Daha önce “Araplar” (The Arabs) başlıklı kitabı ile dikkat çeken Oxford Üniversitesi Ortadoğu Merkezi Başkanı Eugene Rogan, yeni çıkan “The Fall of the Ottomans” (Osmanlıların Düşüşü) başlıklı kitabına ailesi ile ilgili bir hikaye ile başlar. 19 yaşındaki İskoç onbaşı John McDonald, 28 Haziran 1915’te Zığındere’de Osmanlı ordusuna karşı başlatılan taaruzda hayatını yitirdi. McDonald, Eugene Rogan’ın büyük amcasıydı. Gelibolu’da bir toplu mezarda yatıyor ve ismi oradaki anıta kazınmış. 2005’te Rogan, oğlu ve annesi, üç kuşağı temsilen 90 yıl sonra ilk kez McDonald’ın Gelibolu’daki mezarına aile ziyareti gerçekleştirmişler. Lancashire Landing Mezarlığı’na giderken yanlış bir dönüş sonucu 28 Haziran’da başlayan İngiliz taaruzunda şehit düşen Osmanlı askerleri için dikilen Nuri Yamut Anıtı ile karşılaşmışlar. Orada, John McDonald’ın hayatını yitirdiği, Çanakkale Savaşı’nın en kanlı muharebelerinden Zığındere Muharebesi’nde şehit düşen Osmanlı askerlerinin sayısının, ölen İngiliz askerlerinin sayısından çok fazla olduğunu görmüş. Rogan’ın verilerine göre İngilizler 3400 kayıp verirken, Osmanlı Ordusu’nun kayıpları 14 bindi. Türk kaynaklarında bu rakam 16 bin olarak verilir.
Eugene Rogan’ın bu deneyimi konusunda yazdıkları önemli. “Gelibolu’dan Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerin ve Arapların yaşadıkları konusunda Batı’da ne kadar az bilgimiz olduğunun bilincine vararak döndüm.” Ortadoğu cephelerindeki savaşlar konusunda İngilizce yayınlanan kitaplarda genellikle İngilizlerin ve Müttefiklerin deneyimleri yansıtılır. Batı tarihçiliğine yapılan bu eleştiri önemli. Tarih yazımında Batı tarihçiliğinin kaydettiği önemli ilerlemelere rağmen ciddi zayıflık ve eksikliklerin varlığının kabul edilmesi ve özeleştiri yapılması kayda değer. Rogan’ın işaret ettiği bir diğer önemli nokta Birinci Dünya Savaşı’nı bir de savaşan askerlerin gözünden, deneyimlerinden hareketle yazmanın Batı’da gerçekleşmiş olmasına rağmen Osmanlı askerlerinin deneyimlerinin yeterli düzeyde araştırılmış olmamasıdır. “Yukarıdan aşağıya” tarih yazmak yerine sosyal tarihçiler Batı ülkelerinin askerlerinin tuttuğu günlüklerden, yazdıkları mektuplardan hareketle “aşağıdan yukarıya” tarih yazmışlar. Rogan’a göre Osmanlı askerlerinin deneyimi konusunda bu eksik. Türkiye’de ve Arap ülkelerinde bu konuda yayınlanan anıların Batı dillerine çevirileri yapılmadığı için Batılı tarihçiler tarafından yeterince bilinmediğine işaret ediyor. Rogan, Türkiye’de konu ile ilgili arşivlere ulaşmanın zorluklarından da söz ediyor. Birinci Dünya Savaşı’nın Ortadoğu’daki bölümü ile ilgili zengin belgelere sahip Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi’nde araştırma yapmak için izin almanın zor olduğunu yazıyor. Bu arşivlerde araştırma yapma olanağı elde etmiş Türk ve Batılı tarihçiler, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı deneyimi konusunda önemli eserler vermeye başladılar. Rogan, Arap ülkelerinde durumun daha da zor olduğunu yazar. Bu ülkelerin çoğu Birinci Dünya Savaşı’ndan epey sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Ayrıca Araplar Osmanlı Ordusu’nun savaşlarını kendi savaşları olarak görmüyorlar. Katılmaya mecbur edildikleri bir savaş olarak algılıyorlar ve fazla önem vermiyorlar. Arap ülkelerinde Birinci Dünya Savaşı ile ilgili anıtlar yoktur. Eugene Rogan, tarihçiliğin Osmanlı cephesine gereken önemi vermesine katkı amacıyla “Osmanlıların Düşüşü” kitabını yazmış. Umarız kitap yakında Türkçe’ye çevrilir ve okurlar tarafından değerlendirilir. Bu konuda geçen yıl yayımlanan Kristian Coates Ulrichsen’in “The First World War in the Middle East” (Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı) kitabını da okumak gerek. Elbette David Fromkin’in Türkçe’ye de çevrilen “A Peace to End All Peace: The Fall of the Ottoman Empire and the Creation of the Modern Middle East” kitabını unutmamalıyız. Bugün Ortadoğu’da yaşananları anlamak için tarihi iyi bilmek gerek.
18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümü nedeniyle konunun tarih yazımcılığı, metodolojisi, tarih disiplininin gelişmesi (historiography) yönüne dokunmak istedim. Çanakkale Savaşı kuşkusuz tarihin yönünü belirleyen savaşlar arasında yer alır. İngilizler 1915’te Çanakkale’de hedeflerine ulaşsaydı sadece Türkiye tarihinin değil, Rusya ve belki Batı Avrupa tarihinin seyri farklı olacaktı. 1915’te dünyanın en güçlü devleti İngiltere’ye “Çanakkale geçilmez” dersinin verilmesi, Doğu halklarının Avrupalılar karşısında yenilgiye mahkum olmadığını kanıtlamış, Çanakkale’de yazılan destan, sömürge boyunduruğu altındaki halklara ilham kaynağı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda imparatorluk çökmüş, başkent İstanbul işgal edilmiş olsa da, Çanakkale’de yanan meşale, askeri dehasını orada kanıtlamış Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı’na dönüşerek Lozan Anlaşması ile sonuçlanmıştır.
Mehmet Akif’in “O demir çemberi göğsünde kırıp parçalayan”, “Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın” mısralarıyla anlattığı Çanakkale şehitleri, tarihe yön verdiler ve geleceğin temellerini attılar. 100. yıldönümünde Çanakkale şehitlerini saygı ve rahmetle anarız. Sözü Mehmet Akif’e bırakalım:
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!