İstatistiklere göre her 40 saniyede biri, hayatına son veriyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl 800 bin kişi intihar ederek hayatını kaybediyor; aynı zamanda intihar 15-29 yaş arası gençlerde yol kazalarından sonra en çok görülen ikinci ölüm sebebi.
Geçen yıl ABD’de yayımlanan bir araştırmaya göre intihar eden tek bir kişi, 135 kişi üzerinde sarsıcı bir etki yaratıyor.
Ancak bu istatistiklere rağmen intihar gerektiği kadar ele alınan ve dikkat çekilen bir konu değil.
Kentucky Üniversitesi’nden Dr. Julie Cerel, intihar eden kişiye kendini yakın hissedenler üzerinde bu olayın yarattığı psikiyatrik etkinin çok daha ağır olduğunu söylüyor.
BBC, Dünya İntiharı Önleme Günü’nde intiharla ilgili düşünceleri olan biriyle nasıl konuşulması gerektiğini derledi.
Akıl sağlığı ile meseleler üzerine çalışan bir sosyal yardım kuruluşu olan Rethink sözcüsü Emma Carrington, intiharla ilgili konuşmanın doğru ya da yanlış bir yolu olmadığını, önemli olanın bu konuyla ilgili konuşmak olduğunu vurguluyor.
Carrington, “Öncelikli olarak bunun zor bir konuşma olduğunun farkına varmalıyız. Bunlar her gün yaptığımız konuşmalar değil. Bu yüzden tabii ki gergin olacaksınızdır ve bunda bir sorun yok. Durumu daha kötü yapamazsınız çünkü zaten kötü bir durum bu. Önemli olan yargılamadan dinlemek” diyor.
İngiltere’de intiharla mücadele eden yardım kuruluşu Samaritans, intihar etmeye meyilli biriyle konuşurken şunlara dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor:
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016 verilerine göre erkeklerde intihar oranı daha yüksek.
Her 100 bin erkekten 13,5’i, her 100 bin kadından 7,7’si dünya çapında intihar ediyor.
Türkiye’de de aynı veri tabanına göre erkeklerde intihar oranı her 100 bin kişide 11,3 iken kadınlarda 3,2.
İntihar ile depresyon ve alkol kullanımı gibi akıl sağlığı ile ilişkili sorunlar arasında bir ilişki gözlemlense de çok sayıda intiharın stres, mali sıkıntı, ayrılık, kronik bir acı ya da hastalık gibi kriz anlarında meydana geldiği belirtiliyor.
Kırsal alanlarda intihar oranı yüksekken toplumun genelde ayrımcılığa uğrayan kesimleri -mülteci, göçmen, LGBTİ ve mahkumlar gibi- daha meyilli olabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre çatışma alanlarında yaşayan, felaketlere, şiddete, tacize, kayba maruz kalan kişiler de riskli gruplar arasında sayılıyor.
Rethink’ten Carrington, bir insanın çevresinde insanlar olsa da yalnız hissedebileceğini belirterek bu kişilerin destek göremedikleri zaman dayanamayacak gibi hissedebileceklerini belirtiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre intiharların önlenmesi için hükümete de düşen görevler var:
Akıl sağlığı organizasyonları, intihar hakkında konuşmanın bu olguyu insanların kafasına yerleştirdiği önyargısını kırmak için çaba harcıyor.
Avustralya eski başbakanı Julia Gillard’ın başında olduğu Beyond Blue adındaki organizasyon, intihar hakkında konuşmanın intiharla ilgili düşünceleri olan kişilere umut aşılayabileceğini öne sürüyor.
Organizasyonun 3 bin Avustralyalı ile yaptığı araştırmaya göre kişilerin yüzde 30’u biriyle intihar hakkında konuşursa bu konuda yanlış fikirler verebileceğini düşünüyor.
Aynı zamanda katılımcıların yarısından fazlası intiharla ilgili düşünceleri olanlara sadece profesyonellerin yardım edebileceğine inanıyor.
Eski siyasetçi Gillard ise “Tehlikede olan birine destek vermek için sağlık uzmanı olmanız gerekmiyor. Sadece bu konuşmayı yapmaya hazır olmanız gerekiyor” diyor.
Carrington da profesyonel yardımın ilaç ve terapiye erişim sağlaması için gerekli olduğunu belirtirken intihar hakkında açık açık konuşmanın önyargılı olmadığınızı göstereceğini ifade ediyor.
Bunun da kısa dönemde karşınızdakilerin güvende olmasını sağlayacağını aktarıyor: “Belki, ‘Yo, benim aklımda böyle bir şey yoktu’ diyip kestirip atabilirler. Ancak birçok kişi için çok kötü hissediyorlarsa bu kafalarının arkasındaki bir düşünce olabilir.”
Carrington, hakkında kaygılandığınız kişiye, “bugün nasıl hissettiğini” sormanın yararlı olduğunu aktarıyor; bugün kelimesindeki vurgu sayesinde büyük bir soruyla karşılaşmış olmayacaklardır.
Carrington, intiharı düşünen bir kişinin bu konuyu ifade etmesinin birkaç kez konuşmayı gerektireceğini, önemli olanın güven tesis ederek yargılanmayacakları hissinin verilmesi olduğunu vurguluyor.