Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 75. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul görüşmeleri kapsamında üye ülkelere seslendi. Konuşmasında, Doğu Akdeniz’de son dönemde artan gerginlikle ilgili net mesajlar veren Erdoğan, “Ülkemizi dışlama amaçlı nafile adımların başarı şansı kesinlikle yoktur. Ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarının çiğnenmesine göz yummayız” ifadelerini kullandı.
“KOVİD-19’LA MÜCADELEYE DESTEK VERMEKTE KARARLIYIZ”
Genel Kurul’un “Kovid-19’la mücadele ve çok taraflılık” temasıyla düzenlenmesini isabetli bulduğunun altını çizen Erdoğan, “Türkiye olarak bu konudaki taahhütlerimize bağlıyız ve Kovid-19’la mücadeleye destek vermekte kararlıyız. Salgın, dünyayı çeşitli sınamalarla baş etmekte zorlandığı bir dönemde yakaladı. Zaten tartışılan küreselleşme, kurallara dayalı uluslararası sistem ve çok taraflılık, salgının etkisiyle şimdi daha da çok sorgulanıyor. Karşımızdaki fotoğrafa bakarak, bardağın dolu ve boş taraflarını doğru ve samimi bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Bardağın boş kısmında, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere çok taraflı örgütlerin reform ihtiyacı bulunuyor. Mevcut küresel mekanizmaların bu krizde ne kadar etkisiz kaldığını gördük. Öyle ki, Birleşmiş Milletlerin en temel karar alma organı olan Güvenlik Konseyi’nin salgını gündemine alması haftalar, hatta aylar sürdü” dedi.
“DÜNYA 5’TEN BÜYÜKTÜR TEZİNİN HAKLILIĞINI BİR KEZ DAHA GÖRDÜK”
Erdoğan, salgının başlarında ülkelerin kendi hallerine terk edildiği bir manzaranın ortaya çıktığını belirterek, “Böylece, yıllardan beri bu kürsüden ısrarla dile getirdiğim ‘Dünya Beşten Büyüktür’ tezinin haklılığını bir kez daha görmüş olduk. İnsanlığın kaderi sınırlı sayıdaki ülkenin keyfine bırakılamaz. Uluslararası örgütlerdeki itibar kaybının önüne geçmek için öncelikle zihniyetimizi, kurumlarımızı ve kurallarımızı gözden geçirmeliyiz. Etkin çok taraflılık, etkin çok taraflı kurumların varlığını gerektirir. Güvenlik Konseyi’nin yeniden yapılandırılmasından başlayarak, kapsamlı ve anlamlı reformları süratle uygulamaya sokmalıyız. Konseyi daha etkin, demokratik, şeffaf, hesap verebilir bir yapıya ve işleyişe kavuşturmalıyız. Aynı şekilde, uluslararası toplumun ortak vicdanını yansıtan Genel Kurul’u da güçlendirmeliyiz. Bardağın dolu tarafında ise, Birleşmiş Milletler’in insanlığın barış, adalet ve refah arayışında bir dönüm noktası olma potansiyelini sürdürmesi bulunuyor. Henüz salgın krizinin üstesinden gelemediğimizi de göz önünde bulundurarak, çok taraflı işbirliği için elimizdeki kurumları ve mekanizmaları en etkin şekilde kullanmaya çalışmalıyız” ifadelerini kullandı.
DOĞU AKDENİZ KONUSUNDA RESTİ ÇEKTİ: GÖZ YUMMAYIZ
Erdoğan konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Doğu Akdeniz’de bir süredir yaşanan gerilimin gerisinde, ‘kazanan hepsini alır’ anlayışıyla hareket eden ülkeler bulunduğunun altını çizen Erdoğan, Ülkemizi dışlama amaçlı nafile adımların başarı şansı kesinlikle yoktur. Bizim ne Doğu Akdeniz’de, ne de başka bir bölgede, kimsenin hakkında, hukukunda, meşru çıkarlarında gözümüz bulunmuyor. Ancak, ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarının çiğnenmesine, çıkarlarının yok sayılmasına da göz yumamayız. Bölgede bugün yaşanan sıkıntıların sebebi, Yunanistan ile Kıbrıs Rum kesiminin 2003’ten beri maksimalist taleplerle attıkları tek yanlı adımlardır. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki her türlü olumsuz gelişmenin yükünü tek başına omuzlamak durumunda bırakılan bir ülkedir. Buna karşılık, bölgedeki doğal kaynaklar söz konusu olduğunda ülkemizin yok sayılması ne akıl ve vicdanla, ne de uluslararası hukukla izah edilebilir.
“BÖLGESEL BİR KONFERANS DÜZENLENMESİNİ TEKLİF EDİYORUZ”
Anlaşmazlıkların samimi bir diyalogla, uluslararası hukuk temelinde, hakkaniyete uygun biçimde çözümü öncelikli tercihimizdir. Ancak, aksi yöndeki hiçbir dayatmaya, tacize, saldırıya asla müsamaha göstermeyeceğimizi de açıkça ifade etmek istiyorum. Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkeler arasında diyalog ve işbirliğini tesis etmeye yönelik çağrımızı burada tekrarlamak istiyorum. Bu amaçla, tüm bölge ülkelerinin hak ve çıkarlarının göz önünde bulundurulduğu, içinde Kıbrıs Türklerinin de yer aldığı bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif ediyoruz. Bölgedeki krizin sebeplerinden biri de, 1968 yılından bu yana aralıklarla devam eden müzakerelerde Kıbrıs meselesine adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunamamasıdır. Çözümün önündeki yegâne engel, Rum tarafının uzlaşmaz, hak tanımaz, şımarık yaklaşımıdır. Uluslararası anlaşmaları hiçe sayan Rum tarafı, Kıbrıs Türklerini kendi yurtlarında azınlık yapmayı, hatta tümüyle adadan tasfiye etmeyi amaçlıyor. Garantör ülke sıfatıyla, Kıbrıs Türk halkını haklı davasında hiçbir zaman yalnız bırakmadık, bundan sonra da bırakmayacağız. Kıbrıs meselesinde çözüm, ancak Kıbrıs Türk halkının Ada’nın ortak sahibi olduğu gerçeğinin kabul edilmesiyle mümkündür. Kıbrıs Türk halkının güvenliğini ile Ada’daki tarihsel ve siyasi haklarını kalıcı biçimde teminat altına alacak her çözümü destekleyeceğiz”