AB çok ciddi bir mülteci krizi yaşıyor. Medya, mültecilerin dramı ve hükümetlerin mültecilere karşı aldığı sert önlemlere ilişkin haberlerle dolu. Fransa’dan İngiltere’ye geçmeye çalışan mültecilerin dramı neredeyse her gün medyada. Bazı Avrupa ülkeleri mültecilere karşı duvarlar örüyorlar. Macaristan Sırbistan’la olan sınırına tel örgü çekti. Daha önce başka ülkeler de bu yönteme başvurmuştu. Duvarlar, tel örgüler Avrupa’ya hiç yakışmıyor. Berlin Duvarı’nı anımsatıyor. Akdeniz’de sık sık batan teknelerde mülteciler ölüyor. Şimdiye dek yüzlerce mülteci Akdeniz sularında boğuldu. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Sözcüsü Joel Millman “2015’in başından bu yana Avrupa’ya yasa dışı yollardan girmek isterken Akdeniz’de can veren göçmen sayısı 2 bin 373’ü buldu” diye açıklama yaptı. Diğer yandan kimi AB üyesi ülkeler “sadece Hristiyan mülteci kabul edeceğiz” diye açıklamalar yapıyor ve buna fazla tepki gelmiyor. İnsanlara dinleri temelinde ayrımcılık yapmak AB ilkeleri ile bağdaşır mı? Yoksa bu ilkeler sadece işlerine geldiği zaman mı uygulanıyor? Bunlar çok ayıp.
Mülteci krizi sınavında AB sınıfta kalıyor. BM’nin AB’ye “Göçmen kriziyle mücadele yönteminin işe yaradığı numarası yapmayı bırakalım” uyarısı bunun kanıtıdır. Birleşmiş Milletler Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crepeau, “AB ülkelerine, insan hakları odaklı, tutarlı ve kapsayıcı göçmen politikası oluşturması gerektiği çağrısında bulunuyorum. Bu, AB’nin sınırdaki durumu yatıştırabilmesi ve etkin biçimde insan kaçakçıları ile mücadele edebilmesi için tek çare” dedi. Crepeau, sözlerine şunu da ekledi: “Tellerle sınırları örmek, göz yaşartıcı gaz kullanmak ve gözaltına alma ile barınma, gıda ve su gibi basit ihtiyaçları kısıtlama ve nefret söylemlerinde bulunmayla göçmenler ve sığınmacılara karşı diğer şiddet yöntemlerine başvurmak Avrupa’ya göçü durdurmayacak.”
Avrupa’nın mülteci krizi giderek artacak. Bunun nedeni mülteci krizini yaratan sorunların çözünlenmekten uzak olmasıdır. Sorunun kaynağı Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanmakta olan iç savaşlar, kaos ve anarşidir. Ukrayna’da savaş yeniden patlak verirse oradan da mülteci akını olabilir. Demek ki sorunun kaynağı AB’ye komşu ülkelerdeki durumdur. Almanya eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, AB’nin kendine komşu bölgelerde devam eden sorunların çözümü için bir şey yapamadığına dikkat çekerek Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile Komşuluk Politikası’nın güçlendirilmesi çağrısı yapıyor.
Fischer, Avrupa kıtasının bir zamanlar büyük göçler verdiğini hatırlatıyor. Avrupa’nın kendisi ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarla boğuşurken milyonlarca Avrupalı Amerika kıtasına, Avustralya’ya, Yeni Zelanda’ya ve başka yerlere göç etmişti. 1800 ile 1914 arasında Avrupa’dan büyük göçler yaşanmıştı. Göç veren ülkeler konusunda ilk akla gelenler İrlanda, İtalya, İsveç gibi ülkelerdir. 1846-52 döneminde İrlanda’da yaşanan açlık nedeniyle 1 milyon civarında İrlandalı Amerika’ya göç etmişti. 20. yüzyılda da, özellikle Avrupa topraklarını kasıp kavuran iki dünya savaşı nedeniyle göçler devam etti. Kısacası şimdi Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun yaşadıklarını Avrupalılar da yaşamıştı. Ne yazık ki bu gerçekler unutuldu ve mültecilere karşı düşmanlığa varan tavırlar geliştirildi. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık prim yapıyor. Aşırı sağcı, ırkçı partiler mülteci sorununu istismar ederek oylarını artırıyorlar. Mülteciler Avrupalılar için korku kaynağı oldu. Birileri bu korkuyu sömürüyor. Bu tablo Avrupa’ya hiç yakışmayan bir tablo.
Mülteci akını devam edeceğine göre AB’nin bu konuda kapsamlı ortak politikalar üretmesi gerekiyor. Tek tek üye ülkelerin bu krizle başa çıkmaları mümkün değildir. Ne yazık ki bazı ülkeler bu konuda ortak politika oluşturulmasını istemiyorlar. “AB dayanışması” nerede? Bu ilke de sözde kalıyor. Joschka Fischer, “Europe’s migration paralysis” başlıklı makalesinin sonunda çok önemli bir hatırlatmada bulunuyor. Avrupa nüfusu hızla yaşlanıyor. Yani Avrupa’nın mültecilere ihtiyacı var. Avrupa, dünya ekonomisi içinde önemli bir aktör olmaya devam edecekse taze işgücüne ihtiyacı olacak. Bunu sadece mülteciler sağlayabilir. Nasıl ki Avrupa’dan Amerika’ya göç eden insanlar Amerikanın ekonomik kalkınmasına ciddi katkıda bulunmuştu, Avrupa’ya göç eden mülteciler de Avrupa’nın ekonomik başarısına önemli katkıda bulunuyorlar ve bulunacaklar. Joschka Fischer, bu nedenle, mültecileri tehdit olarak görmek yerine fırsat olarak görme çağrısı yapıyor. Ne yazık ki AB üyesi ülkelerde hem yönetenler, hem de yönetilenler bu basit gerçeği kavramak istemiyorlar. Müslümanları istemeyen, mültecilere düşman muamelesi yapan, ırkçılığı yükselten bir AB’yi biz niçin isteyelim? Bunları tartışmakta yarar var.