Strasbourg’da Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda temaslarda bulunan Kıbrıslı Türklerin Dışişleri Bakanı Emine Çolak, müzakerelerde gelinen son durumu Almanya’dan DW Türkçe’ye anlattı.
Strasbourg’da Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda temaslarda bulunan Kıbrıslı Türklerin Dışişleri Bakanı Emine Çolak, müzakerelerde gelinen son durumu Almanya’dan DW Türkçe’ye anlattı.
DW Türkçe: Adadaki müzakerelerde gelinen son durum nedir?
Emine Çolak: Müzakerelerde toplam 6 başlığa ayrılmış olan Kıbrıs sorununun 4 başlığında büyük ölçüde ilerleme var. Bunların her birinin eşit derecede veya herhangi bir şekilde kolay olduğunu söyleyemeyiz. Kıbrıs sorunu, başından beri ne kadar zorsa şimdi de o kadar zor. Bugüne kadar en zor başlık mülkiyet konusu olmuştur. Mülkiyet konusunda arzu ettiğimiz sürat olmadığı için bu dönemlere bitmesini umduğumuz bölümler bitemedi, dördüncü bölümün sonuna geldik, iki bölüm tamamıyla tartışılmamış olarak durmakta. Onlar da “garanti ve güvenlik” ve “toprak ayarlaması” konuları. Bu iki kısım sona kaldı. Zamanlama açısından ümidimiz daha çok ilerleme kaydetmekti. Güney Kıbrıs‘ta Mayıs ayında parlamento seçimleri var. Seçim öncesi propaganda dönemidir. Bu gibi süreçlere hiç olumlu yankısı olmaz. Müzakerelerin seçim malzemesi yapılmasını engellemekti amaç.
DW Türkçe: Seçim sonuçları müzakerelerde Rum lider Anastasiades açısından ne derece önemli?
Emine Çolak: Çözümden yana partilerin kazanmasını görmek, ki biz de arzu ederiz, Anastasiades’in elini güçlendirecek bir netice olur. Seçim kampanyası esnasında en büyük hassasiyetimiz sürecin zarar görmemesidir. Süreç sadece anlaşma değil aynı zamanda iklimdir, ortamdır.
DW Türkçe: Siz sol gelenekten gelen bir siyasetçisiniz. Karşınızda Anastasiades yerine AKEL gibi sol bir partinin lideri olsaydı müzakereler daha kolay yürütülebilir miydi?
Emine Çolak: Öyle bir dönem oldu. Sayın Talat ile Sayın Hristofyas öyle bir dönem geçirdiler ve daha kolay olmadı. Kıbrıs sorunu zordu, hala zor ve çözümden sonra da belli sorunlar olacak. Annan Planı döneminde o sol dediğimiz ve çözümde daha güçlü ses olacağını tahmin ettiğimiz parti plana ‘hayır’ derken, Sayın Anastasiades bir sağ parti olarak tek başına ve her şeye rağmen ‘evet’ dedi.
DW Türkçe: Annan Planı döneminde bir anlaşma çıkmıştı her şeye rağmen, şimdi neden anlaşmaya varılamıyor? Annan Planı’ndan değişik ne tartışılıyor şu anda?
Emine Çolak: Aynı şeyler tartışılıyor. Sadece yöntemde biraz fark var. Annan Planı’nda farklı bir yöntem uygulandı. Birleşmiş Milletler (BM) o zaman kolaylaştırıcı rolündeydi ama aynı zamanda da anlaşılamayan veya tıkanılan noktaları kendi dolduruyordu. Bu sefer ondan kaçınılıyor. Bu hatta eleştiri de oldu. Belki iyi bir yöntem değildi.
DW Türkçe: BM şimdi araya girmiyor mu?
Emine Çolak: BM yine kolaylaştırıcı ve yardımcı rolünde. Görüşmeler BM şemsiyesi altında sürdürülüyor. Ancak şimdi tarafların tıkanan noktaları kendi önerileri ve kendi yöntemleriyle götürmelerine özen gösteriliyor. Bu çok önemli, zira belki bu sayede, yani bir şey empoze edilmeden, iki taraftan da ‘evet’ çıkma noktasına gelebiliriz.
DW Türkçe: Garantörlük ve güvenlik tamamen sona mı bırakıldı?
Emine Çolak: Garanti ve güvenliğin en sona bırakılması, ikili değil beşli olarak görüşülecek olmasından kaynaklanıyor. Masanın etrafında Kıbrıslı Türkler ve Rumlara ilaveten İngiltere, Yunanistan ve Türkiye‘nin de olması şart. Bir de, Türkiye de bunu yetkililere hep tekrarlıyor ve çok doğru bir şeydir: Önce bir yapı çıksın, bakalım, ondan sonra neyi garantilendireceğimizi değerlendiririz. İki bölgelilik önemli, güvenlik önemli. İki taraf kendini nasıl güvende hissedecek? Rahat mı, kendi bölgesi içerisinde bir tehdit görür mü? Geçmişten kalan izler şimdi bazı izler yaratır mı gibi. Son tabloyu görerek değerlendirmek lazım.
DW Türkçe: Mülkiyet meselesi…?
