Katar krizi Ortadoğu’yu ve dünyayı meşgul ediyor. Bir yanda Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Mısır, Libya ve diğer bazı ülkeler, diğer yanda Katar ve onu destekleyenler var. Türkiye Katar’dan yana açık tavır alıyor. Katar krizi ne zaman, nasıl çözümlenek ? Henüz belli değil. Katar küçük bir ülke. Yüzölçümü 11 buçuk bin kilometre kare. Büyük bölümü çöl olan bir yarımada. Ama dünyanın en zengin ülkeleri arasında. Petrol ve doğal gaz zengini. 25 milyar varil kanıtlanmış petrol rezerviyle 25 trilyon metreküp doğal gaz rezervi var. Bunlardan elde ettiği paralarla bölgesinde ve dünyada önemli bir oyuncu haline geldi. 2022’de Dünya Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapma hakkını kazandı. Suudi Arabistan ve dostları şimdi bu ülkeyi büyük baskılarla dize getirmeye çalışıyor ama bu kolay değil. Krizin merkezinde olan Katar’a kısaca bakmakta yarar var.
Katar 1871’den 1915’e kadar Osmanlı yönetimindeydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin yönetimine geçti ve 1971’de bağımsızlığını kazandı. Katar 1800’lü yıllardan beri Es Sani hanedanı tarafından yönetiliyor. Şimdiki Emir Tamim Bin Hamid es-Sani 2013 yılında iktidarı babasından devraldı. 2016’da Katar’ın nüfusu 2.6 milyon civarındaydı. Bu nüfus içinde Katar vatandaşı olanların oranı sadece yüzde 12 (313 bin kişi). Geriye kalanlar başka ülkelerden çalışmak için gelen yabancılar. Hindistan, Nepal, Bangladeş, Filipinler, Mısır, Sri Lanka, Pakistan gibi ülkelerden geliyorlar.
Katar’ın siyasi sistemi 2003’te kabul edilen anayasaya rağmen mutlak monarşi. Her konuda son söz Emir’e ait. Seçimlerle oluşmuş bir parlamento yok. Siyasal parti ve sendika kurmak yasak. Aile, miras, ceza hukuku Şeriat’a dayalı. Aile Yasası çok kadınla evliliğe izin veriyor. Müslümanların alkol tüketmesi yasak. Kırbaçlama, taşlama gibi ceza yöntemleri yasal. Dininden vazgeçen Müslümanlar, eşcinseller ölüm cezasıyla cezalandırılıyor. El Cezire televizyonu konusuna daha sonra değineceğiz ama Katar’da basın özgür değil. Emir’i, yönetici hanedanı ve hükümeti eleştirmek yasak. Kısacası Katar’ı Suudi Arabistan karşısında neredeyse liberal, demokratik düzeni savunan bir ülke olarak lanse etmeye çalışanlar yanılıyorlar. Bu ülkeler bir birine benziyor. Tencere dibin kara, seninki benden kara.
Peki, Körfez monarşileri arasındaki kavgayı nasıl anlamak lazım? Şimdiki kriz Emir Tamim Bin Hamid es-Sani’nin 23 Mayıs’ta askerlerin mezuniyet töreninde yaptığı öne sürülen bir konuşma ile patlak verdi. Es Sani böyle bir konuşma yapmadığını söylüyor. Bir de güney Irak’ta avlanırken Şii milisler tarafından rehine alınan 26 Katarlının serbest bırakılması için ödenen yüklü fidye konusu var. Irak hükümeti bu paranın önemli kısmının kendi elinde olduğunu söylese de Suudi Arabistan konuyu “düşmanla işbirliği” olarak yorumluyor. Tabii krizin esas nedenleri bunlar değil. Suudi Arabistan-Katar sürtüşmesinin uzunca bir geçmişi var. Suudi Arabistan Katar’ı hep kendine bağımlı, kendi güdümünde bir ülke olarak gördü. 1971’deki bağımsızlıktan sonra ilk Katar Emiri büyük oranda Suudilerin istediğini yapmıştı. Ama Katar hızla zenginleşti. İkinci Emir bu zenginliğe dayanarak daha bağımsız bir dış politika izlemeye başladı. İran’la, İsrail’le iyi ilişkiler geliştirme yönüne girdi. Katar 1996’da El Cezire televizyonunu kurdu. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da milyonlarca insan bu televizyonu izlemeye başladı. El Cezire, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri yöneticilerine eleştiriler yöneltiyordu. Bu, Suudilerde büyük rahatsızlık yarattı. 2002’de Suudi Arabistan diplomatlarını Katar’dan geri çekti. Suudi diplomatlar El Cezire’nin Suudi Arabistan’ı daha az eleştireceği vaadi ile 2008’de geri döndüler. 2010’da “Arap Baharı”nın patlak vermesi ile El Cezire halk hareketlerini destekledi. Katar, Müslüman Kardeşler’le ilişkilerini geliştirdi. Filistin’de Hamas’a, Suriye’de radikal İslamcı Nusra Cephesi’ne destek verdi. 2013’te Tamim Bin Hamid es-Sani babasının yerine geçince Suudi Arabistan genç Emir’e baskı yaparak isteklerini dayatma yoluna girdi. 2014’te Bahreyn’le birlikte Katar’daki büyükelçisini geri çekti. Katar bu baskılar karşısında Müslüman Kardeşler’e yardımı azalttı. Yemen’deki savaşta Suudi Arabistan’a destek verdi ama Suudileri tam olarak tatmin etmedi. Bağımsız dış politikasını terketmedi ve şimdiki krize varıldı. Krizin ABD Başkanı Donald Trump’ın bölgeye ziyaretinden hemen sonra patlak vermiş olması gözlerden kaçmadı.
Suudi Arabistan ve müttefikleri bu kez savaş ilanı hariç her tür yöntemi kullanarak isteklerini Katar’a kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu kavgada her iki taraf da zarar görecek. Sonuçta tarafların bir uzlaşıya varmaları gerekiyor. Katar ve komşuları arasında ilişkilerin normalleşmesi mümkün olacak mı? Katar ne kadar taviz verebilir? Bunları göreceğiz. Araplar arası bu kavgada aileden olmayan Türkiye’nin çok dikkatli davranması gerek.