Site icon Londra Gazete

‘Ben bunları söylemiştim’

ihsan eliacik konfrans 2

Anti Kapitalist Müslüman İhsan Eliaçık, 2008 yılından bu yana yolsuzluk uyarıları yaptığını hatırlattı.

Londra’ya Ceftus’un davetlisi olarak gelen ve Soas Üniversitesi’nde konuşan İhsan Eliaçık, Gezi ruhunu anlattığı konferansı dışında sık sık Türkiye’deki son gelişmelere yönelik sorulara muhatap oldu. Bakan çocukları, ünlü müteahitler ve bankacıların yer aldığı operasyonları Türkiye için hayırlı olarak nitelendiren Eliaçık, Londra Gazete’nin bu konudaki sorularını yanıtladı:

‘BEN BUNLARI SÖYLEMİŞTİM’

Son operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelişmelerin, öncülerinden olduğunuz antikapitalist Müslümanlar hareketini haklı çıkardığı duygusuna kapıldınız mı?

Ben hükümetin ve onu oluşturan muhafazakar kadroların, belli bir doygunluğa ulaştıktan sonra kendi içerisinde kavgaya düeşeceğini, parçalanacağını, 2008 yılından bu yana defalarca söyledim. Nereden baksanız 10 dolayında grup ya da kesimin koalisyonundan oluşuyor AKP. Bunların en büyüğü, cemaat olarak bilinen Fetullah Gülenciler. Genellikle bu tür iktidar kavgaları, en büyük cemaatle yapılır; şu anda da bu oluyor. Cemaat dışlandıktan sonra hükümet yoluna devam etmeye çalışacak ancak bu kez de diğer cemaatlerle kavgalar olacak.

İbn Haldun’un tezi gerçekleşecek yine; ‘Asabiyet belli bir noktaya geldikten sonra, asabiyeti birlikte oluşturan ortaklar tek tek tasfiye edilir ve tek adam yönetimi başlar” Erdoğan birlikte yürüdüğü herkesle kavgaya tutuşacak. Öyle ki, geleceğini o’na bağlamış, bir avuç yandaş ve militan haline gelmiş kişilerden başka kimse kalmayacak etrafında. ANAP gibi dağılacak partisi. Bu sadece biraz zaman alabilir.

Bugün yaşanan gelişmelere gelecek olursak, uzun yıllardır, AKP koalisyonunun, hükümetinin yolsuzluktan çökeceğini, en zayıf karnının bu olacağını ve bu yüzden bir daha toparlanamayacağını söylemiştim. Şimdi yaşananlar, “Ben bunları söylemiştim” hissini uyandırdı.

İşaret ettiğiniz ‘tek adam’ anlayışı, içerisinde biat kültürünü barındırdığı varsayılan muhafazakar kültürün bir sonucu değil mi?

Bu İslamiyette değil, Doğu siyasetinin temelinde var. Muhafazakarlık, siyasetin özünde olan bu olguya dinsellik ve karizma katıyor sadece. Mesela Japon İmparatoru Hirohito, atom bombası atıldıktan sonra da ‘Tanrının oğlu’ olduğu iddiasından vazgeçmedi. Nihayetinde, öldüğü 1989 yılına kadar köşesine çekilmeyi kabul etti. Doğu toplumlarında var bir anlayış. Burayı Batı toplumlarından ayıran daha fazla dinsellik barındırması.

Bu klasik egemenlik mantığı. Birisi gelir, diğerlerini tasfiye eder ve herşeyi tek başına kontrol eder. Oysa Peygamber, Medine’de kurduğu siyasal yönetimde, egemenlik anlayışından çok ortaklık mantığı geliştirmişti. “Ben ve benim taraftarlarım iktidara gelecek değil; hep beraber yapacağız” ilkesini temel almıştı. Biz muhafazakarlar bu kültürden gelmiyoruz. Peygamberin açtığı ortaklık kültürü yerine klasik Doğu siyasetini benimsedik. Bütün padişahlar kendilerini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olduklarını iddia ettiler. Bu anlayışı değiştirmek kolay bir şey değil. Şu anda bunun sorunlarını yaşıyoruz.

