Talat, günümüzde Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’ye çözümsüzlüğün sorumluluğunun yüklenmemesinin, Annan’ın referandum sonrasındaki raporu ve sonrasındaki barışçıl politikalarla başarıldığını kaydetti.
KIBRIS SORUNU ONUN ZAMANINDA ÇÖZÜME EN YAKIN DURUMA GELDİ
Annan’ın hayatını kaybetmesinin, başlı başına bir üzüntü kaynağı olmasının yanı sıra Kıbrıs sorunuyla bağının da hatırlanmasına vesile olduğunu, çünkü ilgili herkesin de kabul ettiği gibi, Kıbrıs sorununun onun zamanında çözüme en yakın duruma geldiğini belirten Talat, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, kuruluşu öncesinden beri BM’nin gündeminde yer aldığını ve günümüze kadar da otomatik olarak gündemdeki yerini koruduğunu kaydetti.
Talat, Kıbrıs sorununun, özellikle 1974 sonrasında yeni bir yapıya ulaştığını ve federal çözümün genel kabul gördüğünü ifade ederek, ilk ciddi çözüm adımının BM Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar tarafından gerçekleştirildiğini ve adıyla anılan belgenin taraflara sunulduğunu, ardından ikinci ciddi girişimin 1992’de Genel Sekreter Butros Butros Ghali tarafından hazırlanan Fikirler Dizisi olduğunu hatırlattı.
“Her yeni belge bir öncekini geliştirirken 2002 yılında taraflara sunulan Annan Planı olarak da anılan Kıbrıs İçin BM Bütünlüklü Çözüm Planı, çözümün her yönünü kapsayan ve ekleriyle de ilk günden çalışmaya başlayan bir devlet yaratacak olan çok kapsamlı bir plandı” diyen Talat, planın mimarı Kofi Annan ve ekibinin çok iyi bir zamanlama ve hazırlıkla çözüm sürecinin olgunlaşmasını hem beklediğini hem de yaptığı girişimlerle olgunlaşmayı teşvik ettiğini vurguladı.
“Günün Cumhurbaşkanı Denktaş’ın tüm engelleme girişimlerine rağmen devam eden inişli çıkışlı müzakere sürecinin son aşamasında, 2002 yılı Kasımında bütünlüklü çözüm planını taraflara sunarak, Kıbrıs’ın da AB’ye katılacağı 2003 Nisanına kadar çözümü kotarmayı hedeflemişti. Bu süreçte ilk defa Genel Sekreter arabulucu rolü de üstlenmişti…
2003 Mart ayında Denktaş’ın Lahey’de zirveyi başarısızlığa uğratmasıyla süreç çökmüş ve Kıbrıs AB üyeliği için imzayı Rum tarafı aracılığıyla atmıştı.
Annan, hayal kırıklığını ortaya koymuş fakat planının istendiği zaman alınıp değerlendirilebileceğini ifade etmişti.
Nitekim 2003 yılı sonunda yapılan seçimlerle UBP’nin hükümetten uzaklaştırılarak Türk tarafının çözüme hazır hale gelmesi sonucunda gerçekleşen görüşme dönemi ve Burgenstock’ta garantörlerin de katılmasıyla yapılan zirve ve referandum yine Annan Planı içindi.
Referandumda Rum tarafının yarattığı hayal kırıklığı 28 Mayıs tarihli Annan raporuna da yansımış, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’ye övgüler yanı sıra Rum tarafına ciddi eleştiriler yapılmış ve dünyaya ve uluslararası kuruluşlara Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonların kaldırılması çağrısı yapılmıştı. Bunun, 1983-1984 BMGK kararlarına aykırı olmayacağı vurgulanmıştı…
RAPORU GÜVENLİK KONSEYİ’NDE EL ALINMASA DA…
Kofi Annan’ın bu raporu BMGK tarafından ele alınmamış olsa da gerek Kıbrıslı Türklerin gerekse Türkiye’nin yüzünü ağartmıştı… Örneğin, rapor ve sonrasında yürütülen politikalar AİHM’nin onayını alan TMK’nın kuruluşunu sağlamıştı. Günümüzde Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’ye çözümsüzlüğün sorumluluğunun yüklenmemesi de yine bu rapor ve sonrasındaki barışçıl politikalarla başarılmıştı.
Kofi Annan, referandumdan sonra BMGS olarak Rum tarafına değişik ölçülerde eleştirel yaklaşmış ve her şeye rağmen müzakere süreçlerinin yeniden başlamasını sağlamaya gayret göstermiştir. Gambari sürecinin başlamasında aktif çaba ortaya koymuş ve Nobel ödüllü bir Genel Sekreter olarak görevinin sonuna kadar yılmadan çalışmıştır.”
O HEP BİR BARIŞ ADAMIYDI