*UFUK GENÇ
“Şu dünyada kadının kadına yaptığını hiçbir canlı birbirine yapmıyor.” Gerek kadınlar gerekse de erkekler tarafından yapılan bu şekilde genellemeleri zaman zaman duyarız. Bu tip kimi yorumlar toplumdaki klişeleşmiş bakış açısının tembel bir kopyası olabileceği gibi gerçekten yaşanmış kişisel tatsız olaylara da dayanabilir. Aslında içselleştirilmiş kadın düşmanlığının (internalized misogyny) bir parçası olan kadının kadına düşmanlığı toplum içinde yaygın olarak erkeklerden kaynaklanan kadın düşmanlığının sadece bir yansıması.
Bu yazımda daha önce Londra Gazete’de erkeklerin kadın düşmanlığı ile ilgili yayınlanan yazımın bir devamı olan ve Kadının Kadına Düşmanlığının konuşma terapisindeki yansımasını konu alacağım.
Depresyonla ilgili yazımda hayatını kısmen konu aldığım ve bana uzun bir süre terapiye gelen Hatice, yıllar süren baskılar ve mutsuzluğun ardından kocasının akrabaları tarafından cinsel tacize de uğrayınca artık yeter demişti. Evi terketmeye kalktığında ise kocasının ailesi tarafından kurulan ve onu “eğer ailemizin adına leke sürersen seni yaşadığına pişman ederiz” diyerek susması için tehdit eden aile heyetinin başında bir kadın olması, olayın Hatice üstündeki etkisini daha da arttırmıştı.
Elbette bu sadece Hatice’nin başına gelen bir durum değil. Terapiye gelen özellikle ev içi şiddet görmüş kadınların en çok sıkıntı çektikleri konulardan bir tanesi eşinin annesi, kendi annesi, çoğu zaman kocasının bazen de kendi kız kardeşleri, kimi zaman da teyze ve halalarından kadın olarak benzeri deneyimler yaşamış olduklarından dolayı destek yerine tam tersine susması, katlanması için nerdeyse daha fazla baskı görmeleri.
Bu konuda yaptığı araştırmada Psikolog Prof D. Szymanski * erkeklerin kadın düşmanlığının en korkunç etkilerinden birinin böylesi ortamlarda büyüyen kadınların çok küçük yaştan itibaren kendilerinden nefret etmeyi öğrendiklerini yazıyor. Bu nefret kendi bedenlerinin görüntüsüyle ilgili sorunlara, beslenmeyle ilgili psikolojik rahatsızlıklara, aşırı diyet saplantısına yol açabildiği gibi taciz hatta ırza geçme durumlarında bile kendilerini suçlamaya yol açabiliyor.
Kendinden nefret aynı zamanda diğer kadınlarla ilgili yargılarını da etkiliyor. Başka kadınların giyim kuşam tercihleri, ilişkilerini nasıl yaşadıkları, kendi alanlarında başarıya ulaşmışlarsa nasıl yaptıkları eleştiri, saldırı malzemesi olabiliyor. Nasıl kadın düşmanlığını yoğun bir şekilde yaşayan bir erkek kadınlarla derin sevgiye dayanan uzun süreli ilişki kuramıyorsa , diğer kadınlara düşmanca yaklaşan bir kadın da hemcinsleriyle kalıcı ve sağlam arkadaşlık kurmakta zorlanıyor.
Szymanski aynı araştırmasında kadın düşmanlığını kendinden nefret ve başka kadınlara saldırı olarak yaşayan kadınların depresyona yakalanmalarınn daha olası olduğunu belirtiyor.
Kadınlardan gelen bu nefretin Hatice gibi zaten erkekler tarafından hem ev içi şiddet hem de taciz ve diğer baskılar gören kadınlar üstündeki yansıması ise tüm insanlara karşı tam bir güven kaybı. Depresyon ve benzeri rahatsızlıklarda iyileşme süreci de işte tam bu nokta da başlıyor. Terapide kullanılan yöntemlerin hemen çoğu danışanla terapist arasında güven oluşumu başladıktan sonra ancak işe yarıyor.
Not: Bu yazıda terapi sürecini ve hayat öyküsünü paylaştığım danışanımdan izin alınmıştır aynı zamanda kimliğini saklamak için isim de dahil olmak üzere kimi ayrıntılar değiştirilmiştir.
*Szymanski, D. M., Gupta, A., Carr, E. R., & Stewart, D. (2009). Internalized misogyny as a moderator of the link between sexist events and women’s psychological distress.
Ufuk Genc
Psikoterapist
UKCP