Brexit nedeniyle İngiltere’nin başına çok felaket geldi ve gelecek. Bunlardan biri de Boris Johnson’u başbakan olarak görmeleridir. Kendilerine kolay gelsin. Yokuş aşağı gidiş burada bitmez. Daha başlarına gelecekler var. Boris Johnson’un Muhafazakar Parti liderliğine, dolayısıyla da başbakanlığa seçilmesi sürpriz değildi. Onu seçenler Muhafazakar Parti’nin yaklaşık 160 üyesiydi. BBC’ye göre Muhafazakar Parti üyeleri İngiltere seçmenlerinin sadece yüzde 0.34’ünü oluşturuyor. Parti içi seçimde Johnson 92,153 oy, rakibi Hunt 46,656 oy aldı. Boris Johnson’un Britanya Başbakanı olmasına en çok ABD Başkanı Donald Trump sevindi. Bu da sürpriz değil. Trump, Boris Johnson için “Britanya’nın Trump’ı” diyor. Haksız değil. The Independent yazarı Patrick Cockburn ise Johnson’un Trump’tan daha tehlikeli olduğunu yazdı. Tabii bir de Johnson’un başbakan olmasına “Ali Kemal’in torunu”, “Osmanlı torunu” diye sevinen Türkler var. Bunlara ağlamak mı yoksa gülmek mi gerektiğine karar vermek zor. Bunların çoğu Ali Kemal’in kim olduğunu bilmiyor. Ayrıca Boris Johnson, Brexit referandumu öncesinde en büyük yalanlarından birini Türkiye ve Türkler hakkında söylemişti. “Türkiye yakında AB’ye üye olacak. İngiltere Türklerle dolacak” diyerek insanları korkutuyordu. Maalesef bu yalan etkili olmuştu. Yani adam Türkiye dostu falan değil. Kendi siyasi kariyerinden başka bir şey düşünmeyen bir politikacı. Demek ki geldiğimiz noktada Atlantik’in iki yakasında birbirine benzeyen iki popülist hüküm sürecek. Dünya hangi noktalara geldi? Yazıklar olsun.
Johnson 31 Ekim’de ülkesini AB dışına çıkarma, yani Brexit’i hayata geçirme vaadi ile iktidara geldi. Bunu başarmak için “anlaşmasız bir Brexit’e” hazır olduğunu söyledi. Bu söylem Muhafazakar Parti tabanının kulağına hoş geliyor. İdeolojik körlük gerçekleri görmelerine izin vermiyor. Donald Trump’ın en büyük isteği de İngiltere’nin AB’den anlaşmasız ayrılmasıdır. Boris Johnson’a sempati duymasının esas nedeni bu. Anlaşma olmadan AB’den ayrılacak bir İngiltere ABD’nin insafına kalacak. Şimdi herkesin esas merak ettiği konu Ekim’de anlaşmasız ayrılmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği. Aklı başında herkes AB’den anlaşmasız ayrılmanın ülke için felaket olacağını görüyor ve dile getiriyor. IMF bu konuda çok sert uyarılar yapıyor. Ama kendilerini aşırı sağ ideolojiye kaptıranların umurunda değil. Boris Johnson’u zor bir sınav bekliyor. Amacı Başbakan olmaktı ve bunu başardı. Ancak iş bununla bitmiyor. Bundan sonra ne yapacak? Nasıl bir liderlik sergileyeceği İngiltere’nin kaderini belirleyecek. Kendini çok zor koşullar bekliyor.
Boris Johnson’un başbakan olması İngiltere için çok kötü bir gelişme. Muhafazakar Parti içindeki yozlaşmanın nerelere vardığını yansıtıyor. Parti yönetimi artık tamamen Brexitçilerin eline geçti. Brexit lehinde yalan dolana dayalı propaganda yürütmek başka, ülkeyi yönetmek başka şeydir. Brexit taraftarları ancak Boris Johnson gibi birinin bu hedefi gerçekleştirebileceğini söylüyordu. İşte şimdi ülkeyi mayın tarlasına sokan adamları başbakan oldu. Brexit konusunda bir planları var mı? Büyük olsılıkla yok. Johnson şimdi yeni hükümeti oluşturacak. Bu hükümette kimlerin yer alacağı, hangi görevlere getirileceği hem içte, hem dışta yakından izlenecek. Özellikle Avrupa Birliği Brexit konularından kimin sorumlu olacağını merak ediyor.
Hiç kuşku yok ki Boris Johnson’un bundan sonraki siyasi kariyerini Brexit konusu belirleyecek. Brexit anlaşmalı mı olacak, anlaşmasız mı olacak? Esas mesele bu. Financial Times gazetesi her ne pahasına olursa olsun anlaşmasız ayrılmadan kaçınmak gerektiğini yazdı. Uyarıda bulundu. Böyle bir yola girecekse Johnson’un ya genel seçimlere gitmesi, ya da ikinci Brexit referandumu yapması gerektiğini vurguladı. Yani halkın onayını almadan anlaşmasız bir ayrılmaya gitme hakkı olmadığının altını çizdi. Bakalım Boris Johnson bu haklı uyarılara kulak asacak mı?
İngiltere niçin bu noktalara geldi? Bunun iyi incelenmesi gerekir. Çürüme nerelerde başladı ve nasıl yayıldı? Niçin önüne geçilemedi? Winston Churchill gibi liderler çıkarmış olan Muhafazakar Parti niçin Boris Johnson seviyesine düştü? İngiltere ve Avrupa’daki sosyal bilimcilerin bu konuları araştırmalarında yarar var. İsim olarak birilerini suçlamak gerekiyorsa benim hemen aklıma gelen iki isim David Cameron ve Ed Miliband’dır. Şöyle veya böyle şimdi karşımızda Boris Johnson gerçeği var. Bununla yaşamak zorundayız.