Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetlerarası Platformu (IPBES) 7. Genel Oturumu UNESCO’nun Paris’teki genel merkezinde yapıldı ve 4 Mayıs’ta tamamlandı. IPBES’e üye 132 ülkeden temsilciler Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Küresel Değerlendirme Raporu’nu ele aldılar. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından görevlendirilen bilim insanları ve diplomatların katılımıyla üç yıllık bir çalışma sonucunda hazırlanan 1800 sayfalık rapor geniş yankı uyandırdı. Batı basınında manşetlere çıktı. Raporun en çarpıcı mesajı şu: “Bir milyon bitki ve hayvan türü 15 yıl içinde yok olabilir”. Dünyamızda 8 milyon hayvan ve bitki türü var. Bunların 1 milyonu teklike ile karşı karşıya. Türlerin yok olmasının nedeni insan faaliyetleri. Canlı türlerinin yok olması insanların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyecek. Sürdürülebilir kalkınma çabalarını baltalayacak. Konu bizi ve geleceğimizi yakından ilgilendiriyor.
Bilindiği gibi dünyamızda insan faaliyetlerinden etkilenmeyen yer kalmadı. Rapor, giderek artan nüfus, tüketim miktarı ve bunlara bağlı olarak artan enerji, toprak ve su talebinin, biyolojik çeşitlilik kaybını geçmiş 10 milyon yılın ortalamasının 10 ile 100 katına çıkardığını ortaya koyuyor. Demek ki insanlar olarak gezegenimize zarar veriyoruz. BM’nin uyarısı kısa ve net: “Son fırsat şimdi var, yarın yok”.
Raporda öne çıkan ve doğanın ne kadar tehdit altında olduğunu gösteren bazı verilere bakalım. BBC Türkçe’nin konu ile ilgili haberinde şu bilgiler aktarılıyor:
1970’ten bu yana dünya nüfusu ikiye katlandı, Küresel ekonomi dört kat büyüdü, uluslararası ticaret ise 10 kat arttı.
Bu kadar hızlı gelişen dünyayı beslemek, giydirmek ve enerji sağlamak için inanılmaz süratte özellikle de tropikal bölgelerde ormanlar yok edildi.
1980-2000 yılları arasında 100 milyon hektarlık tropikal orman ağırlıklı olarak Güney Amerika’daki hayvan çiftlikleri ve Güneydoğu Asya’daki palm yağı üretimi nedeniyle yok oldu.
1992 yılından bu yana şehirler büyük bir hızda genişledi ve kentlerin kapladı alan iki katına çıktı.
1700’deki sulak alanların sadece yüzde 13’ü 2000 yılına kadar varlığını koruyabildi.
Günümüzde hayvan ve bitkilerin yüzde 25’i tehdit altında.
Plastikten kaynakalanan çevre kirliliği 1980’e oranla 10 katına çıktı.
Her yıl 300-400 milyon ton ağır metal ve eritici madde ve başka atıkları su kaynaklarımıza atıyoruz.
2014 yılında okyanusların sadece yüzde 3’ü insanlığın baskısından özgürdü.
Balıklar hiç olmadığı kadar tehdit altında. 2015’te balıkların yüzde 33’ü türlerini sürdüremeyecek ölçütte üredi.
Doğal ekosistemler yüzde 47 oranında kan kaybetti.
Vahşi hayvanların biyokütlesi yüzde 82 oranında düştü.
Resiflerdeki mercanlar son 150 yılda yarıya indi.
Arı nüfusu dramatik şekilde azalıyor
David Atteborough’nın Netflix’teki “Our Planet” dizisini izleyenler biyolojik çeşirliliğin karşı karşıya olduğu tehlikeler konusunda benzer mesajlar verildiğini bilirler. Türlerin yok olması iklim değişikliği kadar önemli bir sorun. Bu iki sorunu birlikte ele alıp çözümlemeye çalışmamız gerekiyor. Bilim insanları tarım, tüketim ve doğayı koruma alanında acil değişiklikler yapmamız gerektiğini belirtiyorlar. Şimdi iklim değişikliği anlaşması gibi bir “türlerin korunması anlaşması” yapılması gündemde. Umarız bu anlaşma en kısa zaman hazırlanır ve yürürlüğe girer.
Hem iklim değişikliği hem de biyolojik çeşitliliğin yok olması ile mücadelede uluslararası işbirliği çok önemlidir. Çok geç kalmadan gezegenimizi ve bizler dahil üzerinde yaşayan türleri korumayı başarmamız gerekiyor. İşbirliği yapabilirsek bunu başarabiliriz. Bu konuda sadece devletlerin değil biz bireylerin yapabileceği şeyler var. Öncelikle bu konuda duyarlılık yaratmamız gerekiyor. BM raporu biyolojik çeşitliliği koruma mücadelesi için bir dizi somut öneri ortaya koyuyor. Tüm ülkeler bu önerileri iyi inceleyerek hayata geçirmelidir.