Alexandra Wilson BBC’ye yaptığı açıklamada “İşteki varlığımı sürekli meşru göstermek zorunda kalmayı beklemiyordum” diyor.
Ancak İngiliz hukuk sisteminde çalışan 25 yaşındaki bir avukat olarak, tam da bunu yapması gerekiyor. Hem de bazı günler dört defa.
Sırf etnik kökeni nedeniyle, bir duruşmaya girdiğinde, bazı İngiliz mahkemelerinde gelenek olduğu üzere cübbesi ve peruğu yoksa, sık sık savunduğu zanlılarla karıştırılıyor.
İngiliz hukuk sistemi dünya genelinde meşhur ve Bangladeş’ten Bahamalar’a dek birçok ülkenin hukuk düzenini etkilemiş olabilir, ancak Wilson’ın deneyimleri hala görülen ırkçılığı gözler önüne seriyor.
Alexandra “Duruşma salonundan çık diye bağırdıkları bile oldu. Hem de birçok kez. Bu durum toplumdaki daha büyük bir sorunun göstergesi” diyor.
Ancak Wilson hem Baro’dan hem de “bu sorunu hiç yaşamamış olan beyaz, kadın iş arkadaşlarından destek aldığını” vurguluyor.
Sonunda bu “tamamen kabul edilemez davranıştan” dolayı resmi makamlar da kendisinden özür diledi.
Alexandra müvekkilini temsil etmek için son olarak duruşma salonuna girdiğinde, bir sosyal medya fırtınasının ortasında kalacağından habersizdi.
Günü iyi başlamamıştı; binaya geldiğinde güvenlik görevlisi “sanık listesinde işaretleyebilmek için” adını sordu.
Avukat olduğunu söylediğinde, güvenlik görevlisi özür diledi ve Alexandra yoluna devam etti. Ama bu kez bir vatandaş “duruşma salonuna giremeyeceğini, çünkü sadece avukatların girebildiğini” söyledi.
Yine de salona girdi ve bu kez bir avukat “dışarı çıkıp, mübaşirin çağırmasını beklemesi gerektiğini” belirtti.
Alexandra bir kez daha savunma avukatı olduğunu anlattı ve salonun ön tarafına gitti.
“İşte o an bir zabıt katibi bağırıp, salondan dışarı çıkmamı ve mübaşire adımı yazdırmamı söyledi. Bu arada avukatım olup olmadığını da sordu.”
Böylece bir günde Alexandra’nın mahkemedeki rolü kısa bir süre içinde dört kez sorgulanmış oldu.
Alexandra sonunda savcıyla konuşmayı başardığında, dava başlamadan önce “tamamen yorulmuş, tükenmiş olduğunu” söylüyor.
Ancak karşılaştığı muameleye karşın, devam etti.
“Duruşmayı tamamlamayı ve müvekkilim için iyi bir sonuç almayı başardım. Ama bu karşılaştıklarım durumu giderek zorlaştırıyor” diyor.
Yaşadıklarının müvekkili üzerinde negatif bir etkisi olmamasına karşın “Benim üzerimde bir etkisi oldu” diye konuşuyor.
“İyi bir iş çıkartabilmek için, canımın ne kadar sıkıldığını saklamak zorundaydım. Neden işte olduğunuzu meşru göstermek zorunda kalmak hoş bir duygu değil.”
O gün güvenlik görevlisi dışında kimsenin özür dilemediğini anlatan Alexandra “bu çok can sıkıcıydı” diyor.
Alexandra daha sonra, resmi bir özür aldı.
“Önemli bir ilk adımdı ama gerçek değişimi görmemiz gerek. Maalesef olanlar, adalet sisteminin bir yansımasıydı. Çok sayıda siyah sanık var ve yeterince siyah avukat yok. Dolayısıyla görevliler, mahkemede genç bir isyah gördüklerinde avukat olduğunu düşünmüyorlar”
Alexandra ayrıca “İngiltere’de sanık olmak da öyle çok iyi bir şey değil. Herkese saygılı davranılmalı” diye de ekliyor.
Alexandra, İngiltere’de genelde avam ve işçi sınıfı olması nedeniyle dalga geçilen Essex’te büyüdü.
Küçüklüğünden beri Oxford’da okumak istiyordu.
Ama okulundaki bazı görevliler, bu seçkin üniversiteye başvurmaktan vazgeçirmeye çalıştılar.
“Birçok öğretmenim bana fazla hırslı olduğumu söylüyordu. Oxford benim gibiler için değildi. Sosyete değildim, öyle çok zengin bir aileden de gelmiyordum, özel okula gitmedim. Essex aksamım vardı ve beyaz değildim”
Oxford Üniversitesi, geçmişte beyaz olmayan ve özel okula gitmeyen öğrencilere pek yer vermediği için eleştiriliyordu. Alexandra “Dolayısıyla genç kızken kendimden çok şüphe ettim. Öğretmenlerim haklı mı acaba diye düşündüm” diyor.
Peki ne oldu.
Alexandra, anne ve babasının verdiği destekten dolayı çok şanslı olduğunu söylüyor.
“Bani hep en yükseği hedeflemem için teşvik ettiler” diyor.
“Oxford’a kabul edilmek benim için çok önemliydi ama oraya ait olduğumu hissetmedim. Okumak da zordu ama entellektüel zorlukları severim. En çok zorlandığım yanı sosyal boyutu oldu.”
Bazen çok yalnız hissettiğini, tüm salonda kendisi de dahil, iki siyah öğrenci olduğunu belirtiyor.
Ama “Bu kurumları dönüştürmek istiyorsanız, içine girmelisiniz. Orada olmalıyız, çok farklı kökenlerden gelen insanlar olmalı” diyor.
Sosyal medyadaki bazı kullanıcılar, Alexandra’nın anlattıklarını sorguladı ve mahkemelerde hiç böyle profesyonel olmayan davranışlarla karşılaşmadıklarına dikkat çektiler.
“Bazıları kendilerinin başına gelmediği için, doğru olamayacağını söylüyor. Bu da sorunun bir kısmını gösteriyor: insanlar diğerlerinin deneyimlerini dinlemek ve ciddiye almak istemiyor”.
Meselenin sadece kendi başına gelenler olmadığını vurgulayan Alexandra “Bu toplumsal tavrın bir göstergesi” diyor.
Alexandra ayrıca, çok sayıda siyah ve Güney Asya kökenli avukatın da aynı şeyleri yaşadıklarını söyledikleri sayısız yoruma dikkat çekiyor.
Diğerleriyse, meselenin ırkçılıktan çok cehalet olduğunu söylüyor.
Alexandra’nın en çok canını sıkan da bu.
“En büyük sorun ırkçılığın ne olduğunu anlamıyor oluşumuz. İnsanlar uzun süre, ırkçı hakarette bulunursanız ya da ‘siyahlar, şunu veya bunu yapamaz’ derseniz ırkçı olduğunuzu düşündü. İnsanların eğitilmesi ve anlaması gereken alan sistemik ırkçılık” diyor.