Muğla’da madenci kendi olarak bilinen Yatağan ilçesindeki 180 yıllık zımpara ocakları, İngilizlerin mermer ocağı işletmelerinin atıkları sonucu kullanılamaz hale geldi. Çocukluğundan beri bu bölgeye geldiğini söyleyen vatandaş, “normalde buralar açıktı, direkt geçerdik” derken, bir araştırmacı ise zımpara ocağının oldukça değerli olduğunu söyleyerek tescillenmesi gerektiğini söyledi.
1838 yılında İngiltere Kraliçesi Victoria ile Sultan 2’nci Mahmud tarafından Baltalimanı’nda imzalanan madenlerin işletme hakkı sözleşmesinden sonra Yatağan bölgesindeki madenlerin işletme hakkı İngilizlere verildi. İngilizler Yatağan yerleşim biriminin üst tarafındaki bölgede uzun süre ocaklardan çıkardıkları zımpara madenlerini Milas üzerinden Güllük limanına taşıdı.
İngilizler zımpara madenini kazdıkları tünellerden çıkardılar. Tüneller içinde güvenlik için direk bulunmadığı, belli aralıklarla açtıkları tahliye bacaları ile yer altında kazdıkları zımpara madenini hem buradan tahliye ettiler hem de bu tahliye bacalarını havalandırma ve olası bir çökme esnasında kaçış bacası olarak kullandılar. Yaklaşık 7-8 metre derinlikteki tahliye bacalarından birisi hala açık dururken, tünel girişlerinin toprak ile kapandığı tahmin ediliyor.
Türkiye genelinde sadece Antalya, Muğla’nın Yatağan bölgesi, Aydın ve İzmir illerinde çıkan zımpara madeni genellikle metal aşındırma ve parlatma, ayakkabı tabanı yapımında, çatal-kaşık üretiminde, ağaç işleme ve ahşap üretiminin son halini almasında, araç üretiminde ve tekstil malzemelerinin üretiminde kullanılıyor.
Çocukluğunda maden tünellerine girdiklerini belirten İsmail İnce, “Biz çocukken buraya tilkişen (yabani kuşkonmaz) toplamaya gelirdik. Yukarıya ulaşamadığımız için burada mağara vardı ve buradan girdikten sonra yaklaşık 600-700 metre mağaranın içinden giderek zirveye ulaşırdık. Burası çok eski ve 1836’larda açılmış bir zımpara madeni. Bu mağara girişi eskiden açıktı. Geçtiğimiz yıllarda mermer ocakları atıklarını buraya atarak doldurdular. Mağaranın iki tarafını da doldurmuşlar. Normal bir mağara gibi içinden geçerdik. Dar bir alan yoktu. Çocuk olduğumuz için elimizde el feneri vardı ve hızlı bir şekilde geçerdik” dedi.