Tek adam faktörü Türkiye’de siyasetteki istikrarın gereği gibi değerlendirildi. Erdoğan’dan sonra ya da dışında bir aktör görünmüyor muhafazakar kesimde?

Tek adamlık ‘herşeyi ben yapacağım’ demek değildir. Yönetimi istişare ile, başkalarını da işlerin içine katarak yürütmek, kendilerini başkaları gibi görmek, asıl liderlerin yapması gereken özellikler. Peygamber de tek adam’dı; ancak hem hayatı ile hem yönetim anlayışı ile örnek ve ortakçıydı. Ancak günümüzde muhafazakar politikacılar böyle davranmıyorlar. Erdoğan da tek adam olmak istiyor.

KURBAN DERİSİ İÇİN ÇEKİŞENLER ŞİMDİ BAKANLIK KAVGASINDA

AKP’yi oluşturan koalisyon olarak tanımladığınız diğer kesimlerle de bu tür şiddetli kavgalar yaşanacak mı size göre?

Fetullah hoca cemaati ile yaşandığı kadar şiddetli olmaz, çünkü kadrosu en geniş olan grup Fetullah hoca cemaati. Onlar da bildiğimiz anlamda klasik cemaatler gibi, Menzilciler, Süleymancılar gibi davranmıyor. İktidardan pay istiyor. Okullarının serbest bırakılması, tebliğ çalışmalarını rahat yapabilmeleri yetmiyor onlar için. Cumhurbaşkanı’nı, bakanları belirlemek istiyorlar.

Öte yandan rekabet cemaatler, tarikatlar arasında geçmişten gelen bir faktördü. İktidardan önce de bu tür çatışmalar vardı. Örneğin Milli Görüşçüler ile Fetullahçılar arasında yurt kavgaları, okul kavgaları hep yaşanırdı. Bayramlarda kim daha çok deri toplayacak tartışması hep vardı. Şimdi bu tartışmalar yerini bakanlık çekişmesine bıraktı.

Son operasyonlarda uluslararası komplo iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu klasik bir savunma refleksi. Gezi protestocularına söylediklerini cemaate söylüyorlar şimdi. Bunlar laf. Suriyeli bir muhalifle tanışmıştım bir ara, 22 yıl Esad yönetimi tarafından içerde tutuluyordu. Her serbest bırakılması gündeme geldiğinde ‘İsrail tehdidi yüzünden’ denilerek içerde tutulmaya devam ediliyordu. Bu artık, Doğu siyasetinin bir parçası haline geldi. Muhtemeldir ki, bu gelişmelerden İsrail’in veya başka ülkelerin çıkarları örtüşecektir. Ancak dış mihraklardan madalya alırken, kendi açıklamaları ile faiz lobisi AKP iktidarı döneminde tam 8 kat büyürken problem yoktu da şimdi mi başladı?

Zaman zaman ‘Kavga etmeyin, durun siz kardeşsiniz!’ demek geçiyor mu içinizden?

Muhalefette olsalar söylerim. Şimdi iktidar kavgası veriyorlar. Paylaşamadıkları, onları yolsuzluklara, paraya bulaştıran bir güç. Güç sahiplerinin, çocuklarının karıştığı yolsuzlukların ortaya çıkması ülke için hayırlıdır. Tam aksine her kim ‘Durun kavga etmeyin’ diyorsa, bilin ki çıkarı vardır ya da kötü niyetlidir.

Mütedeyyin insanları hedefleyen muhafazakar politikacıların mülkiyet ve para ilişkisini koparmadıkça halka hayırlı bir politika bekleyemeyiz. ‘Abdestli kapitalizm’ olur sadece anlayışları. Bu durum diğer ideoloji, inanç ve politikalar için de geçerli. Zengin-yoksul uçurumu varken gelişmiş bir demokrasi;  diğeri açken Kürt sorununun sağlıklı bir çözümü zordur.

Bu çelişki çözülmedikçe Türkiye’ye demokrasi de gelmez, zenginlikte. Düzen hep aynı kalır, sadece iktidar sahipleri değişir. Anti-Kapitalist Müslüman hareketin temel ilkesi de bu duruma işaret etmek.

