Suç işleyen kişileri cezaevine göndermenin amacı ne olabilir? İntikam ya da rehabilitasyon mu? Bu sorunun yanıtını arayan Norveç, bundan 20 yıl önce, cezai yaklaşımdan uzaklaştı ve cezasını çekip serbest kalan eski mahkumların yeniden suç işleme oranında keskin bir düşüş yaşandı. BBC’den Emma Jane Kirby, Norveç’e giderek sistemi yerinde inceledi.
“Evet, şimdi ayak başparmaklarınızı birbirine değdirin ve kalçanızı arkanızda bırakın!”
Sabahın çok erken saatlerinde, çimlerin üzerindeki matlarda ter döken yaklaşık 20 katılımcı, yoga eğitmeninin bu sözleriyle yeni bir duruşa geçmek için çabalıyor.
Yoga eğitmeni “Esnediğinizi hissediyor musunuz?” diye sorduğu vücudunun her yeri dövmeli adamın sırtını eliyle düzeltiyor: “Böyle daha iyi, değil mi?”
Burası dünyanın herhangi bir yerindeki bir sağlık ya da spor merkezi değil. Norveç’te en üst düzey güvenlikli Halden Cezaevi.
Çıplak ayaklı katiller, tecavüzcüler ve uyuşturucu kaçakçıları, gardiyanlarıyla birlikte, tamamen yoga eğitmenlerinden gelen talimatlara odaklanmış halde ‘aşağı bakan köpek’ ve ‘lotus’ duruşlarını yapmaya çalışıyor.
Cezaevi yöneticisi Are Hoidal’a göre, yoga mahkumları sakinleştiriyor:
“Burada öfke ya da şiddet istemiyoruz. Sakin ve huzurlu mahkumlar istiyoruz.”
Sükûnet ve huzur Halden Prison’a pahalıya patladı. Bu cezaevi için her yıl 123 bin dolarlık harcama yapılıyor. Örneğin İngiltere’de A Kategorisi’ndeki bir cezaevinin yıllık harcaması 74 bin dolar.
Biz yoga yapanları izlerken Scooter üzerinde üniformalı bir gardiyan önümüzden geçiyor, geçerken neşeyle bize selam veriyor. Scooter üzerindeki gardiyanı, iki mahkum tempolu yürüyüş yaparak takip ediyor.
Hoidal, mahkumlara verilen bu görevler için “Bunun adı dinamik güvenlik” diyor:
“Gardiyanlar ve mahkumlar sürekli birlikte aktivite yapıyor. Birlikte yemek yiyorlar, voleybol oynuyorlar, boş zamanlarını birlikte geçiriyorlar. Böylece mahkumlarla gerçek anlamda etkileşime geçiyoruz, onlarla konuşabiliyoruz ve motive etmemiz kolaylaşıyor.”
Hoidal 1980’lerin başında Norveç’te cezaevlerinde çalışmaya başladığında, her şey çok farklıydı:
“Erkeksi, maço bir kültür vardı, biz de tamamen gardiyanlığa ve güvenliği sağlamaya odaklanmıştık. Cezalarını çekip çıktıktan sonra bu insanların yeniden suç işleme eğilimi, aynı ABD’de olduğu gibi, yüzde 60-70’ti.”
Ancak 1990’ların başında, Norveç Islah Servisi’nin yapılanmasında radikal bir değişime gidildi. Hoidal’ın “intikam” dediği sistem yerine, rehabilitasyona odaklanıldı.
Eskiden gününün çoğunu koğuşta kilit altında geçiren mahkumlar için spor ve eğitim faaliyetleri başladı, gardiyanların rolü de tamamen değiştirildi.
Bu kelimeyi kullandığımda, Hoidal beni “Gardiyan değil” diye uyarıyor:
“Biz cezaevi yetkilileriyiz. Elbette ki mahkumun cezasını çektiğinden emin oluyoruz ama aynı zamanda bu kişinin daha iyi bir insan olması için de çalışıyoruz. Biz rol modeliz, yol göstericiyiz, koçlarıyız. Bu reformu başlattığımızdan beri Norveç’te eski mahkumların yeniden suç işleme oranı iki yıl içinde yüzde 20’ye indi. 5 yıl içinde ise yeni sayının yüzde 25’ine indi. Demek ki bu model işe yarıyor.”
Halden Cezaevi’nin mimarisi de, burada kalanların “hapsedildiği hissini en aza indirmek” üzerine tasarlanmış. Böylece stresi azaltıyor ve aktivitelere uyum sağlamalarını sağlıyor.
Cezaevinin inşası yaklaşık 173 milyon dolara mal oldu ve birçok tasarım ödülüne layık görüldü. Meyve ağaçlarının, yeşilliğin ve çiçeklerin arasındaki iki katlı yatakhaneler ve ahşap binalar, cezaevi yerinde popüler bir üniversitedeymişsiniz havası yaratıyor.
7 metre uzunluğundaki kalın ve eğimli duvar, cezaevinin çevresini dolanıyor ama etrafında elektrikli çit ya da kablo görünmüyor. Gizli kameraları görmek için de özellikle bulmaya çalışmanız gerekiyor. Duvarın her iki tarafında hareket algılayıcıları olduğunu da Hoidal’dan öğreniyorum. Bana, bugüne kadar buradan kimsenin kaçmaya çalışmadığını da söylüyor.
Her bir mahkum, içinde banyosu, tuvaleti, buzdolabı, masası, küçük ekran bir televizyonu ve orman manzarası olan bir hücrede tek başına kalıyor.
Ortak kullanım alanlarındaki yepyeni koltuklara, her türlü gerecin olduğu mutfaklara bakıp, Hoidal’a, buranın gereğinden biraz fazla konforlu olup olmadığını soruyorum.
Kibarca kafa sallayarak, zaten beklediği ve Norveç’te de bu durumu eleştirenlerin her gün sorduğu bu soru için hazırladığı cevabı veriyor:
“Özgürlüğünün elinden alınması hiç kolay bir şey değil. Norveç’te, ceza vermek için birinin elinden sadece özgürlüğünü alıyorlar. Diğer hakları sabit; mahkumlar oy kullanabiliyor, eğitim alıyor, sağlık hizmetlerinden yararlanıyor, diğer tüm Norveç vatandaşlarıyla aynı haklara sahipler. Çünkü mahkumlar da insan. Yanlış bir şey yaptılar, cezalarını çekmeliler ama hâlâ insanlar.”
Mahkumlar her sabah 7.30’da hücrelerinden çıkıyor ve 8.15’te çalışmaya başlıyor. Tamir, bahçe işleri, boyama gibi işlerde çalışırken, gardiyanların da ara alabilmesi için öğleden sonra bir saat mola veriyorlar. Akşam 20.30’a kadar da hücrelerine dönmüyorlar.
Mahkumları sadece gece olduğunda hücrelerine kilitlemekteki amaç, gün içinde normal bir hayat yaşadıkları hissiyatını kazandırmak. Böylece, cezaevinden çıktıktan sonra başlayacakları yeni hayatlarına daha kolay hazırlanıyorlar.
Biz konuşurken bazı mahkumlar dışarıda odun keserek, Norveç’in güneyinde inşa edilen yeni cezaevi için ağaç ev ve çit yapıyor.
Öyle ki; Halden Cezaevi’nden çıkan mahkumların çoğu kalifiye birer tamirci, marangoz ya da aşçı olarak çıkıyor:
“Biz daha buraya geldikleri ilk gün, serbest kalacakları zaman için onları hazırlamaya başlıyoruz. Çünkü Norveç’te herkes bir gün serbest kalıyor. Bizde ömür boyu hapis cezası yok.
“Yani aslında hepimizin komşularını serbest bırakıyorlar. Eğer mahkumlara cezaevinde hayvanmış gibi davranırsak, o zaman ileride sokaklarımızda hayvanları serbest bırakmış oluruz.”
Norveç’te en uzun hapis cezası 21 yıl. Ancak mahkumun topluma hâlâ zararlı olduğuna karar verilirse, bu süreye 5’er yıla kadar “önleyici tutukluluk” eklenebiliyor.
Grafik tasarım stüdyosunda çalışan Fredrik, cezaevindeki yemek kitabının kapağı için yaptığı tasarımı bitirmek üzereyken anlatıyor:
“Eğer fırsat verilmezse ve bir kafesin içine kilitlenirseniz, iyi bir vatandaş olamazsınız. Burada iyi fırsatlar var, diploma alabilir ve çıktığınızda sürekli bir işte çalışmaya başlayabilirsiniz. Bu gerçekten çok önemli.”
Fredrik, birini öldürdüğü için 15 yıl hapis cezası almış. Vicdan azabını ve öldürdüğü kişinin yakınlarına yaşattığı acıyı atlatması için, üç hafta boyunca sessiz bir yerde kendisini dinlemiş. Ancak bu sürenin sonunda geçmişiyle ve yaptıklarıyla yüzleşmiş.
Bu da cezaevinde eğitim almasının, grafik tasarım diplomasının olmasının, şimdi de eğitimine fizik ve matematik dallarında devam etmesinin yolunu açmış. Yani cezaevindeki zamanını, serbest kaldıktan sonrası için değerlendiriyor.
Halden Cezaevi’nde, mahkumların aileleriyle düzenli olarak görüşmeleri de sağlanıyor.
Üç ayda bir, çocuğu olan mahkumlar “Cezaevindeki Baba” uygulamasına başvurabiliyorlar. Başvuru sonrası emniyet testlerinin tümünü geçerlerse, çocukları ve varsa eşleriyle, cezaevi içindeki küçük evlerde birkaç gece geçirebiliyorlar.
Gardiyan Linn Andreassen, bu evlerden biri göstermek için kapıyı açtığında, çift kişilik bir yatak, hemen yanında bir beşikle birlikte bir dolu çocuk oyuncağı ve çocuk kitabı görüyorum. Evlerin küçük birer bahçesi de var.
“Evcilik oynuyorlar, birkaç gün mutlu bir aile gibi davranıyorlar. Bu çok büyük bir ayrıcalık, dolayısıyla bunu hak etmeleri lazım.”
Henüz 30’larının başındaki Linn, 11 yıldır cezaevlerinde çalışıyor. Bunun son 10 yılı Halden’da geçmiş. Halden gibi ‘A Kategori’ cezaevlerindeki çalışanların neredeyse yarısı kadın.
Tüm gardiyanların yanında olan güvenlik alarmını, bu süre boyunca sadece iki kez çalmak zorunda kalmış. Kadın olduğu için tehlike altında olduğunu düşünmüyor:
“Toplumda kadınların olması nasıl normal olan şeyse, buradaki adamların da buna alışması gerekiyor. Sadece üniformaya değil içindekine de, kadınlara da saygı duymaları gerekiyor. Biz onlara saygı gösteriyoruz, onlar da bize saygı duyuyor.”
Uyuşturucu ticareti yaptığı uzun yıllardır cezaevinde olan John, dikiş makinesinde oyuncak bir koyun dikiyor. Halden’daki hangi uygulamaları sevdiğini sorduğumda, kadın çalışanlardan bahsediyor:
“Maço adamları zaptetme konusunda çok daha etkililer. Onların etrafındayken daha farklı düşünmemiz gerekiyor. Ayrıca futbol maçlarında kadınlar hiç de fena hakemlik yapmıyor.”
Hemen yanındaki makinede oyuncak bir kurbağa diken Khan da işine ara verip sohbetimize katılıyor:
“Bu sistem içinde kadınlar da olduğu için çok şanslıyız. Çünkü bu her şeyi normalleştiriyor.”
Avrupa’nın birçok ülkesinde gardiyanların eğitimi birkaç ay sürüyor. Norveç’te ise iki ile üç yıl arasında değişiyor.
