Biliyoruz ki adalet herkese, hepimize lazım. Adalet, parti meselesi, iktidar veya muhalefet meselesi değildir. Toplum ve devlet meselesidir. “Adalet mülkün temelidir” sözü işte bu anlayışı yansıtır. Buradaki mülk sözcüğü günlük dilde kullandığımız gayrımenkul, mal-mülk anlamına gelmez. Devlet, sosyal düzen anlamına gelir. “Mülkiye Mektebi” ismindeki mülk de devlet, siyaset anlamını taşır. “Adalet mülkün temelidir” sözü “Devletin temeli, esası adalettir” anlamına gelir. Yani adalet yoksa devlet de yok olur. Benzeri bir söz Fatih Sultan Mehmet’e atfedilir. Fatih “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür” demiş. Kısacası adaletin var olmadığı yerde devlet düzeninin, toplumsal düzenin temellerinin sarsılacağı genel kabul gören bir gerçek. Bu tür sözler tarihi deneyimlerin süzgecinden geçen toplumsal aklı yansıtır. Kime ait oldukları o kadar da önemli değildir. Toplumun vicdanına, aklına aittirler.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteci ve CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT TIR’ları davasında 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılması ve tutuklanarak hapse konulması üzerine “Adalet” talebi ile Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş başlattı. Yürüyüş devam ediyor. Maalesef Kıbrıs’ta bu konuya gereken ilgi gösterilmedi. İç sorunlarla meşgulüz. Halbuki Türkiye’deki siyasal gelişmeleri yakından izlememiz lazım. CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu konusunda farklı görüşlerimiz, eleştirilerimiz olabilir. Bu gayet doğal. Bu eleştirilerden biri CHP’nin şimdiye dek adalet ve demokrasi mücadelesinde yeteri kadar aktif olmadığı yönündedir. Nitekim görüşlerine önem verdiğim gazeteci-yazar Ruşen Çakır bu konudaki yorumunda “Adalet yürüyüşü: CHP üzerindeki ölü toprağını atıyor” başlığını kullandı. CHP’nin sıra kendine gelince harekete geçtiği, diğer gazeteciler, milletvekilleri tutuklanırken yeterli tepkiyi vermediği eleştirileri var. Bunlar elbette konuşulacak, tartışılacak. Ancak gelinen noktada başlatılan adalet yürüyüşü Türkiye’de adalet talep eden tüm kesimler için önemlidir. Yürüyüş için tek bir kelime, adalet kelimesinin seçilmiş olması çok doğrudur.
Bugün Türkiye’de çok ciddi bir adalet sorunu var. Elbette sorun yeni değil. Çağdaş toplumlarda adalet ve demokrasi bir biri ile yakından bağlantılı kavramlar. Türkiye’de demokrasinin olmadığı veya zayıfladığı dönemlerde adalet de olmamış veya zayıflamıştır. Yaklaşık 100 yıllık tarihi boyunca ülke ve halk bu sorunlarla boğuşmuştur. Hemen hemen her dönemde adalet siyasete kurban edilmiştir. Şimdi yine böylesi bir dönemden geçiliyor. Yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti yaralar aldı. Siyasi görüşü, partisi, düşüncesi ne olursa olsun herkesin adalet kavramı noktasında birleşmesi ve bu yönde mücadele vermesi gerekir. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne farklı görüşlerden, İslamcı kesimden de insanlar katılıyor. Adalet talebi tüm muhalif güçleri birleştirebilir. Giderek artan otoriterleşmenin önüne geçmek için işbirliğinden başka yol yoktur.
İsminde “Adalet” olan bir partinin iktidarı döneminde maalesef adalet sistemi önce Fetullahçılar tarafından tahrip edildi. Şimdi kimileri kaçak, kimileri hapiste olan savcılar, yargıçlar, ait oldukları örgütün militanları gibi davrandılar. Ergenekon, Balyoz davalarını ve bu çerçevede adaletsizliğe uğrayan çok sayıda insanı hatırlayalım. İktidar bunları “temiz eller” harekatı olarak nitelemiş, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” demişti. Önceleri “Hizmet Hareketi” olarak anılan ve “Ne istediler de vermedik?” sözlerinde ifadesini bulan büyük destek arada kavga çıkınca yerini FETÖ ismine bıraktı. Bu örgütün Türkiye’ye büyük zararlar verdiğine hiç kuşku yok. 15 Temmuz darbe girişimi bunun zirvesiydi. Fetullahçılarla mücadele gereklidir. Ancak FETÖ ile OHAL ve KHK’larla yürütülen mücadelede adalet yine ciddi yaralar aldı. Bu kez hükümet adaleti kendi kontrolüne aldı ve muhalif olanlara karşı acımasızca kullanmaya başladı. On binlerce mağdur oluştu. Hayatı boyunca Fetullahçılıkla hiç bir ilişkisi olmamış, onunla mücadele eden ama iktidarı da eleştiren insanların, gazetecilerin FETÖ’cülük suçlamasıyla hapislerde çürütülmesi hangi adalete sığar? Demokrasi zayıflarken yargı bağımsızlığı, hukuk devleti de zayıfladı. İşte bu nedenle adalet talebi temelinde mücadeleden, işbirliğinden başka çıkar yol kalmamıştır.
Enis Berberoğlu davası konusunda sözü hukukçu Taha Akyol’a bırakıyorum: “AYM ve AİHM içtihatları karşısında casusluk ve örgüt suçlaması kesinlikle mesnetsizdir. Daha önce çeşitli davalar için yazdığım satırları yine yazıyorum: Berberoğlu hakkındaki casusluk ve örgüt suçlaması, Yargıtay’ı bilmem ama AYM’den, en fazla AİHM’den dönecektir; öyle olmazsa “ben hukuk okumamışım” diye burada yazacağım.” Elbette konu sadece Berberoğlu konusu değildir. Adalet, hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusudur.