Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması Türkiye’yi büyük bir felaketten kurtardı. Darbeciler yargı önünde hesap verecekler. Şimdi önemli olan ülkeyi yönetenlerin yapacağı tercihler, atacağı adımlardır. Doğru tercihler yapılır, doğru adımlar atılırsa ülke bundan kazançlı çıkacak. Atalarımız ne demiş: “Bir musibet bin nasihatten iyidir”. Soğukkanlı yaklaşım, aklıselim hakim olursa, “Biz niçin bu noktaya geldik?” sorusuna objektif, kapsamlı cevap aranırsa sonuç iyi olacak. Darbecilerin büyük sorumluluğunu gözardı etmeden “Son 4-5 yıl içinde izlenen politikaların, otoriterleşmenin, hukuk devletinin, basın özgürlüğünün zayıflatılmasının, eleştiriye kapalı olmanın, kavgacı, gerginlik yaratan söylemlerin sonuçları ne oldu?” sorusuna cevap aranması gerekir. “Bizim de hatalarımız oldu ve bunları düzelteceğiz” yaklaşımı ile özeleştiri de yapılırsa ve iç politikada kavga yerine diyalog, yapıcı tartışma yolu seçilirse sonuç herkes için iyi olur. Yok “bizde hiç hata yok, özeleştiriye gerek yok, şimdi daha güçlüyüz, idam edeceğiz, asıp keseceğiz, intikam alacağız” yaklaşımı hakim olursa ülke bundan kaybeder. Kurunun yanında yaş da yanar. Tarihi günlerden geçiyoruz. Şimdi yapılacak tercihler geleceği belirleyecek. Darbe girişimi ile hesaplaşırken ve gelecek çizilirken ülkenin sükunete, diyaloğa, ortak akıla, uzun vadeli, stratejik düşünmeye ihtiyacı var.
İç politikada izlenecek yol dış politikayı da etkileyecek. İç politikada doğru tercihler yapılırsa dış politika bundan yararlanacak, Türkiye’nin uluslararası arenadaki etkisi artacak, konumu güçlenecek. Darbe girişimine karşı tüm siyasi partilerin ortak tavır sergilemiş olması ve bunun doğurduğu olumlu hava, halkın darbeye direnmesi bu açıdan iyi değerlendirilmelidir. Yanlış tercihler yapılırsa ülkenin zaten zayıflayan yumuşak gücü, prestiji daha da azalacak, dış politikada işler zorlaşacak. Darbe girişiminin yapılmış olması dünyanın Türkiye’ye bakışını etkilemiştir. Hükümetin bundan sonra içte ve dışta atacağı tüm adımlar dünyada yakından izlenecek. Bu nedenle iç ve dış politika diyalektiğini unutmamakta yarar var.
Dış politikada belli ki Batı ülkeleri ile, müttefiklerle ilişkilerde zor bir döneme giriliyor. ABD ile ilişkilerde gerginlik yaşandığını biliyoruz. Fetullah Gülen’in iadesi talebi ve belirli kesimlerde yaygın olan, bazı yetkili ağızlarca da dile getirilen “darbenin arkasında ABD var” görüşü ilişkileri geriyor. İdam cezası söylemleri gerginliğin Avrupa’ya yayılmasına neden oluyor. Batı ile, ABD ve AB ile ilişkilerin önemini tekrarlamaya gerek yok sanırım. Bu ilişkiler sınavdan geçiyor. Özellikle idam cezasının geri getirilmesi Türk dış politikasının işini zorlaştıracaktır. Türkiye’de siyasetle bağlantılı idamlar hep askeri darbelerden sonra yapılmıştır ve toplumda derin travmalara yol açmıştır. 1960, 1971 ve 1980 darbelerinden sonra idamlar yapıldı. Bunların sonuçlarını biliyoruz. Türkiye idam cezasını kaldırarak Avrupa standartlarına uyum sağlamada önemli bir adım atmıştı. Şimdi duyguların yerini aklıselim almaz ve idam cezası geri getirilirse kaybeden Türkiye olacaktır. Öfke ile kalkıp zararla oturmaya gerek yok. İdam cezası konusunun dış politika ve özellikle Batı ile ilişkiler açısından doğuracağı sonuçları iyi hesaplamak gerekir. İdam cezası olmadan da darbeciler hak ettikleri cezaları alabilir. Ceza Yasası’nda yeterli cezalar var.
Darbe girişimi öncesinde Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile ilişkilerini normalleştirme yönünde adımlar atılmıştı. Bu pragmatik yaklaşımın yeni dönemde devam etmesi, Mısır’la da normalleşme sürecine girilmesi doğru olur. Geçmişte yapılan hataları kabullenmeyi de içeren bu doğru yaklaşımın dış politikanın (ve iç politikanın) geneline yayılması gerekir. Amaç dostlar kazanmak, ilişkileri güçlendirmek ve bunun faydalarından yararlanmak olmalıdır. Darbe girişimlerine karşı en güçlü güvence iç istikrar, iç barış, refah, gelişmiş demokratik sistem, hukuk devleti ve dünya ile iyi ilişkilerdir. Dünya zor bir dönemden geçiyor. Ortadoğu kaos içinde. Türkiye’nin ihtiyacı hem Batı ile, hem de diğer güçlerle iyi ilişkiler içinde olmak, bölgesinde istikrarsızlık kaynağı değil istikrar, barış sağlayıcı ülke olmaktır. ABD ve Avrupa ile ilişkileri koparmak hiç kimsenin yararına olmaz. Dünyaya komplo teorileri gözlüğü ile bakmak yanlıştır. Somut veriler temelinde analiz yapmak gerek.
Belli ki darbe girişimi önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye iktidarıyla muhalefetiyle birlik içinde darbeyi önleyerek büyük bir sınavı başarıyla vermiştir ama sınav devam ediyor. Bundan sonra içte ve dışta atılacak adımlar önemlidir. İçte yaraları saracak, dışta ilişkileri güçlendirecek politikalara ihtiyaç var. Stratejik hedefin muasır medeniyler seviyesine yükselmek olduğu unutulmamalıdır.