Psikoterapist Philippa Perry, yeni yayımlanan “The Book You Wish Your Parents Had Read” (Anne-Babanızın Okumuş Olmasını İsteyeceğiniz Kitap) isimli kişisel gelişim kitabında nasıl iyi bir ebeveyn olunabileceğini, ailelerin çocuklarına -üzerlerinde çok baskı kurmadan- hayata bir adım önde başlamaları için nasıl yardımcı olabileceklerini anlatıyor.
Kitaptaki başlıca beş tavsiye şöyle:
Bu çok zor bir şey, çünkü kuşkusuz çocuğunuzu çok seviyorsunuz ve ona verebileceğinizin en fazlasını vermek istiyorsunuz, ama bunun da bir sınırı olmalı.
Dolayısıyla ebeveynlik konusunda stratejiniz ne olursa olsun, sınırlarınızı belirlemelisiniz.
Dünyanın en anlayışlı anne-babası olduğunuzu düşünseniz dahi sınırlara ihtiyacınız olacak.
Peki sevgi dolu bir şekilde nasıl sınır koyabilirsiniz? Bunun en basit yolu öznesi ‘sen’ değil ‘ben’ olan cümleler kurmaktan geçiyor. Yani çocuğunuzu değil, kendinizi anlatın.
Bu da şu anlama geliyor: ‘Biliyorum eve gece yarısı dönmek istiyorsun, ama buna izin vermeye hazır değilim’ demeyi tercih etmelisiniz. ‘Daha 13 yaşındasın, o saatte eve gelemezsin’ demek yerine…
Kimse kendisinin özne olarak kullanılmasından hoşlanmaz. O nedenle çocuğunuzu değil kendinizi anlatma yoluna gidin.
Biz anne ve babaların sorunu şu ki çocuklarımızın her an son derece mutlu olmalarını istiyoruz. Ama çocuklarımızın her ruh halini yaşamalarına izin vermemiz ve onların her ne halde olurlarsa olsunlar yanlarında yer almamız çok önemli.
Çocuklarımızı o kadar çok seviyoruz ki onları mutsuz görmeye dayanamıyoruz, o yüzden de “Sen üzülme” diyoruz.
Halbuki onların her halini kabul etmemiz lâzım. Böylece üzgün ya da kızgın olduklarında da yanlarında olup onları anlamaya çalıştığımız zaman kendilerini o denli kötü de hissetmezler.
Çocuğunuza bir ayna görevi gördüğünüzü aklınızdan çıkarmayın.
Bununla kastettiğim şey şu: Çocuğunuz, onlara nasıl tepki verdiğinizi görür ve kabul ederler, böylece o davranış şekli çocuğunuzun da bir parçası haline gelir.
Dolayısıyla onlara sürekli mesela ‘Şu çamurlu botların!’ diye söyleniyorsanız, sizin kızgın yüzünüzü görüyor ve bunu içselleştiriyorlar.
Şimdiye kadar defalarca böyle davranmış olabilirsiniz, ama üzülmeyin. Bundan sonra yine çamurlu botlardan bahsetmeniz gerektiğinde daha neşeli bir tavır takınmaya çalışın. Çünkü çocuklarımız onlara davranışlarımızı içselleştirir ve bu onların iç dünyasının bir parçası haline gelir.
Çocuklarınızı lütfen görün, bizler onların birer aynasıyız.
Çocuğunuzun davranışsal sorunları olduğunu düşünüyorsanız, şunu aklınızdan çıkarmayın: Tüm davranışlar iletişimdir.
Çocuğunuz muhtemelen en iyi bildiği yolla size bir şey anlatmaya çalışıyordur.
Yani bizim de o davranışın ne anlama geldiğini tespit etmemiz ve çocuğumuzun hislerini daha iyi ifade etmesi için bir yol bulmasına yardımcı olmamız gerekir.
Tüm duygulara izin vermeliyiz, bu duyguların uygun düşmediğini düşünsek bile.
Çocuklarımızın hislerini dile getirmelerine yardımcı olmalıyız. Aynı durumda biz olsak bambaşka şekilde davranacak olsak dahi. Çünkü herkes birbirinden farklıdır.
Size tek bir şey söylemem gerekse, o da şu olurdu: Çocuğunuz hakkından gelmeniz gereken bir angarya ya da mükemmel bir hale sokmanız icap eden bir proje değildir. Çocuğunuz ilişki kurmanız gereken bir insandır.
Minicik bir bebek ya da koca bir yetişkin de olsalar durum aynıdır: Çocuğunuz bir bireydir, angarya ya da proje değil.”