İsmail Kemal
İfade özgürlüğü demokrasiyi içselleştirmiş, özgürlükçü, açık toplumların en önemli özelliklerinden biridir. Böylesi toplumlarda ifade özgürlüğünün hiç mi sınırı yoktur? Kanunlarla belirlenen bazı sınırlamalar elbette vardır. Şiddeti, terörü övmek, nefret söylemi, ırkçı söylemler bu özgürlüğe dahil edilmez. Ancak esas olan sınırlamalar değil özgürlüklerdir. Yasa ile belirlenen somut bazı konular dışında esas olan herkesin görüşlerini özgürce ifade edebilmesidir. İfade edilen görüşler uç görüşler olabilir. Çok ters gelen görüşler olabilir. Çoğunluğun benimsemediği görüşler olabilir. Yasalar çiğnenmediği sürece böylesi görüşler de ifade edilebilir. Bunu kabul etmemek kapıyı totalitarizme aralamak olur. Demokrasiyi olanaklı ve güçlü kılan geniş bir ifade özgürlüğü ve tartışma yelpazesine izin vermesidir. Açık, hoşgörülü, çoğulcu toplum olmanın olmazsa olmazı ifade özgürlüğüdür. Katılmadığımız, beğenmediğimiz, hatta kızdığımız görüşler karşısında bunlara fikirlerle, argümanlarla cevap vermek, düzeyli tartışma yapmak medeniyet göstergesidir. Batı toplumları asırlarca yaşadıkları kanlı savaşları, çatışmaları farklı görüş ve inançlara hoşgörüyü temel alarak aştılar. Voltaire’e atfedilen “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” anlayışı bu sistemin temelini oluşturur. Batı toplumları bu temelde gelişme ve başarı yolunu açtılar.
Soğuk Savaş’ı Batı’nın kazanmasının nedenlerinden biri de ifade özgürlüğüne sahip olmasıydı. Sovyet sisteminde ifade özgürlüğü yoktu. Herkesin iktidardaki görüşü savunması gerekiyordu. Karşı görüş yasaktı. Tabii yasak olan çok başka şeyler de vardı. Sonuçta insanlar bir çok nedenlerle böylesi bir sistemde yaşamak istemedikleri için sistem çöktü. Bu deneyimden alınacak dersler vardır. Tek düze, herkesin aynı şeyleri söyleyip durduğu, farklı hiç bir görüşe tahammül edilmeyen bir toplum öncelikle çok sıkıcı bir toplum olur. İktidarda olanlar herkesin kendi görüşlerini savunmasını isteyebilir. Farklı düşünenleri korkutmaya, susturmaya çalışabilir. Böylesi bir ülke demokrasi olmaz, diktatoryal bir sistem olur. Farklılıklara izin vermemek, bastırmaya, korkutmaya, cezalandırmaya çalışmak güçlü olmanın değil zayıf olmanın belirtisidir. Kesinlikle akıllı bir yaklaşım değildir. Güçlü ve akıllı olan çok seslilikten, ifade özgürlüğünden korkmaz. Dünyada ifade özgürlüğüne saygı göstermeyen, farklılıkları yok edip tek düze bir yapı oluşturmak isteyen rejimler güçlü gibi görünseler de aslında zayıftırlar.
Medeni, demokratik toplumlarda farklı görüşe şiddetle, kırıp dökmekle, bağırıp çağırmakla değil karşı görüşle cevap verilir. Beğenmediğiniz, katılmadığınız görüşün karşısına doğruluğuna inandığınız görüşleri koyarsınız. Tartışma yaşanır. İnsanlar bunu izleyerek kimin haklı olduğuna karar verir. “Doğrunun tekeli bendedir” diye düşünenler yanılgı içindedir. Doğru, farklı fikirlerin çatışması, tartışması sonucu ortaya çıkar. Topluma sadece bir görüş hakim olacaksa doğrudan uzaklaşma başlar. İki yüzlülük hakim olur. Sonuç hatalar dizisi ve başarısızlık olur.
İfade özgürlüğünü savunmak ilkeli bir duruşu gerektirir. Özgürlüğü kısıtlanmak istenenleri beğenmediğiniz, görüşlerine katılmadığınız için suskun kalırsanız sıranın size de geleceğini bilmelisiniz. Eğer birileri susturulabiliyorsa herkes susturulabilir. Bugün birilerinin konuşmasına izin verilmiyorsa, yarın başkalarının konuşmanıza da izin verilmeyebilir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yaklaşımı yanlıştır. Özgürlüğe, demokrasiye, hukuk devletine, ifade özgürlüğüne herkesin ihtiyacı var. Bunlar ortak paydalar olmalıdır.
Kıbrıslı Türkler genelde hoşgörülü insanlardır. Beğenmedikleri, ters buldukları görüşlere gülüp geçmeyi bilirler. İşi kavgaya, şiddete dökmezler. Bunun korunması çok önemlidir. Eğer etrafa korku, tehdit, şiddet hakim olacaksa sonuçta toplumun tümü bundan zarar görecektir. Demokrasi zarar görecektir. Topluma bundan daha büyük kötülük yapılamaz. Evet, dünyada totaliter eğilimler güçleniyor. Totaliter rejimlere sempati artıyor. Rusya, Çin örnekleri kimilerine çekici geliyor. Maalesef Türkiye’de de farklı düşüncelere tahammülsüzlük yaklaşımları ön planda. Bunları üzüntüyle izliyoruz. Bu yaklaşımları Kıbrıs’a da taşımaya çalışmak büyük hata olur. Kıbrıslı Türklere kötülük olur. Herkesin, özellikle de yönetenlerin bunu anlamasında yarar var. Herkesin iyiliği için linç kültürü buralara sokulmamalı.
Herşeyin terazisi hukuk olmalıdır. Her şey hukuk çerçevesinde yapılmalıdır. Hiç kimsenin hukuku takmama, hukukun üstüne çıkma hakkı olmamalıdır. İfade özgürlüğünün de, gösteri yapma özgürlüğünün de sınırını, çerçevesini hukuk belirler.