Emine Çolak: Mülkiyet şu anda görüşülen bir şeydir, sona bırakılmış değil. Toprak ayarlaması dediğimiz de, acaba o şu an Yeşil Hat dediğimiz çizgi farkılaşacak mı onun tartışması olacak.
DW Türkçe: Son zamanlarda enerji ya da hidrokarbon meslesi çok konuşuldu. Bu konu mevcut müzakerelere nasıl yansıyor?
Emine Çolak: Dolaylı bir gölge diyebilirim. Eğer uzlaşabilirsek, Kıbrıs sorununu çözmeyi başarabilirsek, Kıbrıslı Rumlar ve Türkler birlikte, bir bütün ada olarak, enerji yataklarının keşfi ve değerlendirilmesini ülkeye bir servet ya da kaynak olarak sağlamak en akıllıcasıdır. Çözümle birlikte Türkiye‘yle ilişkilerin iyileşmesi çok önemli. Zira çıkardığınız takdirde enerji kaynaklarını bir yerlere ulaştırmanız, ihrac etmeniz gerekir. En akıllıca yol da Türkiye üzerinden olacağına göre, Türkiye ile barış ve işbirliği bu konuda önemli bir faktördür. Fakat tersi de geçerli. Kıbrıs Cumhuriyeti, şimdiki haliyle, hidrokarbonla ilgili Kıbrıslı Türkleri veya Türk tarafını tamamıyla dışlayacak biçimde tek başına keşfe ve değerlendirmeye giderse elbette bir gerilim ortamı doğar.
DW Türkçe: Yürütülen müzakereler konusunda hükümetiniz ve Ankara arasında tam görüş birliği var mı?
Emine Çolak: Türk hükümetiyle istişaremiz ve yardımlaşmamız var teknik konuda. İçerik konusunda Türk hükümeti ‘Kıbrıslı Türklerin rahat olabileceği, kabul edebileceği detayı kendileri müzakere etsin’ yaklaşımına sahip. Bu bizim için çok çok önemli. Doğrusu da budur ve o şekilde yürütüyoruz. Elbette güvenlik ve garantörlük gibi konular önemlidir. Bu işin maliyeti olacak, o da önemli. O maliyet veya adada yapılan veya yapılacak olan yatırımlara yönelik Türkiye‘nin bir rolü olacak elbet. Fakat şu an bir uyumsuzluk, engel ya da sıkıntı yaratan bir ilişki yoktur.
DW Türkçe: Müzakerelerde askeri üsleri de konuşuyor musunuz?
Emine Çolak: Bu konu da işin sonunda ele alınacak.
DW Türkçe: Strasbourg’dasınız. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’yle görüşmelerinizde Kuzey Kıbrıs‘ın Dışişleri Bakanı olarak hangi mesajları veriyorsunuz? ya da kendilerinden ne talep ediyorsunuz?
Emine Çolak: Mesajımız hep aynı: süreci destekleyelim ve koruyalım. Sürecin ilerlemesi ve tarafları teşvik etmek için ne gerekiyorsa yapalım. Yıldızların sıralanması diye tarif ettiğimiz şu anki olumlu dış etkenlerin korunmasını sağlayalım. Hayat devam ediyor. Savaşlar oluyor, mülteci problemleri yaşanıyor. Türkiye‘nin kendi içindeki gelişmeler olur,Güney Kıbrıs‘ta seçimler olur, bunların hiçbiri ne olur zarar vermesin halihazırda bir momentum kazanmış olan taraflara. Dolayısıyla süreci desteklemek ve korumak. Mesajımız özellikle bu.
DW Türkçe: Avrupa Parlamentosu gelecek ay Türkiye raporunu oylayacak. RapordaKıbrıs‘la ilgili paragraflar da var. Verilen mesajlar yine Rum tezlerine daha yakın…
Emine Çolak: Avrupa Parlamentosu’na da aynı mesajı verdik. Raporun, mümkün olduğu kadar, Kıbrıs‘ta devam eden olumlu süreci yansıtmasını istedik. Tartışmalı hususlar varsa bunlara değinilmesin, bu hususlar adadaki taraflara bırakılsın. İki taraf liderlerinin 2014’te mutabık kaldığı ortak bir açıklama var. Bir de taraflar arasında Avrupa Birliği‘yle ilgili ‘ad hoc’ bir komitenin oluşumunun anlaşma metni var. Elde iki tarafın uzlaştığı bu terminoloji, prensipler var. ‘Bunlar olsun dayanağınız’ diyoruz. ‘Kaç senedir biz böyle yazıyoruz, yine öyle yazalım’ gibi değil, mevcut iklimi de dikkate alarak raporu kaleme almalarını istiyoruz.
DW Türkçe: Avrupa Konseyi’nden spesifik bir talepte bulundunuz mu?
Emine Çolak: Onlardan da kendi uzmanlık alanlarında destek talep ediyoruz. Örneğin eğitimde uzmanlıkları var. Çatışma sonrası eğitimle iklimin iyileştirilmesi ve kültürel miras konularında Avrupa Konseyi devreye girebilir. Kıbrıs‘ın yabancısı değiller. Eğitim alanında görüşmeler şemsiyesi altında kurulan bir komite var, o komite platformunda da böyle bir imkan olabileceğini aktardık kendilerine ve desteklerini istedik.