Bugün Brüksel’de çok önemli AB-Türkiye zirvesi gerçekleşiyor. Mülteci krizi yaşamakta olan AB Türkiye ile pazarlık masasına oturuyor. Aslında pazarlık bir süredir devam ediyor. Bu sürecin motoru Almanya Başbakanı Angela Merkel. Bugün Türkiye heyetine Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlık edecek. Zirve, Türkiye ile Rusya arasında devam eden kriz fonunda gerçekleşiyor olsa da bunun zirveyi etkilemesi beklenmiyor. AB, Türkiye ile anlaşmak istiyor. Türkiye sıkı bir pazarlık yürütüyor. Bu zirvenin hem Türkiye, hem de AB için son derece önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Tarafların bir uzlaşmaya varması karşılıklı yarar getirecektir. Dünya bu zirvenin sonuçlarını yakından izleyecek.
AB açısından bu zirvenin önemi mülteci krizine Türkiye aracılığı ile çözüm üretmektir. Yani Türkiye’ye ihtiyaçları var ve kesenin ağzını açmaya hazırlar. Türkiye’ye 3 milyar Euro yardım verilmesinden söz ediliyor. Yarım milyon Euro’yu AB, geriye kalan 2.5 milyar Euro’yu üye ülkelerin vereceği yönünde haberler var. AB, bu mali yardım karşılığında Türkiye’nin mülteci akınını durdurmasını istiyor. Türkiye açısından bu zirvenin önemi uzun zamandır çıkmazda olan AB üyelik sürecini canlandırmak ve mümkün olduğunca daha fazla müzakere faslının açılmasını sağlamaktır. Bilindiği gibi çok uzun zamandan beri Türkiye’nin müzakere fasılları açılmadı. Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, 17. faslın Aralık ayı ortasında açılacağını duyurdu. Bozkır, 2016’da 5-6 faslın daha açılabileceğinden söz etti. Belli ki zirve bağlamında Türkiye’de AB üyelik müzakereleri konusunda ciddi beklentiler var. Bakanlıklarda yoğun çalışma yapılıyormuş. Bu beklentiler ne kadar gerçekçi? Fasılları bloke eden Kıbrıslı Rumlar ve Fransa tavır değişikliğine gider mi? Kıbrıslı Rumlar talepleri kabul edilmeden fasılların açılmasını onaylamayacaklarını söylüyorlar. Türkiye’nin üyelik müzakereleri ile ilgili beklentilerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini zaman gösterecek. Bazı fasıllar açılsa bile Almanya, Fransa gibi ülkelerin Türkiye’nin üyeliğine karşı olduklarını unutmamak gerek. AB’nin içinden geçtiği krizler de göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin AB üyeliği görülebilir gelecekte gerçekleşmeyecek. Türkiye’nin bir diğer beklentisi vatandaşlarının Avrupa’ya daha kolay seyahat edebilmesi. Vize konusunda da sert bir pazarlık yürütülüyor. Volkan Bozkır, Türkiye’yi ilgilendiren diğer konuları şöyle özetledi: “Enerji diyalog mekanizmasına itibar verilmesi, Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi ve Türkiye’nin Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasıyla ortaya çıkacak yeni tabloda herhangi bir haksızlığa uğramamasına yönelik bütün ifadelerin bu zirve metninde yer alması gerekiyor.”
Bugün masada sadece ikili konular olmayacak herhalde. AB’nin karşı karşıya olduğu mülteci krizinin kaynağı Suriye’de devam eden savaştır. Ankara ve Paris’te gerçekleştirilen terörist saldırılar ve Rus savaş uçağı krizi Suriye’deki savaşa diplomatik çözüm bulma ihtiyacını ortaya koydu. Türkiye, Suriye’nin komşusudur ve 2.3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. AB ve Türkiye’nin Suriye’nin geleceği konusunu masaya yatırmaları gayet doğal. Viyana süreci ışığında Türkiye’nin hassasiyetlerini de göz önünde bulunduran bir süreç mümkün olabilir mi? AB bu konuda ne yapacak?
Türkiye’nin 1959 yılında başlayan ve 1963 Ortaklık Anlaşması ile hukuki temele kavuşan Avrupa ile ilişkileri, 1995 Gümrük Birliği Anlaşması ve 2005’te müzakere sürecinin başlaması aşamalarından geçerek bugünlere geldi. Tam 56 yıllık bir serüven. 10 yıl üyelik müzakeresi yapan başka bir ülke yok. “Ucu açık” bu müzakereler ne zaman bitecek? 10 yılda 35 fasıldan sadece 14 fasıl açıldı ve bir fasıl kapatıldı. Bugünkü AB-Türkiye zirvesi 56 yıllık ilişkilerde yeni bir başlangıç olabilir mi? Karşılıklı kuşkular, güvensizlikler aşılabilir mi? Kolay değil. Arada ciddi görüş ayrılıkları, farklı beklentiler olduğunu unutmamalıyız. Türkiye’de otoriter eğilimlerin güçlenmesi, gazetecilere yapılan baskılar, tutuklamalar durumu kolaylaştırmıyor.
AB mülteci krizi nedeniyle köşeye sıkışmış olmasa bugünkü zirve gerçekleşir miydi? Herhalde gerçekleşmezdi. Mülteci krizi konusuda AB Ankara’nın işbirliğine muhtaç. Peki, bunun karşılığında neler verecek? Sadece para vermenin yeterli olmayacağı ortada. Şu çok açık. AB’nin Türkiye’ye, Türkiye’nin de AB’ye ihtiyacı var. İlişkilerin canlanması ve gelişmesi her iki tarafa da yarar sağlar. Ne var ki bunu sağlamak kolay olmayabilir. Umarız bugünkü AB-Türkiye zirvesi olumlu sonuçlar doğurur.