Oslo’nun 8 kilometre kuzeydoğusundaki Lillestrom’da, Norveç Islah Servisi’nin beyaz duvarlar ve camdan yapılma üniversitesi var. Burada her yıl 1200 başvurudan 175’I seçilerek ‘cezaevi görevlisi’ olmak üzere eğitiliyor.
Mahkumların 3’te biri Norveçli olmadığı için, ileri düzeyde İngilizce eğitimi de alıyorlar. Hukuk, etik, kriminoloji, sosyal çalışmalar gibi konularda aldıkları eğitim, 2 yıl sürüyor.
Bir yıl da cezaevinde staj yaptıktan sonra göreve başlamak için sınava giriyorlar.
Hoidal’a cezaevinde görevlilere yönelik şiddet oranını sorduğumda, şaşırıyor. İngiltere’de cezaevlerindeki şiddet olaylarının son 5 yılda neredeyse iki katına çıktığını ve 995 olayda görevlilerin ciddi şekilde yaralandığını söylüyorum. Buna da şaşırıyor:
“Tabii ki bizim de eski sistemle çalışan cezaevlerimizde zaman zaman şiddet olayları yaşanıyor. Ama burada en son ne zaman böyle bir olay yaşadık, gerçekten hatırlamıyorum.”
Halden Cezaevi’nde 258 mahkum var. 190 da gardiyan var.
28 yaşındaki beden eğitimi görevlisi Jon Fredrik Andorsen de onlardan biri. Güvenliği garanti altına alınmadıkça, asla bir cezaevinde çalışmayacağını ve bugüne kadar Halden’da hiç böyle bir tehdit hissetmediğini söylüyor:
“Kendimi savunacağım ilk araçlarım sesim ve mahkumlarla kurduğum sosyal ilişki. Biz böylece olayları daha olmadan engellemiş oluyoruz.”
Bir diğer gardiyan Linn de ekliyor: Eğer senin bulunduğun şartlar iyi olmazsa, başkalarına da yardım edemezsin. Bu meslekte, her daim kafan rahat olmalı, odaklanabilmelisin. Eğer korkarsan kimseye yardım da edemezsin.
Halden Cezaevi’nde gardiyanlar, göz yaşartıcı sprey bile taşımıyor.
Tabii tüm bunlar, mahkum sayısının az olmasıyla doğrudan ilgili.
Örneğin İngiltere, Batı Avrupa’da, cezaevinde en fazla mahkumun olduğu ülke. Her 100 bin kişiden yaklaşık 150’si cezaevinde.
Norveç’teyse bu oran 100 bin kişide 63.
Böylece her bir görevli daha az sayıda mahkumla ilgileniyor.
Ancak tüm mahkumlar bu kadar iletişimden memnun değil.
Cinayet işlediği için 17 yıl hapis cezası alan Kim, “Bazı mahkumlar iletişim kurmaktan hoşlanıyor ama bazıları da istemiyor. Ben gardiyanlarla çok fazla şey paylaşmak konusunda şüpheliyim. İki uçlu bir kılıç gibi… Öğrendiklerini bize karşı kullanabilirler. Bazı gardiyanlar sorunsuz ama…”
Hoidal, her yerde her daim bir gardiyan bulunabildiği için, cezaevine uyuşturucu sokmayı ve kullanmayı zorlaştırdığını söylüyor ancak Halden’da bunun tamamen ortadan kaldırılmadığını da kabul ediyor.
Halden Cezaevi’nden çıkarken, boş hücrelerden birinin açık kalan kapısından içeri bakıyorum. Başka bir cezaevine gönderilmek üzere bu odadan çıkan mahkum, odaya yeni gelecek olan hiç tanımadığı mahkum için bir not bırakmış:
“Sevmek, karşılığında hiçbir şey beklemeden bir şeyler vermektir. Sevmek seni özgür kılar. Kendini özgürleştir, dostum.”
Kaynak: BBC Türkçe