Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yavuz Oğhan’ın YouTube kanalı BideBunuİzle’de Oğhan’la birlikte İsmail Saymaz ve Akif Beki’nin sorularını yanıtladı. “Demokrasilerde parti kurmak bölücülük değildir” diyen Davutoğlu kendisinin hiçbir zaman “Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağım” diye bir ifadesi olmadığını söyledi.
Yeni bir parti kurma çalışmaları yürüttüğü belirtilen Davutoğlu’nun yaptığı açıklamalar şöyle:
“İçeriden bir eleştiri olarak söyleyeyim, otosansürün en yoğun olduğu dönemden geçiyoruz. Özgürce konuşursanız her türlü problemi çözersiniz. ‘Pelikan çetesi’ denilen çete, herkes tarafından malum oldu. Bu bildirinin arkasındakileri biliyorum, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. ‘Ben ne yaptım bu insanlara? Acaba kendimde bir şey var mı?’ dedim. Beni istifaya zorlamak istenen bildiri beni Alman ajanı ilan ediyordu. Ben ne yaptım ki bu kadar ağır bir ithamla karşı karşıya kaldım?
“MKYK’da bir muhtıra vari bir tavır yaşadım. Ondan 2 gün sonra böyle bir bildiri yayımlandı. Ola ki yanlış bir takım politikalar geliştirmiş olabilirim. Hepsine açığım ama niye bu şekilde hedef alındım? Bu bağlamda 3 yıl sonra ilk defa konuşuyorum. 3 yıl boyunca ben susmadım aslında, Cumhurbaşkanına hep düşüncelerimi aktardım. Hep düzelir umuduyla böyle bir açıklama yapmamıştım.
“MKYK ile bana, ‘Sen başbakan gibi görün ama başkan olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma’ dendi. Bunu benden Cumhurbaşkanı ve MKYK’ya imza atanlar istiyordu. Ben kendimi bilirim benden her şey olur da düşük profilli olmaz.”
Eylül 2015’teki AKP 5. Olağan Kongresi sırasında Davutoğlu, parti genel başkanı olarak MKYK listesini oluştururken, itiraz ettiği isimlerin de Recep Tayyip Erdoğan tarafından listeye eklendiği yönünde haberler çıkmıştı. Kongre öncesi Erdoğan’la görüşen Davutoğlu, görüşme sonrasında, partiyle o dönem resmi bağı olmayan Cumhurbaşkanı’yla görüşmesine atfen, “MKYK listesini ele aldık” açıklaması yapmıştı.
Bundan birkaç ay sonra, Nisan 2016’da Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlığı döneminde parti içinde elinde olan olan yetkiler, Ahmet Davutoğlu’nun elinden alındı. Yetkiler MKYK’ya devredildi.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, NTV’de katıldığı programda dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ismin MKYK’ya girmemesi konusunda “Bunları AK Parti, çok liyakatli insanları ekonominin başına getirdi. Onun için dışarıda kalmasına (MKYK’nın) üzgünüm, çünkü görünmeyen çok büyük hizmetler yaptılar” demişti.
AKP ile MHP’nin kurduğu ittifaktan rahatsız olduğunu söyleyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“AK Parti’nin ittifak ilişkilerine girmesinden rahatsız olduğumu hep söyledim. Mart ayında bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da aktardım. Bu ittifak ilişkisi AKP’nin doğasını bozmakta olduğunu ve MHP’ye oy kaçırmaya neden olacağını anlatmaya çalıştım. Bundan dolayı Bahçeli’nin bana öfkelenmesini anlarım. Ama benim anlayamadığım şey, kendileri için makamımdan ayrılmayı göze aldığım kişilerin hedefinde olmam. Benim yakınlarımın, eşimin konferansının iptal edilmesini anlayamam.
“15 Temmuz gecesi sokağa inip, beyaz gömlekleriyle direnmiş İstanbul, Ankara il başkanımız sadece ‘Davutoğlu döneminde atandı’ deyip, görev teslimlerde konuşmasına bile izin vermeyip atmak nedir? Beni gönülden yaralayan bir şeydir bu.
