10-12 bin yıl önce insanların tarım üretimi ve yerleşik hayata geçmesi ile sosyal hiyerarşinin, ayrımcılığın geliştiğini biliyoruz. Yerleşik düzene geçişi medeniyete geçiş olarak niteleriz. Mezopotamya’da başlayan bu süreç dünyanın başka bölgelerinde de ortaya çıktı. Bu çerçevede Çin, Hindistan, Pers, Mısır, Yunan vs. medeniyetlerinden söz ederiz. O dönemden başlayıp 18. yüzyıla kadar devam eden insanlık tarihinin temelinde eşitsizlik, ayrımcılık vardı. Üstte olanlarla altta olanlar hukuken ve pratikte çok farklı durumdaydı. Tüm insanların eşit olduğu düşüncesi çok yeni bir düşüncedir. 1776’da Amerika’nın Bağımsızlık Bildirgesi’nde ilk kez “tüm insanlar eşit yaratılmıştır” deniyor. 1789 Fransız Devrimi ile bu görüş Avrupa’da da ilan edilmişti.
Dünyaya tüm insanların eşit yaratıdığını ilan eden ABD’de 1865’e kadar kölelik vardı. ABD’nin “kurucu babaları”nın bir kısmı köle sahibiydi. Köleliğin ortadan kaldırılması için çok kanlı bir iç savaş gerekti. Köleliğin kaldırılmasından sonra güney eyaletlerinde Afrikalı-Amerikalılara eşit haklar verilmedi. Siyahlara eşit haklar uzun mücadeleler sonucu 1964’te verildi. Tüm insanların eşit yaratıldığını ilen eden ABD’de kadınlara oy hakkı 1920’de tanınmıştı. Amerikan ve Fransız devrimlerinin eşitlik fikri dünyaya hızla yayılmış olmakla birlikte Avrupa’nın en gelişmiş ülkelerinde kadınlara siyasi haklar Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra tanınmıştı. İsviçre’de federal düzeyde kadınlara oy hakkı 1971’de verildi.
Amerikan Devrimi’nden bu yana insanlar ve toplumlar eşitlik için mücadele veriyorlar. Geleneksel tarım toplumundan modern endüstri toplumuna geçiş eşitlik mücadelesinin güçlendiği dönemdir. Kadınlara eşit haklar tanınması mücadelesi ve 8 Mart bu genel sürecin önemli bir parçasıdır. 1948’de BM tarafından kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, 1966’da hazırlanan Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, insanlığın eşitlik ve haklar mücadelesinde kilit kilometre taşlarıdır. İnsan haklarının temelini oluşturmaktadır. Kadın hakları açısından BM’nin hazırladığı ve 1981’de yürürlüğe giren “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” de önemli bir kilometre taşıdır. Uzun ince bir yol olan eşit haklar mücadelesi devam ediyor.
2014’te dünyaya baktığımızda dünyanın çeşitli bölgelerinde kadın hakları açısından faklı tablolar görürüz. 2013 Global Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ne göre kadın-erkek eşitliği açısından İskandinav ülkelerinin en iyi ülkeler. Siyasi katılım, iş yaşamına katılım ve haklar temelinde yapılan değerlendirmede İzlanda 1. sırada, Finlandiya 2. sırada, Norveç 3., İsveç 4. sırada yer alıyor. Türkiye 120. sırada. Nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkeler listede alt sıralarda UNDP’nin Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde Norveç 1. sırada, Türkiye 90. sırada, bazı Afrika ülkeleri son sıralarda yer alıyor. İşin ilginç yanı Japonya ve Hindistan da gerilerde. Dünya nüfusunun büyük bölümünün yaşadığı bölge ve ülkelerde kadınların siyasi, ekonomik, sosyal hakları hala kötü durumda.
Kimi ülkelerde kadın hakları hala yasalarla sınırlanıyor. Kimi ülkelerde ise yasalarda sınırlama olmasa da kültürel anlayışlar sınırlama getiriyor. Dünya genelinde kadın hakları açısından olumlu gelişmeler yaşandığını gözardı edemeyiz. Kız çocuklarının okula gitmemesi gerektiği görüşü aşılıyor. Okula giden kız çocukların sayısı artıyor. Üniversiteye gidenlerin sayısında da artış var. Şehirleşme, modernleşme geleneksel yapıları, anlayışları sarsıyor. Tabii kızlara, kadınlara tüm fırsat kapılarının açık olması yönünde henüz yapılacak çok iş var.
Ülkelerin kalkınma, özellikle de sürdürülebilir kalkınma çabalarında kadınların hayatın tüm alanlarına eşit katılımı son derece önemlidir. Kadınları iyi eğitim almış, ekonomik, siyasi ve sosyal yaşama etkin olarak katılan toplumlar sürdürülebilir kalkınma sağlayabilecek toplumlardır. 2015’e kadar yerine getirilmesi planlanan BM’nin “Milenyum Kalkınma Hedefleri”nin üçüncüsü “Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi”dir. 2015’e kadar özellikle eğitimde eşitlik sağlanması amaçlanıyor. Eğitim hakkı temel bir insan hakkıdır ve devletler bu hakkı hayata geçirmekle yükümlüdür. Ülkeler sosyal sermayelerinin yarısını kullanarak kalkınma sağlayamaz. İnsan gücünün tümünü en iyi şekilde eğitip değerlendiren toplumlar sürdürülebilir kalkınma sağlayabilir. Kızlara, kadınlara yapılan yatırım gelecek kuşaklara, toplumun geleceğine yapılmış yatırımdır.
Yaklaşık 200 yıllık bir dönemde insanlık eşit haklar yönünde önemli bazı ilerlemeler sağladı. Kadın hakları bunlar arasında. Kadınlarına eşit haklar sağlayan İskandinav ülkelerinin toplumsal eşitlik sağlamada da birinci sırada yer aldığını görüyoruz. Bu ülkelerin deneyiminden dersler almakta yarar var. İnsanların özgürlük, eşit haklar, fırsat eşitliği için mücadeleleri devam edecek. Bu fikirler çok güçlü ve “bulaşıcı.”