Dünyanın gözleri önünde büyük bir trajedi devam ediyor. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiseri, Myanmar’da Arakanlı Müslümanlara yapılanları “etnik temizlik” olarak niteledi. Buna rağmen bu trajedinin durdurulması için kimse ciddi bir şey yapmıyor. Zaten Suriye’deki trajediye seyirci kalmış bir dünyanın Arakanlı Müslümanlar konusunda bir şey yapmasını beklemek ne kadar gerçekçi olur? Şimdiye dek binden fazla insanın öldüğü tahmin ediliyor. Son birkaç hafta içinde 300 binden fazla Arakanlı Müslüman çok zor ve tehlikeli koşullar altında ülkelerinden Bangladeş’e kaçtı. Bu insanların geride bıraktıkları konusunda anlattıkları tüyler ürpertici. Evleri yakıldı, kadınlara tecavüz edildi, erkeklerin başı kesildi… Belli ki Budist çoğunluğun amacı gerçekten 1.1 milyon nüfusa sahip Arakanlı Müslümanları tamamen ülkeden kovmak ve etnik temizliği tamamlamaktır. Bu yönde başarıyla ilerledikleri söylenebilir.
Bu tablo karşısında konu ister istemez Myanmar lideri, Nobel Barış ödülü sahibi Aung San Suu Kyi’ye geliyor. Bir zamanlar demokrasi, insan hakları, özgürlükler mücadelesinin sembollerinde olan, bu uğurda ağır bedeller ödeyen Aung San Suu Kyi Arakanlı Müslümanların trajedisi karşısında suskun. Myanmar ordusunun yaptıklarını eleştirmiyor. Aslında suskun olduğunu söylemek de yanlış. Konu hakkında konuştuğu zaman o da Arakanlı Müslümanları suçluyor. Orduya destek veriyor. Bu durum karşısında Nobel ödülü sahibi bir çok kişi ona insan haklarından yana tavır alma çağrısı yaptı. Kimileri Nobel Komitesi’nin 1991’de Aung San Suu Kyi’e verdiği Nobel Barış ödülünü geri alması çağrısı yaptı. Bu konudaki en sert açıklamalardan birini kendisi de Nobel ödülü almış olan Başpiskopos Desmond Tutu yaptı. Kızların okula gitmesine karşı çıkan Taliban tarafından vurulan ve halen İngiltere’de yaşamakta olan Nobel ödülü sahibi Yousafzai Malala ve Dalai Lama da benzeri açıklamalar yaptılar. Maalesef bu açıklamaların hiç bir yararı olmadı. Aung San Suu Kyi, şimdi bir insan hakları mücadelecisi değil iktidardaki bir politikacıdır. Siyasi hesaplar yaparak, iç siyasi dengeleri göz önünde bulundurarak karar alıyor. Ordunun Arakanlı Müslümanlara yaptıklarını eleştirirse iktidarı tehlikeye girebilir. Gerçekçi olmakta yarar var. Aung San Suu Kyi’den Arakanlı Müslümanlara bir yarar olmayacak. Utanılacak bir durum. Etnik temizliğe karşı çıkamayacaksa iktidarda olmanın ne yararı var?
Peki gelinen noktada ne yapılabilir? Bu sorunun kolay bir cevabı yok. Dünyanın çeşitli ülkelerinden, çeşitli kuruluşlardan, kişilerden trajediyi kınayan açıklamalar geliyor. Bunlar iyi de bir faydaları yok. Dünya bağırıp çağırsa da Myanmar ordusu yaptıklarına devam edecek. Askeri bir müdahale olasılığı kesinlikle yok ve ordu bunu biliyor. Zaten Hindistan, Çin, Tayland gibi bölge ülkeleri Arakanlı Müslümanlara sıcak bakmıyorlar. Kuzey Kore, Suriye, Afganistan ve başka sorunlarla uğraşan ABD’nin Arakanlı Müslümanlar için sonuç alıcı bir şeyler yapmasını bekleyemeyiz. Bu tür sorunların çözümü konusunda uluslararası sistem mekanizmalara sahip değildir. İş büyük güçlere kalır. Şimdi büyük güçlerin Myanmar’da olup bitenle uğraştıklarını görmüyoruz. Çıkarları bunu gerektirmiyor. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin bu konuda fazla bir şey yaptıkları söylenemez. En güçlü açıklamalar, girişimler ve insani yardım çabaları Türkiye’den geldi. Arap dünyası kendi sorunları ile meşgul. Kısacası Arakanlı Müslümanların sorunlarına çözüm bulmak kolay olmayacak.
Etnik temizlik operasyonları devam ederken zor durumda kalan, göç eden insanlara yardım elini uzatmak konunun bir diğer önemli yönü. İnsani yardım konusunda çaba harcamak şiddeti durdurmaktan daha kolay. Dünya en azından Arakanlı Müslümanlara insani yardım elini uzatabilir. Halen bu yönde yapılmakta olan çalışmalar var. Ancak Myanmar makamları ülke içinde Arakanlı Müslümanlara insani yardım yapılması önüne engeller çıkarıyorlar. BM’nin yardım operasyonlarını engelliyorlar. İnsani yardımı kendi kontrollerine alarak kendi lehlerine bir araç olarak kullanmak istiyorlar. Televizyon ekranlarına, fotoğraflara yansıyan görüntüler Arakanlı Müslümanların içler acısı durumunu ortaya koyuyor. Bu insanlara yardım elini uzatmak her ülkenin, örgütün görevidir. Yapılmakta olan çalışmaları, yardımları artırmak lazım. Dini, dili, düşüncesi ne olursa olsun vicdan sahibi herkes devam eden trajediye gözlerini, kulaklarını kapamamalı, yardım elini uzatmalıdır.