40 yıl önce halk ayaklanması sonucu İran’da Şah rejiminin yıkılması ve sonuçta “İran İslam Cumhuriyeti” ismiyle teokratik bir devletin kurulması kuşkusuz 20. yüzyılın en önemli olaylarından biriydi. Devrimler bir günde gerçekleşmez. Zamana yayılırlar. İran devrimi de uzunca bir sürede gerçekleşti. Protesto hareketleri1977 yılı içinde başlamış,1978 yılı başlarında yoğunlaşmıştı. Ağustos-Aralık döneminde grevler, protesto gösterileri ülkeyi felç etti. Şah Muhammed Rıza Pehlevi 16 Ocak 1979’da ülkeyi terketti. Böylece İran’da yüzyıllardır devam eden monarşi yönetimi sona erdi.
Şah karşıtı protestolara Ayetullah Humeyni ve din adamları yönetimindeki İslamcı kesimlerle birlikte diğer siyasi güçler (demokrat, liberal, komünist) de katılıyordu. Şah rejimini istemeyen herkes devrimin içindeydi. Dolayısıyla devrim sadece İslamcı kesimleri temsil eden bir devrim değildi. 1 Şubat 1979’da Ayetullah Humeyni sürgünde olduğu Paris’ten İran’a döndü. Humeyni’nin ülkeye dönüşü bir dönüm noktasıydı. Milyonlarca insan tarafından karşılandı ve “İslam devleti” kurma çalışmalarına başladı. Halktan aldığı desteği iyi kullanarak devrime katılan diğer siyasi güçleri saf dışı etti. Yok etti. Çoğulculuk yok edildi. Baskılarda Şah’ı aratmadı. Humeyni, kendi anlayışına uygun bir siyasal rejim kurdu. Kendini dini lider (velayet-i fakih) ilan etti ve sistemin beyni oldu. İran siyasi sisteminde esas iktidar dini liderin elindedir. Ülke 40 yıldır bu rejim tarafından yönetiliyor.
- yüzyılda Batı’nın her alandaki başarıları ve Müslüman toplumların çoğunu sömürgeleştirmesi gerçeği karşısında “Müslümanlar ne yapmalıdır?” sorusuna cevap arayışı içinde doğan siyasal İslam veya İslamcılık daha çok Sünni toplumlar arasında gelişmişti. Müslüman Kardeşler örgütü, 1924’te Türkiye’de hilafetin kaldırılması sonrasında1928’de Mısır’da kurulmuş ve sonra diğer Arap ülkelerinde örgütlenmişti. Arap milliyetçiliğinin ve Arap diktatörlerin kurduğu seküler sistemlerin başarısızlığı İslamcılığın güçlenmesi ile sonuçlanmıştı. İsrail karşısında 1967 yenilgisi bu bağlamda bir dönüm noktasıdır. İslamcılar “çözüm İslam’dadır” sloganı altında alternatif, daha iyi bir model önerdiklerini söylüyor ve halk arasında destek kazanıyorlardı. Suudi Arabistan’ın petrolden elde ettiği paralar Vehhabizmin propagandası ve örgütlenmesinde kullanılıyordu. Türkiye dahil Ortadoğu’nun her yerinde siyasal İslamcı hareketler gelişiyordu. Bu tablo karşısında ilk “İslam Devleti’ni” Şii Müslümanların kurmayı başarması dikkat çekiciydi. Beklenen bir şey değildi. Mezhep farklılığına rağmen Sünni İslamcılar İran’daki gelişmeleri sevinçle karşılamıştı. Türkiye’deki İslamcıların o zaman İran’daki “İslam Devrimi’ne” sıcak baktıklarını, heyecan duyduklarını biliyoruz.
İran’daki devrim gerçek bir halk hareketi olmasına rağmen sonuçta Humeyni ve kadrosunun kontrolüne geçti. Humeyni’nin demokrasi kurma gibi bir düşüncesi yoktu. Kendi siyasi projesine karşı çıkan herkesi ezmekte, yok etmekte kararlıydı. İslamcı olup Humeyni’nin görüşlerine katılmayanlar da buna dahildi. Bolşevikler devrimden sonra rakiplerine karşı “kızıl terör” uygulamıştı. Humeyni ve taraftarları “yeşil terör” uyguladı diyebiliriz. İran’da yeni İslamcı iktidar 8 yıl sürecek ve korkunç sonuçlara yol açacak Irak savaşı ile uğraşmak zorunda kaldı. Irak diktatörü Saddam Hüseyin, devrimin İran’ı zayıflattığı hesabını yaparak 1980’de bu ülkeye savaş açtı. Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, ABD Saddam’ı desteklemiş olsa da hedeflerine ulaşamadı. Hem Irak, hem İran harap oldu. Bu savaş İran’da İslamcılıkla birlikte milliteçiliğin ön plana çıkmasına yol açtı. ABD 2003’te Irak’ı işgal ederek Saddam Hüseyin’i devirince bundan en çok yararlanan İran oldu.
İran çok uzun bir tarihe, devlet geleneğine sahip bir ülke. Coğrafi olarak stratejik öneme sahip. Petrol ve doğal gaz kaynakları çok zengin. 82 milyon civarında nüfusu var. Bu nüfus ağırlıklı olarak eğitimli ve çoğulculuk, demokrasi, özgürlük özlemi içinde olan, zaman zaman protesto hareketleri ve seçimlerde ılımlı adaylara oy vererek bu özlemini ifade eden bir nüfus. Moderniteye en yakın Ortadoğu toplumlarından biri. İngiltere, Rusya, ABD gibi büyük güçlerin emperyal emellerinin acı sonuçlarını tatmış bir ülke olduğu ve Suudi Arabistan gibi komşu ülkelerle çıkar çatışmaları, mezhepsel sorunlar yaşadığı için kendi kendine yetmeye çalışan, bölgede, dünyada kendi çıkarlarına uygun dış politika izleyen bir ülke. Şimdi ABD’nin yaptırımları ile uğraşmak durumunda.
Devrimlerin beraberinde getirdiği idealizm İran’da çoktan sona erdi. Ortadoğu’da İslamcılık çekiciliğini kaybetti. Şimdi İran’ı yönetenler için esas olan ulusal çıkarlar ve rejimi korumaktır. Halk bu siyasal sistemden memnun mu? Pek memnun görünmüyor. Dine dayalı devlet modeli başarılı oldu mu? Hayır olmadı. Tunus’ta Gannuşi bu gerçeği görerek dinle siyaseti ayrı tutmak gerektiği sonucuna vardı. Dindarlar için de çözüm demokratik, laik sistemdir. Hukuk devletidir. Özgürlüktür. İran halkının dış müdahaleler olmadan gün gele bunlara kavuşması dileğiyle.