Saygı duruşunun ardından İADD Başkanı Jale Özer yaptığı konuşmada; Prof. Aksoy, Atatürk ilkelerinden ve devrimlerinden verilen ödünlerin ülkeyi nereye götürdüğünü çok iyi irdelediğinden, 1989 yılında Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve Bahriye Üçok gibi aydınlarla birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmuş ve Kurucu Genel Başkanı olarak çalışmıştır. Atatürkçülük ve bağımsızlıktan ödün vermeyen Prof.Aksoy, Atatürk’e diktatör diyenlere gerekli yanıtları vermiş, laikliğin ve hukuk alanındaki devrimlerin önemini anlatmaya çalışmıştır dedi.
Özer sözlerine şöyle devam etti. “Prof. Dr. Muammer Aksoy’un cenazesinde Cumhuriyet’in bir başka yazarı, hocasının fotoğrafını kortejin en önünde kucağında taşıyan, 24 Ocak 1993 yılında, evinin önünde düzenlenen bir bombalı saldırı sonucu yitirdiğimiz Uğur Mumcu’ydu. Uygarlığa giden yolda ancak ve ancak Atatürk devrim ve ilkelerine sahip çıkarak ilerlenebileceğini söyleyen, ödünsüz bir Atatürkçü, laik cumhuriyetçi, kalpaksız bir kuvayı milliyeciydi Uğur Mumcu. O ‘bilgi sahibi olmadan fikir sahibi’ olunamayacağını çok genç yaşta kavrayan çok araştıran, okuyan, sorgulayan ve susmayan bir gazeteciydi. Medyanın sesinin kısıldığı şu günlerde ülkemizin O’na her zamankinden daha çok ihtiyacı var.” “Aydınlanmanın öncüleri olan ve hayatlarını inandıkları bu ilkeler uğrana veren devrim şehitlerimizi yaşattığımız ve uğruna öldükleri ilkeleri gençlerimize anlattığımız,öğrettiğimiz sürece bu mücadelede başarılı olabilir ve emperyalist güçlere karşı dimdik ayakta durabiliriz.” dedi.
Özer konuşmasını Prof.Dr.Muammer Aksoy’un şu sözleriyle bitirdi: Uygarlıktan yana olanlar, gerilikten yana olanlar kadar yürekli ve özverili olmadıkça, Türkiye’nin aydın ufuklara doğru gidişi sürdürülemez, dahası ortaçağ karanlığına gömülmesi önlenemez…”
Sözlerine Muammer Aksoy ile ilgili iki önemli ilave yaparak başlamak istediğini belirten Abdullah Nihat Yılmaz, Muammer Aksoy’un Milli Petrol Kampanyasını bizzat başlattığını ve köy köy dolaşarak Türkiye’yi ayağa kaldırmayı başardığını, Türkiye’de radyonun tarihçesini yazdığını ve 1946 yılında çok partili sisteme geçince İsmet İnönü’nün devlet radyosunda muhalefete de söz hakkı tanıdığını ( ki o dönemde ulusal gazetelerin köylere 2-3 günde ulaştığı gerçeği düşünülünce radyodan muhalafetin sesini duyurmasının önemi daha da büyümektedir) 1950 yılında Demokrat Parti iktidara geçince ilk icraatının radyodan muhalefetin sesini kısmak olduğunu, bunu da Muammer Aksoy’un kitaplaştırdığını anlattı.
Uğur Mumcu ile ilgili olarak da; “Uğur Mumcu arkadaşımdı, evet. Ama o benim okul arkadaşım değildi, aynı mahallede, aynı kasaba ya da kentte yaşamamıştık. Cezaevinde birlikte yatmamıştık. Beraber askere gitmemiştik. Aynı yerde çalışmamıştık. Eskinin arkadaşlık normları okul, askerlik ve hapisane arkadaşlığı bizim için geçerli değildi öyle ise arkadaşlığımızı nereden geliyordu?
TRT Ankara Radyosu’nda program yapımcısı iken – ki o sıra mesleğimize prodüktör deniyordu ve TRT özerkti – Bu Yurdun Sesi adlı dizi programlara başlamıştım. Bunlardan biri BORAKS madeni üstüne idi, boraksın devletleştirilmesini istiyorduk. Boraks bu gün de çok önemli bir maden. Sanayinin bütün alanlarında katalizör olarak kullanılan bir maden. Basın savcısı dava açtı. Program yüzünden yargılandık. Ve sonunda ceza da yedik. Sonradan Türk-Amerikan Hukukçular Derneği başkanı da olduğunu öğrendiğim Yargıç Mehmet Erdemir’in yazılı karar şöyle başlıyordu: “Sanık Abdullah Yılmaz’ın, dosya münderecatına göre, emperyalizmi kötüleme gayreti içinde olduğu sabit olmuştur.” Ve bu neden suçuna uygun şu ceza… devam ediyordu. Daha biz duruşmadan çıkmadan olay Hukuk Fakültesine ulaşmış, Fakülte ayağa kalkmıştı. Ardından Uğur Mumcu da duymuş. Ve ” Emperyalizmi Kötüleme Suçu” başlıklı köşe yazdı benim Boraks içerikli programım üzerine. O sıra Yeni Ortam da yazıyordu. Sonra Cumhuriyet’e geçtiğinde de bir kere daha aynı konuyu işledi, yazdı.
Yılmaz, Uğur Mumcu anti emperyalist devrimci bir yazardı. 25 tane kitap yazmıştır. Sakıncalı Piyade hariç bunların hepsi konulu kitaplardı ve kitapların ismine bakınca neden öldürüldüğü anlaşıliyor dedi. En son Kürt Dosyası üzerinde çalıştığını, Kürt Dosyasının bitmemiş kitap olduğunu belirten Yılmaz, Aksoy’un da, Mumcu’nun da, Kışlalı’nın da tetikçilerinin yakalandığını olayların arkasında emperyalist güçlerin ve CİA’ın olduğunu savundu.
Daha sonra söz alan İADD üyesi Askar Yılmaz, 12 Mart döneminde Mamak’ta Uğur Mumcu’yla aynı koğuşu paylaştığını, Mumcu’nun Kemalizm ile Sosyalizmi kaynaştırdığını, yanlız kendi düşüncesinde olanların değil karşıt olanlarında haklarını sonuna kadar savunduğunu, bugün yaşasaydı faşizmin baskılarına uğrayan herkesin yanında saf tutacağını söyledi.
Esat Akgün Atatürk ile tanışmasını, konuşmasını anlattı Toplantının sonunda gösterilen Uğur Mumcu Belgeseline başlamadan önce ise katılımcılardan Esat Akgün bir konuşma yaptı. “1920 doğumluyum, 92 yaşındayım” diye söze başlayan Esat Akgün, 1937 senesinde İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken Atatürk’ün sınıflarını ziyaretini, Edebiyat öğretmenleri Orhan Seyfi Orhon’dan sınıfa bir soru sormak için ricada bulunduğunu, Orhon’un emredersiniz Paşam sözleri üzerine hayır bu sınıfın amiri sizsiniz ben ancak rica da bulunabilirim siz izin verirseniz sorarım dediğini Orhon’un müsaadesi üzerine Atatürk’ün sınıfa ‘edebiyat nedir’ diye sorduğunu, öğretmenleri Orhan Seyfi Orhon ve sınıftaki öğrencilerle konuşmalarını çok renkli bir şekilde anlattı.