olacak. Bu tarihi referanduma bir yıldan az süre kala İskoçya Birinci Bakanı Alex Salmond, geçtiğimiz günlerde, “İskoçya’nın Geleceği” başlıklı 670 sayfalık bir belge açıkladı. Belge, bağımsız İskoçya’nın nasıl bir ülke olacağı, vatandaşlarının ne gibi haklara sahip olacağı, kimlerin İskoçya vatandaşı olabileceği, Londra ile ekonomik ve savunma ilişkilerinin nasıl olacağı gibi sorulara cevaplar içeriyor. Bir tür bağımsızlık bildirgesi.
İskoçya, 1707’de İngiltere ile birleşmişti. Bu birleşme çerçevesinde kendi adını, bayrağını, hukuki sistemini, eğitim sistemini korumuştu. Şimdi çok geniş özerliğe sahip. 1998 yılından beri kendi parlamentosu var. Bu parlamentonun oldukça geniş yasama yetkileri var. 129 üyeli parlamentoda çoğunluğu sağlayan parti İskoçya’yı yönetiyor. 5 Mayıs 2011’de yapılan seçimleri 65 sandalye ile İskoça Milliyetçi Partisi kazanmıştı. İktidara gelen bu parti ve lideri Alex Salmond bağımsızlık için kolları sıvadı. 15 Ekim 2012’de Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron ile imzalanan anlaşma çerçevesinde 18 Eylül 2014’te bağımsızlık için referandum yapılması kesinleşti. Şimdi herkes İskoçların kararının ne olacağını merak ediyor.
Gerek İskoçya, gerekse Belçika örneklerinin (İspanya’nın Bask bölgesini de buna katabiliriz) akla getirdiği soru şu: Mümkün olan en geniş özerkliğe, kendi kendini yönetme hakkına sahip halklar Avrupa Birliği çerçevesine rağmen niçin bağımsız devlet olma talebinde ısrar ediyorlar? Federal sistem niçin onları tatmin etmiyor? Bu soruların cevabını aramak önemlidir çünkü belirli ülkelerde federalizm birlikte yaşamaya yetmiyorsa, başka örneklerde de aynı durum ortaya çıkabilir. Belli ki, (bize söylenenlerin aksine) AB çatısının bu tür sorunları çözümleme kapasitesi sınırlıdır. AB üyeliğinin ve hukuki yapısının otomatik olarak sorunları çözümlemeye ve farklı kimlikleri birarada tutmaya yeterli olmadığı görülüyor. Bu konuda AB üyeliği gibi ekonomik kalkınmışlık faktörü de fazla abartılmıştır. İskoçların, Flamanların, Basklıların ayrılma talelerinin nedeni ekonomik değildir. Ekonomik kalkınma ve zenginleşme ile farklı kimliklerin ayrılma talebinden vazgeçecekleri, birlikte yaşamayı tercih edecekleri abartılı bir varsayımdır. Ekonomik kalkınma, zenginleşme, ilişkileri yumuşatır ama bazı durumlarda ayrılma talebi devam eder. Gelişmiş demokrasinin bu tür sorunları ortadan kaldırdığı tespiti de yetersizdir. İngiltere, Belçika, İspanya gelişmiş demokrasiye sahip ama ayrılma talebi devam ediyor. Ekonomik kalkınma ve gelişmiş demokrasi bazen farklı kimlikleri birarada tutar. Tutamazsa ayrılmanın barışçı olmasını sağlar. İskoça bağımsızlığı tercih edecekse ayrılma kavgasız gürültüsüz gerçekleşecek.
Çok geniş özerkliğe, haklara sahip oldukları halde bazı grupların niçin ayrılmak istediği sorusunun basit bir cevabı yoktur. İşe milliyeçiliğin etkisinden başlayabiliriz. Milliyetçiliğin sonunu öngören tüm teorilere rağmen hala çok güçlü bir ideoloji olduğunu kabul etmemiz gerekir. Milliyetçiliğin temel ilkesi bağımsız devlet olmaktır. Milliyetçiliği, doğurduğu duygu ve istekleri küçümsememek gerekir. Dünyada varolan ulus devlet sistemi milliyetçiliğin ürünüdür. Bu sistemde en büyük ödül bağımsız devlet olmaktır. Şu veya bu nedenle bu ödülü, statüyü elde edemeyen gruplar hep onu isterler. “Diğerlerinde olan niçin bende yok?” sorusunu sorarlar. Uluslararası hukukta dünyanın en küçük devleti bile süper güç ABD ile eşit statüdedir. Kaliforniya, coğrafi olarak çok büyük ve çok zengin bir bölgedir. Ama, Kaliforniya valisi veya İskoçya Birinci Bakanı, hiç adını duymadığınız, birkaç yüz bin kişilik, fakir ama bağımsız bir devletin cumhurbaşkanının statüsüne sahip değildir. Bu sistem değişmediği sürece en büyük ödüle, yani bağımsızlık statüsüne ulaşma isteği var olacaktır.
Avrupa’da AB üyesi devletler arasındaki entegrasyonu güçlendirerek federal bir Avrupa çatısı yaratma vizyonu ile bazı üye devletler içinde bağımsız devlet olup AB içinde bu statü ile yer alma eğilimleri birlikte yaşanıyor. Entegrasyon ve dezentegrasyon süreçleri birlikte gündeme geliyor.