“2 Kasım 2015 günü bu ülke yeni bir umuda uyanmıştı. 4 yıl seçimsiz yıllar. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Bütçe açığı yüzde 1,8’lere inmiş, ÜFE yüzde 3,2 idi. Böyle bir ortamdaki Türkiye’nin yaşamasını istemeyen kimlerse, bunu sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aramda gibi görmeyin lütfen. Özünden koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye’nin yüzde 50+1’e mecbur edildiği bir koalisyon için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu.”
‘Ben kırgın değilim’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 2 hafta önce Bosna Hersek ziyareti dönüşü uçaktaki gazetecilerle sohbetinde “Babacan’a, Davutoğlu’na Gül’e kırgınlığınız var mı?” sorusuna “Bu soru sorulur mu Allah aşkına… Bunlara kırgınlık olmayacak da kime olacak?” yanıtını vermesi hatırlatılınca, Davutoğlu, “Kırgınlığı keşfetmiş olmak güzel şey” dedi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ‘Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları parlamenter sistemine ikna edelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım. Siz başbakan olun ve bütün yetki sizde olsun. İsterseniz ben danışmanınız olayım, istemiyorsanız ben akademisyenliğe döneyim’ dedim. ‘Perşembe gününe kadar siz tefekkür edin, istediğiniz arkadaşlarla konuşun. Benim size meydan okuma gibi bir kaygım yok’ dedim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Böyle devam edelim’ dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi. Aramızdaki hukuk zedelenmezdi.
“Kırgınlığı keşfetmiş olmak güzel bir şey ama önce hepimiz karşı tarafı ne kadar kırdığımıza bakalım. Ben kırgın değilim. Ben bayram tebriği için aradım Cumhurbaşkanını. Ben hukukları gözetirim. Benim kırgınlığım şahsıma yapılan şeylerden kaynaklanmıyor. Bana o iftiraları atanlara şahsi kul hakkım helal olsun.
“Aile hayatına özen gösterilmeli. Kimsenin özel hayatı üzerinden eleştirmemesi gerekir. Berat Albayrak’a yapılan aile eleştirisi değildir, bakandır bunları göğüslemesi lazım.
“Genel başkanlık ayrılmalı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı kesinlikle seçimle gelmeli. Bakanlar mutlaka meclisten onay alarak göreve başlamalı. Yargı bağımsızlığı teminat altına alınmalı.
“MHP ile ittifakla Kürt oylarını kaybetme ihtimalimiz olduğu için Meclis’teki çoğunluğu kaybedeceğimizi Cumhurbaşkanına ilettim.
‘Ali Babacan ve Abdullah Gül ile neden beraber olmadığımızı bilmiyorum’
AKP’nin içinden gelerek yeni parti kurma çalışmaları yapan diğer isim de Ali Babacan. Babacan’a eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün destek verdiği biliniyor.
İki hareketin neden birlikte hareket etmedikleriyle ilgili soruya Davutoğlu, bunun nedenini bilmediğini söyleyerek yanıt verdi:
“Ali Babacan ile aramızdaki hukukun ölçüsü yoktur. Hep bir güven ilişkisi oldu aramızda. 1 Kasım’da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlarımızdan biriydi. Çünkü Türkiye’nin Babacan gibi arkadaşlara ihtiyacı var. Yetişmiş devlet adamlarından bir kişiyi bile ihmal veya israf etmek bir milletin yapabileceği en ağır israftır. Hakkında herhangi bir olumsuzluk olmayan bir devlet adamının gitmesi en büyük israftır. O süreç içinde bir yıl içinde çok istişarelerde bulunduk. Muhtemelen Babacan benim manifestomu okuduğunda kendisi de imza atacak nitelikte görmüştür diye düşünüyorum. Ben bu konuda da elimden geleni yaptım, beraber olabilmek için. Parti içinde de dışında da, hep konuştuk.
“Benimle ilgili çalışmış herhangi bir arkadaşıma haksızlık yapılmasına tahammül göstermem. Ali Babacan’a soruşturma başlatıldığında aradım, destek verdim. Babacan’ın bürokratik ciddiyetine, titizliğine şahidim. Onun arkasında durmak benim görevim. Bu kim olursa olsun. Manifestodan sonra kendisiyle görüştük. Dostane bir görüşme oldu. Öneri götürmedim. 31 Mart öncesinde Ali Bey’e 31 Mart’tan sonra Türkiye’yi kritik bir zaman beklediğini, hepimizin konuşması gerektiğini, beklemek gerekmediğini, 31 Mart’ta AK Parti çok büyük oranda bir zafer kazansa da kazanamasa da yanlış gidenleri söylememiz gerektiğini söyledim.
