ABD Başkanı Donald Trump, Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda kaybolmasının ardından, Suudi gazetecinin konsoloslukta öldürüldüğünün kanıtlanması durumunda “Riyad’ın sert şekilde cezalandırılacağını” söyledi.
Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasıyla ilgisi olmadığını savunan Suudi Arabistan ise tehditlere “misliyle karşılık verileceğini” duyurdu.
İngiliz Guardian gazetesindeki Rob Davies imzalı analiz habere göre ise Suudi Arabistan bu tür bir yüzleşmede ABD’nin karşısına güçlü bir elle çıkabilir.
Suudi Arabistan halen 260 milyar varil petrol rezervine sahip olduğunu söylüyor. Günde 7 milyon varil kapasiteyle de dünyanın en büyük petrol ihracatçısı.
Bu durum, Riyad’a dünya ekonomisinde petrol fiyatlarını etkileme açısından büyük bir güç sağlıyor.
Suudi haber kanalı El-Arabiya’nın genel müdürü Turki Aldhakhil yazdığı bir makalede ABD’nin Kaşıkçı’yla ilgili bir yaptırım getirmesi durumunda Riyad’ın 30 ayrı önlemi ele aldığını açıkladı.
Bunlardan birisi üretimde kesintiye giderek petrolün varil fiyatını 80 dolardan 400 dolara çıkarmak.
ABD’NİN EN BÜYÜK SİLAH MÜŞTERİSİ
Suudi Arabistan ayrıca silah ticareti sayesinde ABD’de binlerce istihdam yaratılmasına da neden oluyor.
Hindistan’dan sonra dünyanın en büyük ikinci silah ithalatçısı olan Suudi Arabistan, silahların yüzde 61’ini ABD’den satın alıyor.
Suudi Arabistan geçen yıl 17,5 milyar dolarlık ticaret anlaşmasıyla ABD’nin en büyük silah müşterisi oldu. ABD Başkanı Trump ayrıca geçen yıl Riyad’da 110 milyar dolarlık savunma anlaşması da imzaladı.
Anlaşma Lockheed Martin, Boeing, General Electric ve ExxonMobil gibi şirketleri ilgilendiriyor.
Bunlar arasındaki bazı firmaların Suudi-ABD ilişkilerinin bozulmasının sonuçları hakkında Trump’a endişelerini ilettiği de ileri sürüldü. Riyad örneğin silah alışını Rusya ya da Çin gibi diğer ihracatçılara çevirebilir.
Suudi Arabistan geçmişte eşsiz siyasi ve ekonomik pozisyonunu kullanmaktan çekinmedi. İngiltere’de 2006 yılında dönemin Tony Blair hükümeti, İngiliz savunma şirketi BAE Systems ile ilgili rüşvet iddialarına yönelik soruşturmadan vazgeçmişti. Blair, Riyad’ın istihbarat meselelerinde İngiltere’yle işbirliğini kesme tehdidinde bulunduğunu açıklamıştı.
ABD merkezli Ortadoğu Rapor ve Analiz Merkezi direktörü Seth Frantzman, ABD’nin İran’a karşı stratejisinin Körfez’de özellikle krallığa büyük bir etki sağladığı görüşünde.
Guardian’a konuşan Frantzman, “Onlar Amerikan-Suudi-BAE ittifakının bir parçası. Bugünkü ABD yönetimi İran konusunda çok sert. Bazı anlamlarda ABD, Suudi Arabistan’a geçen yıllara kıyasla daha çok bağımlı. Bu atışmada aşağılanmak istemiyorlar. ABD basını Trump’ın Suudi Arabistan’ı cezalandıracağını söylüyor ancak bunun sonunda ceza almış çocuk gibi çıkmak da istemiyorlar” dedi.
Buna karşın Suudi Arabistan’ın da dünya ekonomisinin kötü gidişatından kaybedeceği şeyler var. Ekonomisini petrol dışı ürünlerle çeşitlendirmek isteyen Suudi Arabistan’da işsizlik oranı yüzde 13. ABD ile yaşanan gerginlik nedeniyle de Suudi Arabistan borsası yüzde 7 oranında, yani yaklaşık 33 milyar dolar değer kaybetti.
Bazı önde gelen medya ve finans şirketleri de Riyad’da 23-25 Ekim’de düzenlenecek ve “Çöl’deki Davos” olarak bilinen uluslararası yatırım konferansını boykot ettiklerini açıklamışlardı.