Site icon Londra Gazete

Kıbrıslı sanatçılardan Londra’da ortak sergi

13413634_1133089736713783_5497428550030237959_n

Londra’da yaşayan Kıbrıslı sanatçı Sümer Erek ve Frixos Papantoniou, Kıbrıs’ta çözümden yana esen olumlu havaya katkı sağlamak amacıyla ”Zaman ve Mekan” isimli ortak bir resim sergisi açtı.

Sergi 12 Star Galeri’de Güney Kıbrıs Yüksek Komisyonu Kültür Ateşesi Achilleas Hadjikyriacou’un organizasyonuyla gerçekleştirildi. Kıbrıslı ve diğer toplumlardan çok sayıda sanatçı ve sanatseverin katıldığı serginin açılışı Güney Kıbrıs Londra temsilcisi Euripides L. Evriviades tarafından yapıldı. Sergi 7 ve 17 Haziran 2016 tarihlerinde ziyarete açık olacak. Kıbrıs’ın bölünmüş iki toplumundan gelen sanatçılar için bu ortaklık ilk değil, ancak bu serginin önemli boyutları var.  Öncelikle Sümer Erek izleyicilerine sanatın üretim süreci konusunda özgün mesajlar veriyor ve düşündürücü sorular soruyor.

Eserlerden ilki dört tuvalden oluşuyor ve sanatçının Akdeniz’de yaşanan göçmen trajedileri sürecinde  geçirdiği duygusal ve sanatsal dönüşümü sergiliyor. Sümer Erek bunu şöyle ifade ediyor:

“Bir zamanlar Kıbrıs ile olan güçlü bağlarımı Akdeniz konulu resimlerde yansıtırdım. Akdeniz benim için bir aşk deniziydi. Ve yapıtlarımın özü de,  adları da bu ruh halini anlatırdı. Uzun bir aradan sonra yeniden tuval resmine dönüşüm bir rastlantı sonucu gene Kıbrıs ile ilgili oldu.  Bu kez de mekan bağımı Akdeniz’den imgeler oluşturdu. Belki de artık resimlerimin kurgusu kendiliğinden bu düzlemde oluşmaya başlamıştı.  Ama üretim sürecinde durakladım, o büyülü ilham kaynağım yok olmuş, zaman bağım kopmuştu. Kıbrıs’a olan sevdam bitmiş değildi, ama Akdeniz’den esinlendiğim aşkı kaybetmiştim. Yüzüme şamar gibi inen bir gerçeklik vardı. Söz bitmişti. Sıradanlaşan ölüm haberlerinde isim bile yoktu. Onlar birer istatistiki detay oldu, her şey artık duyarsız ve sıradan. Eserlerim bu duygular içinde şekil aldı, bu nedenle de ‘isimsiz’ olarak sunuyorum.”

Sergide zamanın ve mekanın değişimini yansıtan diğer eser ise ‘Güneş Çarpması’. Bu kurgunun mekânı da Kıbrıs’taki Mare Monte Plajı. Sümer Erek bu yapıtı ile para ve pazar yayılmacılığı üzerine kurulu değerleri ve sanatçının üretim – tüketim sürecindeki yerini sorguluyor. Kendi sözleri ile:

“Özelleştirilerek kullanımı değiştirilen bu mekân da pek çok başka değer gibi yerel toplumdan ve bizden alındı. Dün palmiye yapraklarıyla kaplı şemsiyelerin altında gölgelendiğimiz plaj bugün artık bir şirketin reklam askerleri gibi dikilen şemsiyelerinin işgali altında.”

‘İsimsiz’ eserinde Sümer Erek katılımcı sanat anlayışına da farklı bir yaklaşım getiriyor. Sanatı durağan yapılardan çıkarıp gerçek anlamda üretime katmak ve katılım mekânını genişletmek Sümer Erek’in yapıtlarına özgünlük kazandırıyor. Atölye pratiğinde hayatında belki de daha önce hiç resim yapmamış kişilerin çizgilerinin saflığının ve berraklığındaki gücün kendi eserlerinde yeni bir yaşam bulabildiğini söyleyen sanatçı şöyle diyor:

“Katılımcı sanat anlayışı ile bir kamu alanı içerisinde insanları dahil ederek eser üretmek sanat çalışmalarımın önemli bir pratiğini oluşturuyordu. Şimdi bu çalışma pratiğini resim çalışmalarımda da uygulamaya çalışıyorum. Eserlerimde işlediğim  konular bunu gerekli kılıyor diye düşünüyorum. Nasıl kamu alanına yerleştirilen bir enstelasyon katılımcılığı doğal olarak talep ediyorsa, bir toplumsal mekanını işleyen tablonun konusu da o insan katılımını gerekli kılıyor. Üretim sürecindeki bu çoklu etkileşim aynı zamanda sanatın toplumsal tabanının geliştirilmesi temennisini de taşıyor.”

Sümer Erek Studio’nun Yaratıcı Atölye çalışmalarına katılan akademisyen Gül Berna Özcan bu deneyimin kendisi için mükemmel bir düşün egzersizi olduğunu söylüyor. Sanatçı ile etkileşim içinde yaptıkları çalışmaların yeni estetik üretim ve paylaşım alanları yarattığını ve yoğun şehir hayatında yıpranan insanların ruh dünyasına mükemmel bir dinginlik kattığını belirtiyor.

Erek ve Papantoniou’nun ortak sergi açması Kıbrıs’ta çözümden yana esen olumlu havaya da katkıda bulunuyor.  Sümer Erek’in vurguladığı gibi aslında olması gereken her iki toplumun ayrılığı değil birlikteliği sıradanlaştırması ve gelecekte bu tür oluşumlara daha fazla yönelmesi olmalı.

Exit mobile version