Türkiye AB ile üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005’te başlamıştı. Aynı gün üyelik müzakerelerine başlayan Hırvatistan şimdi AB üyesi. Türkiye ise üyelikten çok uzaklarda. 33 fasıldan sadece 13 fasıl müzakerelere açıldı ve biri kapatıldı. Açılmayan 20 fasıldan 17’si, AB Konseyi ve bazı üye ülkeler tarafından bloke ediliyor. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın da bir kez açıkladığı gibi Türkiye’nin tam üyeliği büyük olasılıkla hiç gerçekleşmeyecek. Zayıf bir olasılıkla çok uzak bir gelecekte gerçekleşecek. Bu durumun esas nedeni Almanya ve Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğini istememesidir. Gerisi hikayeden ibarettir. Kıbrıs sorunu, Almanya ve Fransa’nın arkasına sığındığı bir gerekçedir. Bu iki ülke Türkiye’nin üyeliğini destekleseydi durum çok farklı olurdu ve belki Kıbrıs sorununu çözümlemek daha kolay olurdu.
Önce Fransa’nın, sonra Almanya’nın engellemeleri sonucu 40 ay açılmayan ‘Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu’ başlıklı 22’nci fasıl nihayet (kapatılmamak kaydıyla) müzakereye açıldı. Türkiye, yargı ve temel haklar ile adalet, özgürlük ve güvenlik fasıllarının da açılmasını istiyor. Bakalım bu fasılların açılması için kaç yıl bekleyecek?
Egemen Bağış, 22’nci faslın açılmasından sonra AB ile ilişkilerde “yeni bir dönemin soluğunu hissetmekten” söz etti. Buna gerekçe olarak Başbakan Erdoğan’ın ilan ettiği demokratikleşme paketi, AB’nin son İlerleme Raporu, genişlemeden sorumlu komiser Stefan Füle’nin bugünlerde Türkiye’ye yapacağı ziyareti ve Başbakan Erdoğan’ın Finlandiya, İsveç ve Polonya ziyaretlerini gösterdi. Peki, Türkiye-AB ilişkilerinde gerçekten yeni bir döneme giriliyor mu?
İngiltere’nin saygın düşünce kuruluşlarından Chatham House, 22’nci faslın açıldığı 5 Kasım günü, internet sitesinde Türkiye’yi yakından izleyen Fadi Hakura’nın bir analizine yer verdi. Analizin başlığı şöyle: “Turkey’s EU Accession Looks Increasingly Unlikely.” Yani Türkiye’nin AB üyeliği olasılığı zayıf. Hakura, Türkiye’nin tam üyeliğe ulaşma şansının çok uzak olduğunu yazıyor. Analizin birinci cümlesinde AB-Türkiye ilişkilerinde engeller sıralanırken önce Fransa ve Almanya’ya atıfta bulunuluyor. Kıbrıs sorunu, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklar ve Türkiye’de reform sürecinin yavaşlaması bunun arkasından geliyor.
Fadi Hakura, AK Parti hükümetinin Ortadoğu politikalarındaki başarısızlık nedeniyle Türkiye’nin bölgede yalnız kalmasını ve ekonomik büyümedeki yavaşlamayı hatırlatarak, ülkenin refahı ve istikrarı için yaşamsal öneme sahip yapısal reformları gerçekleştirmede Türkiye’nin Avrupa’ya ihtiyacının artmakta olduğuna işaret ediyor. Teknoloji ve bilginin büyük kısmının Avrupa’dan geldiğini, kurumsal reform ve yönetişim konularında ilham kaynağının Avrupa olmaya devam ettiğini hatırlatıyor. Tüm bunlara rağmen tam üyelik perspektifi vermeyen bir AB’nin Türkiye’deki reform sürecini yönlendiremeyeceğini yazıyor. Peki, Fakura’ya göre Türkiye-Avrupa ilişkileri nasıl gelişecek? Burada çok önemli bir tespit var. Türkiye, Avrupa’nın tümü ile ilişkilere değil, tek tek ülkelerle (İngiltere, Fransa, Almanya vs.) ilişkilere ağırlık verecek. (Bunun Kıbrıs sorunu dahil, Türkiye dış politikası açısından doğuracağı sonuçları değerlendirmek zor değil.) Fakura’ya göre AB ile ilişkilerde Türkiye’nin amaçları mütevazi. Esas hedefler AB ile vizesiz seyahat anlaşması imzalamak ve AB-ABD Transatlantik Ticaret ve Yatırım İşbirliği müzakerelerine katılmak. Bunlar, sekiz yıl önce üyelik müzakerelerine başlarken düşünülen hedeflere, beklentilere benzemiyor. Demek ki, Chatham House’dan bakıldığında Türkiye-AB ilişkileri ufkunda “yeni bir dönem” görünmüyor.
22’nci faslın açılması bağlamında Sayın Egemen Bağış’ın Kıbrıs sorunu hakkında yaptığı değerlendirmelere de kısaca değineyim. Bağış “Özellikle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Özel Temsilcisi Alexander Downer’ın taraflarla yaptığı müzakereler sonucunda, bu yılın sonuna kadar yeni bir planın, Annan Planı’nın düzeltilmiş bir versiyonunun, Ban Ki-Moon Planı’nın ortaya çıkması ve 2014 başında tarafların eşzamanlı olarak oylaması neticesinde adada siyasi eşitliğe dayalı, içişlerinde mümkün olduğu kadar özerkliğe sahip ama dış dünyaya karşı tek bir egemenlik şemsiyesiyle temsil edilen bir Birleşik Kıbrıs Devletleri’nin kurulması öngörülür, gerçekleşir, bu da Türkiye’nin siyasi sebeplerle engellenmiş 16 faslının 14’ünün önündeki engelleri kaldırır” dedi. Peki, bu beklentiler gerçekçi mi? Bence değil. Niçin gerçekçi olmadığını Sayın Egemen Bağış’ın bizden iyi bilmesi lazım.