‘İSLAMCILARIN KEMİK OYU YÜZDE 10’U GEÇMEZ’

Muhafazakar kesim bu kavgayı nasıl algılıyor?

11 yıllık AKP iktidarı döneminde kanaatkar dindarların sayısı azaldı. Tayyip Erdoğan zenginlik isteyen Muhafazakarların temsilcisi haline geldi. O yüzden AKP’nin kuruluş felsefesinde de yanlışlık olduğunu söyledim hep. Taha Suresi’nde ‘Onların zenginliklerine ve eşlerine imrenmeyin’ der. Bu ayet, devlet olmadan önce gelmiş.

AKP’nin kuruluşunda bu söz konusu imrenme var. Dün eleştirdikleri kesimler haline geldiler. Para hırsı, şatafat, gösteriş… Bu para düşkünlüğü AKP iktidarının en yumuşak karnıydı, ordan vurdular. Sık sık gündeme getirilen imam hatip, türban tartışmaları eve para sayma makinesi koymak içinmiş. Ortaya saçılan görüntülerden sonra insan içine çıkamamaları gerekir. AKP seçmenlerinin, destekçilerini Halk Bankası önünde protesto gösterileri düzenlemesi beklenir. Bu muhalefetten, CHP’den önce AKP’lilere düşer.

Ancak böyle olmuyor. Çünkü Erdoğan’n bahsettiği yüzde 50’de de az önce bahsettiğim imrenme var. Gazetelerde okudum, bir kaç gündür bankalardaki mevduat hesaplarında artış yaşanıyor. İnsanlar evlerinde tuttukları paraları, altınları bankalara taşıyorlar.

Kim bu mevduat sahipleri? Muhtemelen aynı biçimde yakalanma korkusuna, evlerindeki kasalarda sakladıkları servetleri yakalatma korkusuna yenik düşmüş kişiler.

Erdoğan’ın sık sık vurguladığı, kendisini destekleyen yüzde 50 bu durumu nasıl görecek size göre; desteğini çeker mi?

Muhafazakar seçmen genel olarak güçlüden yana bir eğilim gösterir. AKP’ye de bu yüzden oy verdiler. Erdoğan ve partisi, ‘Niye bizde olmasın’ diye düşünen seçmenin talepleri ile örtüştüler. 11 yıllık iktidarları boyunca düzenin hiç değişmediğini, aynı kaldığını hepimiz gördük.

Öte taraftan bu ülkede İslamcıların kemik oyları %10’nun üzerine çıkmaz. İsmet Özel bir yazısında ‘Bize yüzde 6 altı derler’ diyerek açıklıyor bu durumu. AKP’nin aldığı oyların geri kalan yüzde 40’ı yüzer gezer oylardır. Makarna, kömür kimden geliyorsa, ona giden seçmendir. Tarihte bunun örneklerini defalarca gördük. Daha önce DYP’ye, ANAP’a destek veriyorlardı; sonra 2001 krizi gibi büyük bir sarsıntının ardından AKP’ye yöneldiler.

Şimdi Türkiye benzer bir dönemden geçiyor. O dönem de yeğenler, yakınlar içleri boşaltılan bankalardan poşetlerle para taşıyorlardı. Daha öncesinde papatyalar, oğullar, gizlenen servetler vardı. Hepsi çıktı ortaya. Şimdi de yakınları pırlanta ticareti yapıyor diye bu alanda vergiyi sıfıra indiren; oğullarının evlerinde para sayma makineleri çıkan bir iktidar ve üyeleri var.

Düzen hiç değişmedi; sopa el değiştirdi sadece. Bu hükümette, diğer muhafazakar partilerle benzer kaderi paylaşacak. Sadece zaman alacak biraz bu. Halk şu anda bir ilüzyon içerisinde, yolsuzlukların farkında değil ya da umursamıyor. 2001’deki yaşanan ciddi bir ekonomik kriz gibi bir faktör getirecek bu süreci.

Exit mobile version