Suriye’de kaçırdıkları Batılı gazeteci ve yardım görevlilerini işkencelerle öldüren “The Beatles” çetesinin hayatta kalan iki mensubunun ABD’de yargılanmasının yolu açıldı.
22 Kasım’da, İngiliz foto muhabiri John Cantlie ve Amerikalı gazeteci James Foley’in Suriye’de IŞİD militanları tarafından kaçırılmasının üzerinden tam 8 yıl geçmiş olacak.
Amerikalı gazeteci Foley kendisini kaçıranlar tarafından öldürüldü. Tıpkı İngiliz ve Amerikalı yardım çalışanları ve gazeteciler David Haines, Steven Sotloff, Kayla Müller, Peter Abdurrahman Kassig ve Alan Henning gibi.
Fakat Cantlie’ye ne olduğu hala bilinmiyor. IŞİD başlangıçta onu, bazı propaganda videolarında Batıyı eleştiren metinler okumaya zorladı. Fakat 2016 yılından bu yana onu gören veya ondan haber alan olmadı.
Gazetecileri kaçırıp öldürdüğü düşünülen çetenin “The Beatles” takma adıyla bilinen mensupları Alexanda Kotey ve El Shafee Elsheikh 2018 yılında Suriye’de Kürt güçler tarafından yakalandıklarından bu yana hukuki bir belirsizlik içinde bekliyorlar. Fakat ABD’deki bazı gelişmeler en azından teorik olarak ikilinin Amerika’da yargılanmasının yolunu açmış gibi görünüyor.
Foto muhabiri Cantlie’nin sekiz yıldır ilk kez medyaya konuşan kız kardeşi Jessica Pocock BBC’ye, mahkemenin yapılabilmesi ihtimalinin Suriye’de yakınları kaçırılanlar açısından büyük önem taşıdığını bir rahatlama sağladığını söyledi.
Jessica Pocock, “Bu, bütün bu süreçte olan gerçekten olumlu ilk gelişme oldu. Bizim açımızdan olabilecek en iyi şey bu. Yalnızca bu ikilinin yargı önüne çıkmasını istiyoruz” dedi.
Pocock ayrıca ailelerin yargı konusundaki belirsizlikleri aşmak için aylar süren çabalardan bezdiğini anlattı:
“İşler giderek daha karmaşık ve zor hale geldi. Bazen hukuk sisteminin bu ikiliyi bir gün herhangi bir yerde yargı önüne çıkarıp çıkarmayacağından kuşku duyduğumuz oldu.”
IŞİD’li ikili ABD’de adil bir şekilde yargılanabilecek mi?
Pocock, “Bu konuda güvenim tam. Amerikalı ve İngiliz rehinelerin ailelerinin ihtiyacı olan şey adil bir yargı süreci” diyor.
Uzun bekleyiş
Jessica Pocock en zor şeyin adaletin yerini bulması için geçen yıllara katlanmak olduğunu söylüyor. Pocock’un kardeşi Cantlie iki kez kaçırılmış. İlkinden kurtulduktan sonra Suriye’den kısa bir süre için İngiltere’ye dönmüş. O arada kardeşi ile uzun bir sohbet imkanı da bulmuş.
Pocock, “Orada olanları anlatmak için kesinlikle Halep’e yeniden dönmesi gerektiğini düşünüyordu. İlk kaçırıldığında bunu başaramadığını düşünüyor o nedenle geri dönmeyi görev addediyordu” diyor.
Cantlie son olarak IŞİD’in 2016 yılında Musul’da çektiği bir propaganda videosunda görüldü. Grup, uğradığı ağır askeri yenilgilere rağmen hala kontrolü elinde bulundurduğu izlenimini vermeye çalıştığı bu videoda onu kullanmıştı.
Kız kardeşi onu bu koşullarda görmenin kendisine çok ağır geldiğini anlatıyor. “Gerçeküstü bir görüntüydü. O an hayatta olduğunun kanıtıydı ama bu, beş dakika sonrası için geçerli değildi” diyor ve ekliyor:
“Bu kadar çok sevdiğiniz birini görüp onunla konuşamamak, iletişim kuramamak ve bir daha gerçek hayatta görüp göremeyeceğini bilememek inanılmaz zor geldi.”
John Cantlie o videodan sonra bir daha görülmedi.
Rehinelerin çoğu IŞİD’in gücünün doruğunda olduğu 2014 yılında öldürülmüştü.
Bir kısmı ise fidye karşılığı serbest bırakılmış ve dört Britanya vatandaşı sadist cihatçının elinde tutulduklarını anlatmışlardı. İngiliz aksanıyla konuşan bu dörtlüye “The Beatles” adını takmışlardı.
Yargı mücadelesi
Dörtlünün elebaşı Londra’nın batısında yetişmiş Mohammed Emwazi idi. Rehinelerin başlarının kesildiği IŞİD videolarında siyah maskesiyle görülen Emwazi’ye medya “Cihatçı John” adını vermişti.
Emwazi 2015 yılında Rakka’da hedefe yönelik bir ABD insansız hava aracı saldırısında öldürüldü. Çetenin diğer bir üyesi Aine Davis ise Türkiye’de yakalanıp hapse atıldı.
Kalan ikili, Kotay ve El Sheikh ise Suriyeli Kürtler tarafından 2018 yılında yakalandılar.
İkisi de Londralı olan cihatçılar IŞİD mensubu olduklarını kabul ettiler ama İngiltere ve ABD makamlarının işkence ve cinayet suçlamalarını reddettiler.
ABD onları yargılamayı istiyordu ancak Britanya istihbaratı tarafından toplanan kritik kanıtlara sahip değildi.
Daha önce iki zanlıdan birinin annesi İngiltere’nin elindeki kanıtların ABD makamları ile paylaşılmasına karşı “özel bilgilerin korunması” konusundaki yasalara dayanarak İngiliz mahkemelerinde dava açmış ve kazanmıştı.
Ayrıca zanlıların bu bilgiler kullanılarak yargılanması halinde ABD’de ölüm cezasına çarptırılması ihtimali de, idam cezasının yasak olduğu İngiltere’de, mahkemenin kararında belirleyici olmuştu.
Bu süreçte, Irak’ta ABD askerlerinin elinde tuttuğu ikilinin durumu, yasal bir boşluk içinde kaldı. ABD makamları zanlıları, hızlandırılmış süreçlerle idam cezaları veren Irak mahkemelerine devretmekle tehdit ediyordu.
Fakat o sırada düğümü çözen bir gelişme yaşandı.
ABD, zanlılar bir Amerikan mahkemesi tarafından mahkum edildiği takdirde, ölüm cezasını infaz etmeme konusunda güvence verdi.
Bunun üzerine İngiltere Yüksek Mahkemesi Salı günü İngiliz istihbaratının elindeki bilgilerin ABD’ye verilmesi konusundaki yasağı kaldırdı ve İngiliz Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi görevlileri bugün kanıtların bulunduğu dosyayı götürüp ABD’nin Londra Büyükelçiliğine bizzat teslim etti.