İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği (İADD), ‘‘Türk Medeni Kanunu ve getirdiği en büyük yenilik ‘Kadın Hakları” başlıklı mesaj yayımladı.
İADD Başkanı Jale Özer tarafından yayımlanan mesaj şöyle:
‘‘Türk Kanunu Medenisi, Türkiye’de 17 Şubat 1926’da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak TBMM’de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanundur Şüphesiz daha medeni, çağdaş ve o döneme göre eşitlikçi bir yapı ve toplum oluşturmayı hedefleyen Türk Medeni Kanunu bu tarihten, 1 Ocak 2002 tarihine kadar geçen yetmiş altı yıllık dönem içinde bu amaç ve hedefini büyük oranda gerçekleştirmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra şüphesiz yapılan en büyük devrimlerden biridir hukuk alanında yapılan köklü değişiklikler. Kuldan vatandaşa ve bireye geçilen bu yeni sistem ile genel hükümleri, kişiler, aile, miras ve eşya hukuku çağdaş bir toplumun ilk temelleri atılacak şekilde düzenlenmiştir.
Asya’daki Türk toplumlarında Türk kadının yeri ve önemi, kadının toplumdaki güçlü yerinin milli destanlara yansımasına ve bunun uzantısı olarak Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında, hem siyasi hem de sosyal ortamlarda söz sahibi iken, ne yazık ki sonraki dönemlerde kadın eve hapsedilmiştir. Aile içindeki ve toplumdaki söz hakkı elinden alınmış, hatta Tanzimat dönemi öncesinde evden çıkması bile yasaklanmıştır. Osmanlı Devleti’nde toplum içerisindeki etkinliğini kaybeden Türk kadınının, eski yerini tekrar kazanması adına atılan en önemli adım Türk Medeni Kanunu adlı kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulüdür.
Mustafa Kemal Atatürk Türk kadınının cephede ve de cephe gerisinde Kurtuşluş Savaşı’na sağladığı katkıdan bahseder, “Dünyada hiç bir milletin kadını ‘Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim,’ diyemez!” der her fırsatta. Daha 1916’da Doğu Cephesi kumandanıyken çevresindeki kişilerle sohbet sırasında kadınla ilgili sorunları tartışmış, kadınların iyi yetiştirilmesinin topluma sağlayacağı yararları, çalışma yaşamında kadına da yer verilmesi gibi hususları vurgulamıştır. Zira hemen arkasından 3 Mart 1924 tarihinde “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” (Öğrenim Birliği) çıkarmıştır. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış ve kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, yeni inşa edilen bu cumhuriyette kadınlara ve eşitlikçi bir sistem oluşturmaya verdiği değer, bu konudaki hassasiyeti ve kararlılığı belki ençok Türk Medeni Kanunu’nun oluşturulmasında vücud bulur. “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” sözü ile eşitsizliğe dayanan bir milletin başarılı olamayacağını ifade etmiştir.
Bu doğrultuda Atatürk, Medeni Kanunu’n kabulü ile çağdaş bir aile yapısı düzenlenmesini hedeflemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, kadının toplum içinde hem sosyal hem ekonomik hem de siyasal olarak tam ve bağımsız bir birey konumunda olabilmesinin temel yapısını oluşturmaya Türk Medeni Kanunu ile yola çıkmış, bu kanunla verilen sosyal hakları daha sonra ilerleyen yıllarda yaptığı düzenlemelerle siyasal ve ekonomik açıdan da desteklemiştir.
O dönemlerden bu dönemlere…Günümüzde toplumun hem sosyal, hem siyasal hem de ekonomik alanlarında yaşanan cinsiyet eşitsizliği çok düşündürücüdür. 2020 yılı Cinsiyet Ayrımı Endeksi’ne göre Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada. Bir diğer deyişle Türkiye, aralarında İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen ülkelerin ve Mali, Togo ve Gambia gibi gelişmemiş Afrika ülkelerinin bulunduğu 23 ülkeden sonra cinsiyet ayrımının en yüksek olduğu ülke. Kadın cinayetlerinin her geçen gün yaşanmaya devam ettiği Türkiye’de kadınlar hala erkeklerle eşit eğitim ve iş olanaklarına ulaşamıyor.
Siyasetçilerimize, yöneticilerimize, yasa koyuculara ve aslında her bir Türkiye Vatandaşı’na ilham ve yön vermesi açısından Mustafa Kemal Atatürk’ün çok sevdiğim şu sözünü hatırlatmak istiyorum istiyorum:
‘Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”