Küçük yaşta figüran olarak girdiği setlerde kısa sürede Türkiye’nin efsane oyuncularından birine dönüşen Fatma Girik İstanbul’da hayatını kaybetti. Sayısız sinema filminin yanında toplumsal meselelere ve siyasete de ilgisiz kalmayan Girik, Söz Fato’da adlı bir televizyon programı ve bir dönem Şişli Belediye Başkanlığı da yaptı. Son yıllarını annesi, 17 kedisi ve beş köpeğiyle birlikte Bodrum’da geçiren Girik tedavisi için İstanbul’a dönmüştü.
12 Aralık 1942’de İstanbul’da dünyaya gelen Fatma Girik, işçi bir ailenin kızıydı. Sultanahmet’te iki katlı paylaşımlı bir ahşap evin bir odasında yaşıyorlardı. Annesi ve babası sürekli çalıştığından henüz altı yaşındayken kardeşinin ve evin bakımını üstlenmek zorunda kalmıştı. O yılları anlatırken “Komşulardan yardım isteyerek yaktığım gaz ocağında kuru fasulye yapardım, ama sevdiğimden değil, bildiğim tek yemek olduğundan” demişti.
Yeni Sabah Gazetesi’nde işçi olarak çalışan komşuları, ek gelir elde etmek için filmlerde figüranlık yapıyordu. Bir gün sete giderken Fatma Girik ve annesi Münevver Girik’i de yanında götürdü, böylelikle Fatma Girik sinema ile tanışmış oldu.
O zamanlar büyük hayaller kurmadığını, zenginliği ve lüksü aklının ucundan bile geçmediğini söyleyen Girik, tek derdinin eve ekmek götürmek olduğunu anlatmıştı. Kazandığı ilk parayla mavi bir bluz ve muz almıştı: “Muz o kadar ulaşılmazdı ki bizim için o zamanlar; ilk kez 14 yaşında yedim.”
Figüranlık yaptığı birkaç filmin ardından ilk başrolünü yönetmenliğini Seyfi Havaeri’nin yaptığı Leke (1957) adlı köy filminde oynadı. Bundan yalnızca üç sene sonra, dönemin en önemli yönetmenlerinden Memduh Ün’ün 1960 yapımı Ölüm Peşimizde filmindeki performansıyla adını duyurdu.
Memduh Ün ile bu tanışıklığı daha sonra 60 yıllık bir aşka evrilecekti. Girik, Ün ile olan ilişkisini, “Onu anlatırken gözlerim doluyor, tüylerim diken diken oluyor. Daha da büyüyor aşk biçim değiştirdikçe, yok olma ihtimali hiç kalmıyor. O sen, sen o oluyorsun” sözleriyle anlatmıştı.
Sanatçı, sinema kariyerindeki ilk ödülünü 1965 yılında, Haldun Taner’in aynı adlı tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Keşanlı Ali Destanı filminde oynadığı rol ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde aldı. Ardından 1969 yılında Ezo Gelin (1968), 1970 yılında Büyük Yemin (1969) ve Boş Beşik (1969), 1971 yılında Acı (1970) filmlerindeki rolleriyle Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödüllerine değer görüldü
.200’e yakın filmde rol alan Girik, sinemanın kendisi için önemini “Sinema benim çocuğum oldu, hayatım oldu. En güzel duyguları, heyecanları, sevinçleri, endişeleri ben sinema ile yaşadım” sözleriyle ifade etmişti.
Kanlı Nigar, Şoför Nebahat, Erkek Fatma, Toprak Ana, Avare Kız, Zilli Nazife, Ezo Gelin… Fatma Girik, oynadığı çoğu filmde, tuttuğunu koparan, güçlü ve gururlu kadın karakterlere hayat verdi, Anadolu’da yaşayan kadınların sorunlarının görünür olmasına vesile oldu.
Hayat verdiği karakterler arasında akıllarda en çok yer edeni Şoför Nebahat’tı. Filmin 1970 yılında vizyona giren versiyonunda Fatma Girik, babasının ölümünden sonra ailesinin geçimini sağlamak için “erkek işi” olarak görülen baba mesleği taksiciliğe başlayan genç bir kızı canlandırıyordu. Bir kadın, kamusal alanda var olabilmek ve ekonomik özgürlüğünü elde edebilmek için illa “erkekleşmek” mi zorundaydı? “Şoför Nebahat”, bir film karakteri olmanın ötesinde toplumsal göndermeleriyle gündelik hayatın kalıplaşmış ifadelerinden biri haline geldi.
Girik, rol aldığı sayısız film arasında en unutamadığı filmin Yılanların Öcü olduğunu söylemişti. Fakir Baykurt’un aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini Şerif Gören’in yaptığı 1985 tarihli bu filmde Girik’in rol arkadaşı Kadir İnanır’dı. Film, Anadolu’nun ücra bir köyünde yaşayan iki aile arasındaki sorunlar üzerinden iktidar, mülkiyet ve aile kavramlarına eleştiriler getiriyordu.
Sinemanın gerçekleri göstermezse seyirciye ihanet etmiş olacağını düşünen sanatçı, yalnızca gerçekleri yansıtan yapımlarda rol almayı tercih ettiğini dile getirmişti: “İzleyicilerin problemleri, geçim sıkıntıları, sefaletleri, töreleri ve geleneklerini görmezden gelirsek seyirciye ihanet etmiş oluruz. Sinema seyircisiyle var. Gerçeklerden vazgeçemeyiz.”
Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik… Yeşilçam Sineması’nın “dört yapraklı yoncası” olarak nitelendirilen ve 1960’lı yıllara damga vuran bu unutulmaz kadın oyunculara karşı olan sevgi, geçmişten bugüne hiç değişmedi.
Fatma Girik, halkın bu yoğun ilgisini “İnsanlar bizi olduğumuz gibi sevdiler. Çünkü biz beyazperdede de kendimize yakın özellikte kadınları oynadık. Dürüst, samimi, fedakâr, aşka ve gurura inanan… Gurur dolu bir uzun yolculuk oldu bizimkisi” sözleriyle yorumlamıştı.
1987’de TRT’de yayınlanan Gönül Dostları adlı diziyle televizyona geçen Fatma Girik, daha sonra ekranları bırakıp siyasete atıldı. 1989 yerel seçimlerinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti’den (SHP) aday oldu ve İstanbul Şişli Belediye Başkanı seçildi. 1994 yerel seçimlerine kadar görevine devam etti.
Belediye başkanlığı süresince parayla hiç işi olmadığını, sadece hizmet ettiğini söyleyen Girik, buna rağmen rüşvet teklifiyle karşılaştığını ancak buna gereken cevabı verdiğini dile getirmişti.
Belediye başkanlığının ardından tekrar ekranlara dönen sanatçı, Kanal D’de yayınlanan Söz Fato’da adlı bir televizyon programının sunuculuğunu yaptı. Bu program, o dönem büyük tartışmalara sebep olmuş, hatta programda ele alınan konular ve yapılan haberler nedeniyle Girik’in yolu sık sık mahkemelere bile düşmüştü.
Mavi gözleri ve dik duruşuyla akıllara kazınan Fatma Girik ömrünü toplumsal meselelere karşı duyarlılığını hiç yitirmemiş ve halkın sevgisini karşılıksız bırakmamış bir sanatçı olarak tamamladı.