Bu yıl Oscar ödülleri öncesinde “Leonardo DiCaprio Oscar alacak mı?” muhabbeti tartışmalara damgasını vurdu. Sonuçlar “DiCaprio nihayet Oscar aldı” başlıkları ile duyuruldu. Böyle olunca “The Revenant” filmi ön plana çıktı. Filmin beni çok fazla etkilediğini söyleyemem. En çok Oscar ödülü alan “Mad Max: Fury Road” için de aynı şeyi söyleyebilirim. Elbette değerlendirmeler, düşünceler, zevkler farklı olabilir. Beni en çok etkileyen “En iyi film, en iyi özgün senaryo” ödüllerini alan “Spotlight” filmi oldu. Kanımca “En iyi film” konusundaki karar çok isabetliydi. Bu film üzerinde biraz durmak istiyorum. Bunun iki nedeni var. Birincisi, toplumsal hayatta çok güvendiğimiz kurumların da ciddi hatalar yapabileceği, bu kurumların güçlerini hataları düzeltme, suçluları cezalandırma yönünde değil, konuyu örtbas etme yönünde kullanabilecekleri gerçeğidir. İkincisi de, böylesi durumları ortaya çıkarmada, kamuoyunu bilgilendirmede araştırmacı gazeteciliğin önemidir.
“Spotlight” filmi ABD’nin Boston bölgesinde yaşanmış gerçek olaylara dayanıyor. The Boston Globe gazetesi, Katolik Kilisesi’nden bazı din adamlarının çocuklara yönelik cinsel tacizlerini araştırarak okurlarının ve kamuoyunun bilgisine sunmuş, bu önemli araştırmacı gazetecilik nedeniyle 2003 Pulitzer Ödülünü kazanmıştı. Spotlight, The Boston Globe gazetesinin araştırmacı ekibinin ismi. Katolik Kilisesi’nde dünyanın bir çok yerinde pedofili olayları yaşandığı şimdi iyi biliniyor. Boston bölgesi bağlamında bu korkunç olayın ortaya çıkarılması araştırmacı gazetecilik sayesinde oldu. Filmin konusu Katolik Kilisesi. Ancak çok güvendiğimiz başka kurumlar da ciddi hatalar içine düşebilir. Yasaları çiğneyebilir. İşin daha kötüsü bu kurumları yönetenler suçluları cezalandırmak ve kurumu temize çıkarmak yerine “kurumu koruma” adına suçları örtbas etmeyi seçebilir. Kurumun gücü, etkisi, bağlantıları bu yönde harekete geçirilebilir. Haksızlığa uğrayanlar susturulabilir, korkutulabilir. Hukukun işlemesi de engellenebilir. Bu durumlarda toplumu kim koruyacak? İşte bu noktada basın, medya, araştırmacı gazetecilik kilit rol oynayabilir. Elbette güçlü kurumlar basını da etkileyebilir. Farklı metodlarla susturabilir. Ama, tümünü susturması mümkün olmayabilir. Birkaç cesaretli gazeteci, büyük fedakarlıklara katlanarak, baskı ve tehditlere boyun eğmeyerek, rüşvet almayarak konuyu araştırabilir ve gerçekleri ortaya koyabilir. Böylesi gazetecilik demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin garantisidir. Boston bölgesinde bu görevi Spotlight ekibi yaptı ve Katolik Kilisesi’nin tüm gücüne rağmen gerçekleri ortaya serdi. Araştırmaya ilk başladıklarında az sayıda rahibin pedofili olayına bulaştığını sanırken soruşturma ilerledikçe 90’a yakın rahibin sözkonusu olduğunu keşfederler. Konuyu bilenler vardı ama seslerini çıkarmıyorlardı.
Din ve dini kurumlar konusu hassas bir konudur. Tarih boyunca din ve dini kurumlar çok iyi işlere imza attıkları gibi, büyük suçlara, kötülüklere de imza atmış olabilirler. Dolayısıyla konuyu tek renkle açıklamak mümkün değil. Din adına iyi şeyler de yapılabilir, kötü şeyler de. Ayrıca dinler kendi içlerinde monolitik değildir. Bir çok farklılıkları barındırırlar. Dinle toplumun kültürü, gelenekleri bir biri ile yakından bağlantılıdır. Dolayısıyla bunları birlikte ele almak gerekir. Katolik Kilisesi içinde tüm hayatını yoksullara, hastalara, ihtiyaçlılara yardıma adayan insanlar da var, çocuklara cinsel tacizde bulunanlar da. Belli ki kilise uzun süre bu kişilere karşı gerekli önlemleri almadı. Yasa dışılıklar başka dinlere ait kurumlarda da meydana gelebilir. Ayrıca dini olmayan kurumlarda da çok farklı konularda yasalar çiğnenebilir. Bunları denetlemek, suçları ortaya çıkarmak devletin ilgili organlarının görevidir. Ama deneyim araştırmacı gazeteciliğin bu konuda çok önemli rol oynayabileceğini gösteriyor. Bu tür gazeteciliğin en güçlü olduğu ülkeler ABD, İngiltere gibi gelişmiş Batı ülkeleridir. Bu durum o ülkelerin sistemini güçlü kılar. ABD’de bir çok skandalı araştırmacı gazeteciler ortaya çıkarmıştır. Toplum bu gazetecilere büyük değer verir.
Spotlight filminden hareketle insan ister istemez “Acaba bizde araştırmacı gazeteciliğin durumu ne?” sorusunu sorar. Bu konuda çok geri olduğumuzu söylemek herhalde abartma olmaz. Daha sağlıklı demokrasi, daha iyi işleyen bir toplum istiyorsak araştırmacı gazeteciliği teşvik etmemiz, geliştirmemiz gerekir. Türkiye’de basın konusundaki tablo içler karartıcı. İktidarın denetiminde olan basın araştırmacı gazetecilik yapamaz. Sadece iktidara övgü düzer. Basın özgürlüğü çok daralırken araştırmacı gazetecilik mümkün mü? Peki, iktidarların, güçlü kurumların olası hatalarını, yolsuzluklarını, hukuk dışılıklarını kim ortaya koyacak? Özgür gazeteciliğin, araştırmacı gazeteciliğin olmadığı yerde çürüme başlar.