Büyük gün geldi çattı. Türkiye halkı sandık başına giderek ülkenin siyasi kaderini belirleyecek. Seçimler her zaman önemlidir ama bugünkü seçimlerin özel bir önemi var. Bu seçimlerle parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilecek. İktidar bu yeni sistemin ülkenin sorunlarını çözümleyeceğini savunuyor. 15 yıldır ülkeyi yönetenler sorunlar konusunda kendilerinde hata aramak yerine faturayı parlamenter sisteme çıkardılar. Çok tartışmalı bir referandumla istediklerini elde ettiler. Halk bugün geniş yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanını ve rolü azalmış parlamentoyu seçecek. Türkiye’nin yakın tarihinde bir dönüm noktasındayız. Seçim kampanyası çok eşitsiz koşullarda gerçekleşmiş olsa da şimdi karar seçmenlerin. Ya iktidarın istediklerini onaylayacaklar, ya da değişim yönünde irade beyan edecekler. Türkiye’nin değişime ihtiyacı var. Birleştirici, bütünleştirici, kutuplaşmadan uzak yeni bir döneme ihtiyacı var. Demokrasiye, hukuk devletine, kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına, basın özgürlüğüne ihtiyacı var. İçte ve dışta büyük zararlara yol açan ortadan ikiye bölünmüş olma durumu devam edecek mi, etmeyecek mi? Tercih ve karar seçmenlerin.
Seçimlerin erkene alınmasından başlayalım. AK Parti hep seçimleri zamanında yapmakla, erken seçimlere karşı çıkmakla övünürdü. Bugünkü cumhurbaşkanı ve TBMM seçimleri erken seçimler. İktidar niçin seçimleri zamanında yapmak yerine erkene almayı tercih etti? Bunun esas nedeni ekonomideki gidişatın iyi olmaması. Bir yıl daha bekleselerdi durum daha da kötü olacaktı. Bakalım erken seçim taktiği iktidarın beklentilerine cevap verecek mi?
Erken seçim kararı muhalefete seçim mücadelesini vermek için çok az zaman bırakmıştı. Kendisi hazırlıklarına önceden başlamış olan iktidar “baskın seçim” yaparak muhalefeti gafil avlamayı hesaplamıştı. Peki bu hesap tuttu mu? Büyük oranda tutmadı. Muhalefet kısa sürede toparlandı ve etkili bir seçim kampanyası gerçekleştirdi. Televizyon kanallarının, gazetelerin çok büyük oranda iktidar kontrolünde olmasına rağmen seçim kampanyasına esas damgasını vuran muhalefet oldu. İktidarın kampanyası Cumhurbaşkanı Erdoğan merkezliydi ve arka arkaya gelen gaflarla, “dil sürçmeleri” ile geçmişteki performansı sergileyemedi. Akıllarda kalacak vaadi “millet kıraathaneleri”, buralarda bedava çay, kek vs. verme vaadi oldu. AK Parti’nin eski ağır topları hep temizlendiği için “beyin takımından” yoksun Erdoğan etkili bir söylem geliştiremedi. “Büyü” bozuldu. Erdoğan “efsanesi” sarsıldı. Hava döndü. İlk kez psikolojik üstünlük muhalefete geçti. CHP adayı Muharrem İnce çok etkili bir kampanya yürüttü. Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu tüm zorluklara, engellemelere karşın seslerini duyurdular. En zor durumda olan parti kuşkusuz cumhurbaşkanı adayı hapiste olan HDP idi. Bu seçimlerin en önemli konularından biri HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği. Yüzde 10 barajı kaldırmamak iktidarın ayıbı. Bu seçim kampanyasında muhalefet ilk kez birbiri ile didişmek yerine işbirliği yaptı. İktidara alternatif olabileceği mesajını verdi. İktidarı zorladı. Biraz daha zaman olsa iktidar daha da zorlanırdı.
Bu seçimler maalesef OHAL koşullarında yapılıyor. Türkiye demokrasisi açısından olumsuz bir durum. Başlangıçta OHAL’in üç ay bile sürmeyebileceğini söyleyen iktidar sonuçta OHAL müptelası oldu. Muhalefetin adayları seçimleri kazanmaları durumunda OHAL’i kaldırma sözü verdiler. Bu durum karşısında köşeye sıkışan iktidar seçimlerden sonra OHAL’in kalkabileceğini dile getirdi. Kazanırsa kaldırır mı? Göreceğiz. Türkiye artık normal koşullara dönmeli.
Bugünkü seçimlerin adil koşullarda gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, usulsüzlük olup olmayacağı önemli. Tüm dünya bu seçimleri izliyor. Dünya basını bugün, yarın Türkiye seçimlerine odaklanacak. Ülkeye yaraşır adil seçimlerin gerçekleşmesi, seçimler üzerine gölge düşmemesi herkesin görevi. Muhalefetin bu konuda büyük sorumlulukları var. Sandıklara sahip çıkmak öncelikle onların görevi.
Bugünkü seçimleri kim kazanır? Cumhurbaşkanı seçimleri ikinci tura kalır mı? Bu akşam göreceğiz. Seçimleri kim kazanırsa kazansın Türkiye siyasetinde yeni bir döneme giriyoruz. 15 yıllık iktidar yaratıcılığını, vizyonunu yitirdi. Tek vizyonu iktidarda kalmak. Yeni bir şey söyleyemiyor. AK Parti seçimleri kazansa bile yolun sonuna doğru ilerliyor olacak. “Tek adam rejimi” sorunları çözümlemeyecek, belki artıracak. Bazıları “Erdoğan kazanırsa seçimler Türkiye’nin son seçimleri olacak” diyordu. Kanımca bunun tam tersine Türkiye siyasetinde daha canlı, daha ilginç, mücadelelerle dolu bir döneme giriyoruz. Psikolojik üstünlüğü yakalamış, iktidarın boşluklarını, zayıflıklarını sezmiş olan muhalefet siyasette daha aktif olacak. Demokratik değişim şimdi olur mu? Bilmiyoruz. Ama değişim geliyor, gelecek. Dinamik, karmaşık Türkiye toplumu dar cenderelere hapsedilemez.