Türkiye’nin dış ilişkilerinde en önemli iki ülke ABD ve Rusya’dır. Her iki ülke ile ilişkilerde pürüzler var ve bunların giderilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Soçi’de Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşme Türkiye-Rusya ilişkilerini daha sağlam bir temele oturtmayı amaçlıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16-17 Mayıs’ta ABD Başkanı Donald Trump ile de görüşmesi bekleniyor. Kısacası Mayıs ayı Türkiye’nin Rusya ve ABD ile ilişkileri açısından önemli bir ay olacak. Tartışmalı olsa da referandum sürecini geride bırakan Türkiye’nin iç ve dış sorunlara yoğunlaşması gerekiyor. Bakalım “Türk tipi başkanlık sistemi” iddia edildiği gibi bu sorunların çözümünü hızlandıracak mı? Putin ve Trump’la görüşmeler dış politika açısından son derece kritik. Bu görüşmelerin 25 Mayıs’ta gerçekleşecek NATO zirvesi öncesinde yapılması da Türkiye için önemli.
24 Kasım 2015’de bir Rus savaş uçağının Türk F-16’ları tarafından düşürülmesi ile patlak veren kriz büyük oranda geride kaldı. 19 Aralık 2016’da Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesi soğukkanlılıkla ele alındı ve ilişkilerde yeni bir kriz yaşanmadı. İlişkilerdeki iyileşmeye rağmen iki ülkenin çıkarlarının her zaman örtüşmediğini biliyoruz. Evren Balta, “Kirpi ikilemi: Türkiye ve Rusya ilişkileri” başlıklı yazısında bu durumu çok iyi özetlemiş: “Rusya ile Türkiye’nin bölgesel hedefleri kimi zaman masada uzlaştırılsa da sahada çoğu zaman birbiriyle çelişiyor. Suriye’deki sorunlara Kırım’ın işgalini, Karadeniz ve Akdeniz’e Rus donanmasının dönüşünü, Rusya’nın niceliksel ve niteliksel olarak güçlü hava kuvvetleri ve füze sistemi ile Türkiye’yi çevrelemesini, konvansiyonel düzeyde baş gösterebilecek sorunlarda Rusya’nın nükleer silahları kullanabilme gücünü ve pek çok başka şeyin yanında Türkiye’nin Rusya’ya enerji bağımlılığını da eklemek gerekir. Üstelik henüz ne çalışma vizesi sorunu ne de vize muafiyeti sorunu çözülebilmiş durumda. Rusya’nın gıda maddelerine yönelik uyguladığı kısıtlamalar da devam ediyor.” İşte dünkü Soçi görüşmesinde tüm bu konuların ele alınması bekleniyordu.
Bu satırlar Soçi görüşmesi öncesinde yazıldığı için görüşme sonrasında Erdoğan ve Putin’in yaptığı açıklamaları içermiyor. Soçi’de ön plana çıkacak konulardan biri kuşkusuz Suriye konusuydu. Türkiye ve Rusya, Suriye sorununa diplomatik bir çözüm bulunması için Astana süreci çerçevesinde işbirliği yapıyorlar. Ancak yakın geçmişte yaşanan iki olay aradaki görüş farklılıklarını ortaya koydu. Esad rejiminin Han Şeyhun kasabasına kimyasal saldırı gerçekleştirmesine ABD’nin askeri misllemede bulunması Türkiye’yi memnun ederken Moskova’yı kızdırdı. Türkiye’nin 25 Nisan’da Suriye ve Irak’ta YPG hedeflerine yönelik askeri operasyonu hem Rusya’nın, hem de ABD’nin tepkisini çekti. Belli ki Ankara’nın Suriye ve Irak’taki amaçları her zaman Rusya ve ABD ile uyumlu değil. Bu konuda iki büyük gücü tam olarak karşısına almayacak yaratıcı bir diplomasi sergilenebilir mi? Suriye ve özellikle Rakka operasyonu konusunda aktörlerin belirli tercihler yapacağı bir noktaya yaklaşılıyor. Bakalım diplomasi aradaki görüş ayrılıklarını aşabilecek mi?
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri alma çabaları da Erdoğan-Putin görüşmesinin önemli gündem maddeleri arasındaydı. NATO üyesi Türkiye’nin önce Çin’den, şimdi de Rusya’dan füze satın alma çalışmaları Batı’da hoşnutsuzluk yaratıyor. Çin’den füze alma işi bir yere varmadı. Rusya’dan S-400 füzeleri alma çalışmalarının son aşamaya geldiği belirtiliyor. Türkiye enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığına NATO’yu kızdırma pahasına savunmayı da ekleyecek mi? Yoksa Rus füzeleri konusu Çin füzeleri konusuna mı benzeyecek? Bekleyip görmek lazım. Türkiye-Rusya ilişkilerinde nükleer enerji konusu da çok önemli. Türkiye Bakanlar Kurulu, nükleer enerji santralleri ve lisanslı depoculuk yatırımlarını “öncelikli yatırımlar” arasına aldı. Tartışmalı nükleer santraller konusunda ne gibi gelişmeler yaşanacağını da bekleyip göreceğiz.
Ankara’nın Ortadoğu satranç oyununda ve kendisini ilgilediren diğer konularda Rusya ve ABD ile karşı karşıya gelmeden, onlarla kavga etmeden kendi çıkarlarını ilerletmesi usta oyunculuk gerektirir. Doğru hamleler yapılmasını, esneklikle kararlılığın doğru karışımını gerektirir. Hiç kuşku yok ki Rusya’nın amacı kendi çıkarlarını ileri götürmektir. ABD için de aynı şey geçerlidir. Orta ölçekli bir güç olarak Türkiye’nin iki büyük güçle çok dikkatli “dans etmesi” gerekir. Soçi görüşmesinin sonuçları bu açıdan bize bazı ipuçları verecek.