2017 yılının başlarında Avrupa’nın gündemini oluşturan esas konu Hollanda, Fransa ve Almanya’da yapılacak seçimler ve bu seçimleri popülistlerin kazanıp kazanmayacağı konusuydu. Özellikle Fransa seçimleri çok önemliydi. Aşırı sağcı Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması olasılığı herkesi korkutuyordu. Sonuçta Hollanda, Fransa ve Almanya seçimlerinde aşırı sağın oylarında yükselme olmakla birlikte popülizm iktidara gelemedi. Fransa’da Emmanuel Macron’un Cumhurbaşkanı seçilmesi Avrupa’nın rahat nefes almasına yol açan bir gelişmeydi. Peki, bu durumda “Avrupa popülizmin meydan okumasını geride bıraktı” diyebilir miyiz? Maalesef hayır. Avusturya’ya baktığımızda aşırı sağın seçimlerde başarılı olduğunu görürüz. Almanya’da aşırı sağ İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez 94 sandalye ile parlamentoya girdi. Seçimleri kazanan Angela Merkel henüz hükümet kuramadı. Hollanda’da seçimlerden 208 gün sonra hükümet kurulabildi. Avrupa siyasal yaşamı hala istikrarsız. Popülizm hala bir tehlike olarak ortada duruyor. Prof. Matthew Goodwin, Chatham House sitesinde yer alan “In 2018, Europe’s Populist Challenges Will Continue” başlıklı yazısında bu konuyu ele alıyor. Yazıda ortaya konan görüşlere kısaca bakalım.
Bu yıl yine üç Avrupa ülkesinde (İtalya, Macaristan, İsveç) seçimler var. Bu ülkeler arasında en önemlisi İtalya. Bu ülke Avrupa Birliği’nin kurucuları arasındaydı. Büyük ve önemli bir ülke ancak ekonomik durumu sallantılı. Geleneksel partiler seçmenin gözünde yıpranmış durumda. Popülist partilerin yıldızı parlıyor. İşte bu nedenle 4 Mart’ta yapılacak İtalya seçimlerinden alınacak sonuçlar hem ülke, hem de Avrupa için önemli olacak. Beppe Grillo’nun liderliğini yaptığı popülist Beş Yıldız Hareketi ve diğer bazı popülist partiler yükselişte. Arka arkaya yapılan anketler bu partilerin iyi sonuçlar alacağı yönünde. Ekonomik sorunlar ve mülteciler sorunu nedeniyle İtalyanların Avrupa Birliği’ne desteği azalıyor. Matthew Goodwin’in yazısında aktarıldığı gibi son anketlerde AB’nin kendilerine faydalı olduğunu düşünen İtalyanların oranı yüzde kırklara düştü. Bu durum popülist partiler için elverişli siyasi koşullar oluşturuyor. Seçimlerden sonra popülist partilerden oluşacak bir koalisyon hükümetinin kurulması İtalya’da yepyeni bir durum oluşturacak. Böylesi bir gelişme AB’nin işini zorlaştıracak. Baş ağrısı olan Macaristan ve Polonya’ya İtalya eklenecek.
Prof. Matthew Goodwin’in aktardığı gibi Macaristan’da durum daha da ciddi. Seçimler Nisan veya Mayıs’ta yapılacak. Başbakan Viktor Orbán liderliğindeki popülist Fidesz partisi anketlerde yüzde 57 civarında görünüyor. Aşırı sağ Jobbik ile birlikte bu oran yüzde 70’e ulaşıyor. Macaristan’da popülizm iktidarda ve aldığı destek artıyor. AB’nin Macaristan’la zaten ciddi sorunları var. Seçim zaferinden sonra Viktor Orbán daha da güçlenmiş olacak. AB’ye daha fazla kafa tutacak. Kısacası Macaristan cephesinde AB için tablo parlak olmaktan çok uzak.
Avrupa’nın en liberal ülkelerinden biri olarak bilinen ancak popülizmin güç kazandığı İsveç’te seçimler 9 Eylül’de yapılacak. Halen İsveç’te Sosyal Demokratlar iktidarda. Prof. Goodwin, seçimlerden sonra şimdiki iktidarın devam edebileceğini yazıyor. Yani İtalya ve Macaristan’dan farklı olarak popülistlerin İsveç’te iktidara gelme olasılığı yok. Ne var ki popülist “İsveç Demokratları” hareketinin alacağı oy oranı popülizmin bu ülkedeki gücünü yansıtacak. Var olan sisteme güvensizlik ve mülteciler konusu bu hareketin güç kazanmasına yol açıyor.
AB içinde ekonomik durumda görece bir düzelme var. Euro istikrar kazandı. Bunlar olumlu gelişmeler ama vatandaşların özellikle mülteciler konusunda memnuniyetsizliği devam ediyor ve bu durum popülistler tarafından kullanılıyor. Anketler Avrupalılar için mülteciler ve terörizm konularının önemli olduğunu gösteriyor. Avrupalıların bu kaygıları devam ettiği sürece popülizmin yenilgiye uğraması, aşılması zordur. 2018’de de popülizm hayaleti Avrupa üzerinde dolaşmaya devam edecek.