“Ali Babacan ve Abdullah Gül ile neden beraber olmadığımızı bilmiyorum.”
‘Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağım diye bir ifadem yok‘
Ahmet Davutoğlu, Suriye politikası konusunda kendisine yöneltilen eleştirilere de yanıt verdi. “Suriye’de tek bir yürek yıkıldıysa onun hüznünü içimde hissediyorum ama gereken her şeyi yaptık. Elimizden geleni yaptık. Yetersiz kaldığımız yerler de oldu” dedi:
“Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağım’ diye bir ifadem yok. Algı operasyonu yapılarak bütün bunlar bizim üzerimize yapılıyor.
“Sayın Esad’la ilk görüşmemiz Şubat 2003. Irak Savaşı başlarken gittim. Irak Savaşı’nı engellemek için ilk önce Suriye ile temasta bulunduk. O zaman da bana ‘Türkiye’nin eksenini kaydırıyor’ deniyordu. O zamandan sonra Esad’la aramızda güven ilişkisi oldu.
“62 kere gittim ben Suriye’ye, vizeleri kaldırdık. Arap Baharı başladığında biz Suriye’yi korumak için her şey yaptık. Suriye’nin yanında olduğumuzu küçük reformlarla bunu yönetilmesi gerektiğini söyledik. Beşar Esad’ın ve Suriye’nin böyle bir facia yaşamaması için bütün uyarıları yaptık.
“Esad’la benim yaptığım 6,5 saatlik görüşmede Esad bana beyaz kağıt vermiş de ben reddetmişim gibi iddialar var. Bunlar doğru değil.”
Recep Tayyip Erdoğan, başbakan olduğu dönemde, 5 Eylül 2012’de Ankara’daki AK Parti Genel Merkezi’nde genişletilmiş grup toplantısında konuşmada, “CHP yarın Şam’a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz ama inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız” demişti.
Ahmet Davutoğlu ise Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz ve Akif Beki’nin sorularını yanıtlarken, “Uluslararası toplum dediğimiz toplumun Suriye konusunda bu kadar riyakar bir tutum takınacağını düşünemedik” diye konuştu. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İdealist davrandığımız doğrudur. Kimyasal silah kullanımı tespit edildi. Hiçbir şey yapılmadı. Bu uluslararası hukuk meselesi. Uluslararası hukukun bu kadar ayaklar altına alınacağını kimse tahmin etmedi.”
Davutoğlu, Şubat 2015’te yani Başbakanlığı döneminde Süleyman Şah Türbesi’nin IŞİD bölgesi yakınlarda tehdit altında olduğu gerekçesiyle alınıp PYD’nin kontrol ettiği bölgeye taşınmasının ise, Milli Güvenlik Kurulu kararı olduğunu söyledi:
“Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması konusu Milli Güvenli Kurulu’nda alınan karardır. Sanki 1921’de taşınan toprak ile bizim taşıdığımız toprağın aynı olduğu düşünülüyor.
“PYD ile yürütülenler Sayın Erdoğan’ın başlattığı çözüm süreci devam ederken yürümüştür. Kürt halkını rencide eden her türlü söylemin karşısındayım. Bunun Türkiye’nin birliğine zarar verdiğini söylüyorum.”
‘Rus uçağını düşürdük’ açıklamasını televizyondan gördüğüm anda beynimden kaynar sular döküldü
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya’dan satın alınan S-400 füze savunma sistemlerinin “haklı tedbirler” olduğunu söyledi:
“Türkiye’nin kendi egemenliği içinde alacağı her tedbir (S-400 hava savunma sistemi satın alınması) haklı tedbirdir. Türkiye-Rusya ilişkileri derinleşmesi doğrudur ama alternatifler üretilmeden bu ilişkinin derinleştirilmesi ileride sorunlar doğurabilir. Amerika ile ilişkilerin yeniden masaya yatırılması, kurumsal düzeyde aradaki ilişki nereye gidiyor diye konuşmak gerekir. Avrupa ile ilişkiler mutlaka rehabilite edilmeli.”
Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi ve iki Rus pilotun ölümüyle ilgili de açıklama yapılmaması talimatı verdiğini anlatan Davutoğlu, “Cumhurbaşkanlığı’ndan bir işgüzarın ‘Rus uçağı düşürdük’ açıklaması yaptığını” söyledi:
“2012 Haziran’ında Suriye uçağı bizim uçağı düşürdü. Başbakanımız o dönem angajman kuralları ilan etti. ‘Türk sınırına 5 km yaklaşan uçaklar vurulur’ şeklinde. Bu andan itibaren yerine getirilen talimatlar başbakandan alınmış sayılır. Ben başbakan olunca bu angajman kuralları yenilendi. Rus uçağı düşürüldüğünde ‘Kesinlikle açıklama yapmayacaksınız, Sınırlarımızda kimliği belirsiz bir uçak düşürülmüştür diyeceksiniz’ dedim. Rusya ile de bu durumu paylaşmamız lazım dedim. O arada da Rusya’dan aynı şeyi düşünmüşüz gibi ‘Uçağımız düşürülmüştür’ diye açıklama yapıldı. Hangi işgüzar bilmiyorum ama 10 dakika sonra Cumhurbaşkanlığı’ndan ‘Rus uçağını düşürdük’ diye bir açıklama yapıldı. Televizyondan gördüğüm anda beynimden kaynar sular döküldü. Hemen Genelkurmay Başkanı’yla görüştüm, bir iletişim hatası olduğunu söyledi ve o açıklama 2 dakika içinde geri çekildi.”
24 Kasım 2015’te ilk açıklama Anadolu Ajansı’nda gelmiş; “Cumhurbaşkanlığı kaynakları, Türkiye’nin hava sahasını ihlal ettiği ve uyarılarına da aldırmadığı için angajman kuralları gereğince düşürülen uçağın SU-24 tipi Rus uçağı olduğunu açıkladı” ifadesi kullanılmıştı.
Kısa bir süre sonra yapılan düzeltmede “İlk bilgilendirme notunda uçağın Rus uçağı olduğuna dair ifade, basındaki haberlerden hareketle kullanılmıştır. Yani Rus uçağı olduğu tahmin ediliyor anlamında” denilmişti.
Ardından Genelkurmay Başkanlığı yaptığı açıklamada uçağın hangi ülkeye ait olduğuna dair bir bilgi vermemiş, “24 Kasım 2015 tarihinde saat 09.20 civarında Hatay Yayladağı bölgesinde Türk Hava Sahasını ihlal eden milliyeti bilinmeyen bir uçak defalarca (beş dakika içerisinde 10 kez) ikaz edilmesine rağmen Türk Hava Sahasını ihlal etmiştir” ifadelerini kullanmıştı.
‘Dışişleri Bakanlığı’nda soruşturma geçirenlerin sayısı bir elin parmağını geçmez’
Davutoğlu, 2015’te IŞİD’e karşı ilk operasyonların emri verildiğinde Başbakan olduğunu da hatırlattı:
“DEAŞ’a karşı operasyon emrini veren de 2015’te biziz. Şöyle bir bakın Allah aşkına benden DEAŞ’a destek çıkacak bir şey var mı?”
Dışişleri Bakanlığı döneminde Gülen yapılanmasının bakanlık içindeki etkinliğine dair soruya yanıt verirken ise Davutoğlu, bakanlık içinde soruşturma geçirenlerin sayısının, İçişleri Bakanlığı’nın sorumlu olduğu emniyet birimlerine göre çok daha az olduğunu belirtti:
“Aynı dönemde emniyetteki ordudaki FETÖ yapılandırmasını göz önünde bulundurun. Bakana arkadaşlarını, bana yapılan gibi, hedef göstermek istemem. İçişleri Bakanlığı’na bunu neden yaptınız, diye sorulmuyor ama Dışişleri Bakanlığı’na soruluyor. Sınır güvenliğini sağlamak benim görevim mi?
“Dışişleri Bakanlığı’nda bu konudan (“FETÖ yapılanması”) dolayı soruşturma geçirenlerin sayısı bir elin parmağını geçmez. Somuttan kaçamayız. Varsa bir hata hepimiz bunları eleştirmeliyiz. Ama Dışişleri Bakanlığı’ndakiler KPSS üzerinden gelmiştir.”